AYASOFYA hakkında paparazzi
koşuşturmaları var. Bir de Vatikancı Papa, “Ayasofya’nın
ibadete açılması sebebiyle acı çekiyorum” demiş.
Ayasofya
hakkında birkaç paparazzicinin uydurmasını düzeltelim…
Ayasofya,
86 yıl önce ibadete açıkken kapatıldı. O zaman Papalık mâkâmı acı duymadı.
Papa,
“İstanbul’un Fethi’nin acısı dinmiyor”
demek istiyor. Oysa “acı ve tarih” albümünde herkesin bir fotoğrafı var.
Dolayısıyla Ayasofya ne cami yapıldı bugün, ne de bir müze idi de bugün ibadete
açıldı. Bir yanlış ve kompleks düzeltildi, o kadar!
Fakat
İslâm düşmanlığı ve Müslümanları köleleştirmek arzusu penceresinden bakanlar
için Ayasofya konusu “psikolojik test” işlevinde… Dolayısıyla Ayasofya
konusunun uluslararası bir krize dönmesi için birçok cephe hareketlenecektir.
Hattâ bazı fanatik psikopatlar bulunmuştur da provokatif eylemler şimdiden
tezgâhlanmıştır.
Oysa
bir tecrübe var bizde: Her adalet veya zafer orantısız kutlanmaz, gündem
kılınmaz.
Ayasofya’ya
yapılan bir haksızlığın, Müslümanları inciten bir kararın düzeltilmesi
Müslümanların gönül dünyasında “görkemli gösteri” tadı verse de bunu sahada ve
inadına “politik rövanşın galası” havasına sokmak doğru ve faydalı
olmayacaktır.
Müslüman
dünyanın politik ve ekonomik cephelerde yenilgi üstüne yenilgi yaşamasının
getirdiği “travmadan morale geçiş” seanslarına çok ihtiyacı olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle Ayasofya konusundaki “düzeltmenin” beraberinde moral dalgası
oluşturacağı kesin.
Ayrıca
iç politikada muhalefetin “aşağı sakal-yukarı bıyık” paniğinde ağız
gevelemelerine düşeceği de kesin. Ancak yine de “fetih duruşu” dediğimiz “Zafer gelince boynunu bük, şükret, Rabbini
yücelt!” şiarına uygun davranalım.
Adalet
için ilk adım atıldı; 86 yıl önceki “Batılılaşma hediyesi” olarak kurban edilen
Ayasofya, tekrar yüzlerce yıldır var olan işlevine/hakkına kavuştu.
Turizm-müze
denklemine gelince…
“Kültürel
mîras” denince akla sadece turiste sunulacak “her şey dâhil” paketi içinde “her
değeri turizm nesnesine dönüştürmek” alışkanlığımız ayrı bir hatâmız! Ancak
Ayasofya gibi dünya mîrası-turizm objesi ekseninde “büyük mîras” tanımını hak
eden eserlerin ayrıca ziyarete açık olması da ayrı bir değerlendirme konusu.
Bugün
aynı önemde olan bütün camilerimiz zaten ziyarete açık ve Müslüman olmayan
turistler de namaz saatleri dışında kurallara uyarak eserleri gezebiliyorlar.
Dolayısıyla Ayasofya’yı gezmek noktasında bir yasağın geleceğini öngörmüyorum.
Fakat
politik paparazziler ve tabiî Papa’nın “razi” olmaması, bir süre “tipik sosyal
medya tantanalarına” davetiye çıkaracaktır. Olacak o kadar!
Tabiî
bir de “Kemalist” cephenin hop oturup hop kalkacağı bir eşik Ayasofya.
Yeri
gelmişken, temel bir hatırlatma yapayım: Türkiye’de ateistlerin ve deist solcuların
ve dahi günahkâr sosyal demokratların AK Parti iktidarında yaşadıkları ortak
bir tecrübe var: “Keşke din düşmanlığı
yapmak yerine dindarları nasıl yöneteceğimiz noktasında kafa çalıştırsaydık…”
Unutmayalım,
ülkemizde din düşmanlığını binbir kılıf içinde yapmış ve yapmanın yollarını
araştıran, eskiden açıktan savaş açmış, zamanla “münafık” yollarını keşfetmiş
ve şimdilerde de “Dine cephe açmayı
erteleyelim; dindarları nasıl yöneteceğimize kafa yoralım!” kampanyası
yürütenler, iktidardaki güçlerini kaybetmiş olmanın acısı içinde nefret
sosyolojisi örmekle meşguller.
İşte
bunlar için “Ayasofya”, âdeta “psikolojik cephe” adresi! Ayasofya’ya ilişkin
alınmış müzeleştirme kararının “politik hatâ” olduğu gerçeğini kabullenmekte
zorlanacaklar. Çünkü Kemalistlerin dindarları suçlamak için bayraklaştırdıkları
“dogma-tabu, akletmemek, gelişime kapalılık, gericilik” gibi tüm
etiketlemelerin aslında kendileri için geçerli olduğunu birçok olayda halk
gördü ve notlarını verdi.
Din
düşmanlığını veya dindarları yönetme arayışlarını kalıcı kılmak adına ısrarla
sürdürülen “Atatürk istismarcılığı” cephesi geri çekiliyor. Zaten Atatürk’ü
istismarcılardan ve tabiî İslâm’ı da istismar etmeye kalkan her türlü cepheden
kurtulmadıkça bu ülkeyi normalleştirmek zor.
15
Temmuz gecesi, Atatürk istismarcısı bir grup Kemalist cephe ile İslâm
istismarcılığı yapmış FETÖ’nün birlikte halkın üstüne kurşun ve Meclis’e bomba
yağdırması, bize tarihî bir gerçeği hatırlattı: Millî irade esastır!
Millî
irade, Ayasofya’nın ibadete açılmasını hep istedi. Vekâlet alan siyâsî temsil
de bu iradenin gereğini zamanı geldiği için uyguladı. O kadar! Ötesi, millî
iradeye karşı çıkma çabası olacaktır ki bu da beyhudedir…
Abartmadan
ama tadını da çıkararak… Hayırlı olsun!
Papa
mı? O hangi konuda Müslüman dünyadan “razi” olmuş ki?
Oysa
86 yıl önce Papa şunu demeliydi: “Orta Çağ’da fetih sonrası kiliseyi cami
yapmak veya camiyi kiliseye çevirmek politik bir gelenekti. Olmasa da olurdu;
hattâ olmasa iyi de olurdu. Fakat geçmiş geçmişte kaldı. O nedenle yüzlerce
yıldır cami olan Ayasofya’nın müze yapılması doğru değil.”
Fakat
demedi. Demez de…
Fakat
bizde din konusunda paparazzi çok olduğundan ya da muhalefetin işi gücü iktidar
paparazziliği olduğundan, şimdi onlar yine millî iradeyi değil de “Papa razi
olsun!” diye uğraşacaklardır. Millî irade de her zamanki tecrübeyle gereğini
yapacaktır.
Bir
de teşekkürü unutmayalım bu arada…
Türkiye’nin bağımsız bir ülke olduğunu bir de Ayasofya ölçeğinde tekrarlayan “millî iradenin temsil mâkâmına ve emeği geçen herkese” teşekkürler!