AYASOFYA’NIN
yeniden ibadete açılmasının Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz gününe
tesadüf etmiş olması, şayet camiyi açan iradenin tasarlanmış bir tasarrufu ise,
çok büyük bir mânâ ve öneme sahiptir. Şayet öyle değil de, bu görünüşte bir
tesadüf ise, o takdirde bu tevafukun, içinde İlâhî bir işareti barındıran çok
daha büyük bir anlamı vardır; Allah-u âlem!
Bunun sebebi nedir?
Bunun sebebi, Ayasofya’nın ve Lozan
Antlaşması’nın mâhiyetinde saklıdır.
Ayasofya Camii, Hazreti Peygamber
Efendimizin işaret buyurduğu mübarek fethin sembolüdür.
Fetih neyi ifade ediyor?
Ahir Zaman Nebîsinin, ümmetinden
Kostantiniyye’nin fethedilmesini istemesindeki maksadı elbette sadece bir büyük
kentin ele geçirilmiş olmasından ibaret değildi. Fetihle, İlây-ı Kelîmetullah’ın
önündeki en büyük engel olan şirkin kalesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun -Türk
Sultanı Alpaslan’dan tevarüs edilmiş bir görev olarak- ortadan kaldırılarak,
zulüm çağının kapatılıp yerine İslâm’ın adaletinin ikâme edileceği yeni bir
çağın kapısının açılacağı işaret buyurulmuştur. Allah Resulü, fethin komutanını
ve askerlerini, “O komutan ne güzel bir
komutan, o asker ne güzel bir askerdir!” şeklinde övmek sûretiyle, Kur’ân-ı
Mübîn’de Yüce Rabbimizin, “Ey inananlar!
Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O’nu
sevdiği, inananlara karşı alçakgönüllü, inkârcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad
eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine
verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir” (Mâide, 54)
ifadesiyle işaret ettiği milletin kimler olduğuna, hiçbir şüpheye meydan
bırakmayacak ölçüde açıklık getirmiştir.
Tarihî gelişme de göstermiştir ki, fetih, İlây-ı
Kelîmetullah adına Türk’ün cihangirlik seferindeki en büyük hamlesinin açılan
kapısıdır, Ayasofya Camii de bunun sembolüdür.
Lozan Antlaşması’na gelince…
Lozan’ın bir maddî ve bir de mânevî boyutu
vardır.
Maddî boyutla kastettiğimiz, vatan
coğrafyamızdan kurtarabildiklerimiz ve kurtaramadıklarımızdır. Bu açıdan
baktığımızda, “Lozan hezimettir” demenin, zamanın şartları muvacehesinde
düşünüldüğünde çok da insaflı bir yargı olmadığı ileri sürülüyor olabilir.
Buna mukabil, “Lozan zaferdir”
diyebilmenin ise hiç imkânı yoktur. Bu iddiada bulunanlar, Lozan’ı Sevr’le
mukayese ederek zafer olarak niteliyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi?
Lozan’ın değeri, Mîsak-ı Millî ile mukayese edilerek tespit edilebilir.
Gerçek şu ki, Lozan Antlaşması Türk’ün en
bitkin olduğu zamanlardan birinde kolu bükülerek zorla imzalatılmış,
haklarımızın, topraklarımızın gasp edildiği, bütün allayıp pullama gayretlerine
rağmen Türk milleti tarafından hiçbir zaman benimsenmemiş ve benimsenmesi de
asla mümkün olmayan bir belgedir.
Lozan’a Yunanlılar haklı olarak sımsıkı
sarılıp sahip çıkıyorlar, çünkü bizden gasp edilmiş vatan toprağına bedavadan
konduklarının belgesidir o.
Peki, mecbur kalınıp istemeye istemeye
imzalanmış olan bu çirkin anlaşmanın, “Türkiye’nin tapusu” diye hoplayıp
zıplayarak yıldönümünü kutlayanlar, Batı Trakya’nın, Adaların, Halep’in,
Musul’un, Batum’un; Mîsak-ı Millî’nin himâyesinde vatan toprağı ilân edilen
bütün bu yurtların tapuları nerededir, söyleyebilirler mi? Bütün buralar, Lozan
Antlaşması’nın hükümleri gereğince işgal altında bırakılan vatan topraklarıdır.
Siz neyin kutlamasını yapıyorsunuz?
Her neyse… Benim burada sözünü etmek
istediğim, Lozan’ın mânevî boyutudur. Bu açıdan baktığımızda Lozan, binlerce
yıllık tarihimizin en büyük hezimetinin başlangıcıdır. Çünkü Lozan Antlaşması’ndan
hemen sonra fetih rûhunu tarihe gömen uygulamalar ardı ardına hayata
geçirilmiştir. Bütün bu işlerin, iddia edildiği gibi Lozan’ın yazılı olmayan
hükümlerinin gereği olarak mı, yoksa özgür iradeyle mi yapılmış olduğu, netîceyi
değiştirmiyor. Lozan’a Kuvay-ı Milliye’nin kalpağıyla gidenler, smokin, papyon
kravat ve silindir şapkayla döndüler, ondan sonra da olanlar oldu.
1934 senesinde Ayasofya Camii’nin
kapatılması, Lozan rûhunun müşahhas mührüdür.
Ayasofya nasıl ki ihtişamı, büyüklüğü,
cihangirliği ifade ediyorsa, Lozan rûhu da küçüklüğü, zavallılığı, çömezliği
ifade ediyor.
***
24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’nın
yeniden aslına dönüştürülmesiyle Devletimiz, Milletimizle beraber bu defa da
aynı günde imzalanan Lozan rûhunu tarihe gömerek, onun yerine fetih rûhunu ikâme
etmiştir. Bu tarih örtüşmesinin bence büyük bir anlamı, plânlanarak yapılmış
olsun ya da olmasın, bunda İlâhî bir işaret vardır. Cenâb-ı Hakk, Türk milletine
mübarek yeni bir kapı açmış, yeniden büyük bir görev vermiştir: Dünyada zulmün
yerine İslâm’ın adaletini ikâme etmek…
Mübarek olsun!