Ayasofya neyin habercisidir?

24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’nın yeniden aslına dönüştürülmesiyle Devletimiz, Milletimizle beraber bu defa da aynı günde imzalanan Lozan rûhunu tarihe gömerek, onun yerine fetih rûhunu ikâme etmiştir. Bu tarih örtüşmesinin bence büyük bir anlamı, plânlanarak yapılmış olsun ya da olmasın, bunda İlâhî bir işaret vardır. Cenâb-ı Hakk, Türk milletine mübarek yeni bir kapı açmış, yeniden büyük bir görev vermiştir: Dünyada zulmün yerine İslâm’ın adaletini ikâme etmek…

AYASOFYA’NIN yeniden ibadete açılmasının Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz gününe tesadüf etmiş olması, şayet camiyi açan iradenin tasarlanmış bir tasarrufu ise, çok büyük bir mânâ ve öneme sahiptir. Şayet öyle değil de, bu görünüşte bir tesadüf ise, o takdirde bu tevafukun, içinde İlâhî bir işareti barındıran çok daha büyük bir anlamı vardır; Allah-u âlem!

Bunun sebebi nedir?

Bunun sebebi, Ayasofya’nın ve Lozan Antlaşması’nın mâhiyetinde saklıdır.

Ayasofya Camii, Hazreti Peygamber Efendimizin işaret buyurduğu mübarek fethin sembolüdür.

Fetih neyi ifade ediyor?

Ahir Zaman Nebîsinin, ümmetinden Kostantiniyye’nin fethedilmesini istemesindeki maksadı elbette sadece bir büyük kentin ele geçirilmiş olmasından ibaret değildi. Fetihle, İlây-ı Kelîmetullah’ın önündeki en büyük engel olan şirkin kalesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun -Türk Sultanı Alpaslan’dan tevarüs edilmiş bir görev olarak- ortadan kaldırılarak, zulüm çağının kapatılıp yerine İslâm’ın adaletinin ikâme edileceği yeni bir çağın kapısının açılacağı işaret buyurulmuştur. Allah Resulü, fethin komutanını ve askerlerini, “O komutan ne güzel bir komutan, o asker ne güzel bir askerdir!” şeklinde övmek sûretiyle, Kur’ân-ı Mübîn’de Yüce Rabbimizin, “Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O’nu sevdiği, inananlara karşı alçakgönüllü, inkârcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir” (Mâide, 54) ifadesiyle işaret ettiği milletin kimler olduğuna, hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak ölçüde açıklık getirmiştir.

Tarihî gelişme de göstermiştir ki, fetih, İlây-ı Kelîmetullah adına Türk’ün cihangirlik seferindeki en büyük hamlesinin açılan kapısıdır, Ayasofya Camii de bunun sembolüdür.

Lozan Antlaşması’na gelince…

Lozan’ın bir maddî ve bir de mânevî boyutu vardır.

Maddî boyutla kastettiğimiz, vatan coğrafyamızdan kurtarabildiklerimiz ve kurtaramadıklarımızdır. Bu açıdan baktığımızda, “Lozan hezimettir” demenin, zamanın şartları muvacehesinde düşünüldüğünde çok da insaflı bir yargı olmadığı ileri sürülüyor olabilir.

Buna mukabil, “Lozan zaferdir” diyebilmenin ise hiç imkânı yoktur. Bu iddiada bulunanlar, Lozan’ı Sevr’le mukayese ederek zafer olarak niteliyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi? Lozan’ın değeri, Mîsak-ı Millî ile mukayese edilerek tespit edilebilir.

Gerçek şu ki, Lozan Antlaşması Türk’ün en bitkin olduğu zamanlardan birinde kolu bükülerek zorla imzalatılmış, haklarımızın, topraklarımızın gasp edildiği, bütün allayıp pullama gayretlerine rağmen Türk milleti tarafından hiçbir zaman benimsenmemiş ve benimsenmesi de asla mümkün olmayan bir belgedir.

Lozan’a Yunanlılar haklı olarak sımsıkı sarılıp sahip çıkıyorlar, çünkü bizden gasp edilmiş vatan toprağına bedavadan konduklarının belgesidir o.

Peki, mecbur kalınıp istemeye istemeye imzalanmış olan bu çirkin anlaşmanın, “Türkiye’nin tapusu” diye hoplayıp zıplayarak yıldönümünü kutlayanlar, Batı Trakya’nın, Adaların, Halep’in, Musul’un, Batum’un; Mîsak-ı Millî’nin himâyesinde vatan toprağı ilân edilen bütün bu yurtların tapuları nerededir, söyleyebilirler mi? Bütün buralar, Lozan Antlaşması’nın hükümleri gereğince işgal altında bırakılan vatan topraklarıdır. Siz neyin kutlamasını yapıyorsunuz?

Her neyse… Benim burada sözünü etmek istediğim, Lozan’ın mânevî boyutudur. Bu açıdan baktığımızda Lozan, binlerce yıllık tarihimizin en büyük hezimetinin başlangıcıdır. Çünkü Lozan Antlaşması’ndan hemen sonra fetih rûhunu tarihe gömen uygulamalar ardı ardına hayata geçirilmiştir. Bütün bu işlerin, iddia edildiği gibi Lozan’ın yazılı olmayan hükümlerinin gereği olarak mı, yoksa özgür iradeyle mi yapılmış olduğu, netîceyi değiştirmiyor. Lozan’a Kuvay-ı Milliye’nin kalpağıyla gidenler, smokin, papyon kravat ve silindir şapkayla döndüler, ondan sonra da olanlar oldu.

1934 senesinde Ayasofya Camii’nin kapatılması, Lozan rûhunun müşahhas mührüdür.

Ayasofya nasıl ki ihtişamı, büyüklüğü, cihangirliği ifade ediyorsa, Lozan rûhu da küçüklüğü, zavallılığı, çömezliği ifade ediyor.

***

24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’nın yeniden aslına dönüştürülmesiyle Devletimiz, Milletimizle beraber bu defa da aynı günde imzalanan Lozan rûhunu tarihe gömerek, onun yerine fetih rûhunu ikâme etmiştir. Bu tarih örtüşmesinin bence büyük bir anlamı, plânlanarak yapılmış olsun ya da olmasın, bunda İlâhî bir işaret vardır. Cenâb-ı Hakk, Türk milletine mübarek yeni bir kapı açmış, yeniden büyük bir görev vermiştir: Dünyada zulmün yerine İslâm’ın adaletini ikâme etmek…

Mübarek olsun!