Ayasofya ibadete açılmalı, ilk ezanı Müslüman bir Siyahî okumalı!

Kıtalar ötesinden, vatanımda cereyan eden küstah darbe girişimini tezgâhlayan FETÖ elebaşını hâlâ himayelerinde barındıran güçlere inat; Ayasofya, 15 Temmuz gecesi, tam da masum halkı yaylım ateşine tutan, tankların üzerimize sürüldüğü vakitlerde saatler 22:00’ı gösterirken ibadete açılsın ve güçlü kuvvetli, sesi güzel, Siyahî bir Müslüman kardeşimiz ilk ezanı okusun!

DÜNYA sanki tufan öncesi bir bilinmezlikle çalkalanıyor. Yeryüzü çatırdıyor, gökyüzü devasa fırtınaları ağırlıyor. Zulüm kol geziyor.

Pozitif bilimlerden tıp, sükûtun eşiğinde çırpınıyor. Tarih gerçekleri bir bir kusuyor. Hakikatin ışığını örten küfrün perdeleri lime lime dökülüyor. İnsan yeniden, bir kez daha, insanlığının farkına varıp rûhunu köleleştiren sistemlerden hesap soruyor.

Öte yandan, yaratılış gâyesini yitirmiş olanlar kaotik bir sürüklenişle maddî-mânevî hezeyanları normalden saymaya devam ediyor.

Habil ile Kabil’den beridir hak ile bâtılın amansız mücadelesi milyonlarca yıl sonra bile aynı iştah, aynı hırs, aynı körlük ve aynı cüretle devam ediyor.

Bugün 8 milyar nüfuslu dünyada ibrete, hayrete, idrake gözlerini kapatan insanlık, kendi gibi insan olan, ancak evvelâ efendi, sonra tanrı olma cüretini kendinde bulan birkaç bin kişinin kurduğu sistem çarkları arasında ezilmeye amâde öylece akıp gidiyor.

Batı/l muhterisler emellerine ulaşmak için dünyayı laboratuvar, insanları kobay hâline getirmenin süflî gururunu yaşıyorlar. Tarih tekerrür ederken, Firavunların, Süfyanların, Leheblerin tahtı hiç boş kalmıyor.

İnsanlık nereye bakıyorsa, insan teki kalbî ve aklî olarak ne barındırıyorsa, onunla okuma yapıp kabullerini yahut reddiyesini gerçekleştirme refleksi gösteriyor.

Bir vahim durum karşısında kimi feveran ederken, kimi de “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” öğretisiyle kendisi için oluşturulmuş putların gölgesine saklanarak insana köle olmaya devam ediyor.

***

Hâlbuki dünya hiç olmadığı kadar hızlı çalkalanıyor. Ve artık Batı/l kendi icat ettiği silahlarla vurulacak kadar çâresiz.

Dün kıtalar arası zulümlerden, savaş sonrası fecaatten, işgallerden, tacizlerden, tavizlerden haberdar olamayan insanlık, bugün teknolojinin mucidi ülkelerin her hakkı mahfuz olan konforuna darbe vuruyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun, insanın fıtrî kodlarına aykırı bir olay gerçekleştiğinde, Batı/lın icat ettiği kaynaklar aracılığı ile tüm insanlık haberdar olabiliyor. Ve Batı’da insanlık, rûhunda hissettiği ayaklanmanın tezâhürünü eylem olarak nasıl ve hangi cesaret ile hayata yansıttığının farkına bile varamadan, gayr-i ihtiyarî, kendisine revâ görülen ezânın hesabını soruyor.

Dünya imanını arıyor. İnsanlık, taptığı putlardan medet ummaktan yorgun; özüne ulaşmak için son bir gayretle çırpındıkça sahte tanrıların yüzündeki peçe açılıyor. Maskelerin ardındaki hırs çirkin yüzüyle sırıtırken, her gülüşün bir korkuyu sakladığından söz ediyor.

Dün gemi ambarlarına istiflenen, kafeslere doldurulup pazarlanan kölelerin ruhları, bugün uyanıyor. Ve muhtemel, avaz avaz “Uyuma!” diye haykırıyor ki dünün kendilerinden başkasına efendilik taslayanların, son bir asırdır cüretkârlıkta sınır tanımayarak kendilerini tanrı ilân etmekte beis görmeyen güçlerin rahatını bozuyor.

Evet, tarih gerçekleri bir bir kusuyor. Fizikî uyumadan söz etmiyor bu avaz, bu sesleniş. Uyuyan zihinleri, rehâvete kapılmış nefisleri, dünyayı bâki sanan rûhları, haz uğruna peşkeş çekilen bedenleri uyaran bir uyanış çığlığı bu...

Köle pazarlarının kokusu sirâyet ediyor şimdi pek çok ülkenin caddelerine. Bilmem kaçıncı keredir tarihe geçiyor Siyahîlerin Batı/lın ırkçılığına başkaldırışı. Köle tacirlerinin putları devriliyor teninin renginden evvel kalbiyle, aklıyla, rûhuyla insan olduğunu hatırlayan, hatırlatanlar tarafından. Ne yazık ki, bu dalga dalga yayılan insan haklarını tahsil gayreti güden ayaklanmalar, söz konusu Batı/lı ülkelerin devlet yönetimleri tarafından tarihlerini deşifre edememenin çıkmazında eriyip gidiyor.

Bakın şu işe ki, dünyayı hallaç pamuğu gibi atan, insanları sokağa döken gerekçe, “polisin orantısız güç” ile Minneapolis’te George Floyd’u ve Atlanta’da Rayshard Brooks’u öldürmesi olarak yansıyor dünya gündemine.

Hangi alanda orantılı bir güç ve imkân dağılımı tesis edilmiş ki bu iki vakada gücün orantısızlığına isyan ediyor Batı ülkelerinin halkları?

Filistin’de avucu büyüklüğünde taştan başka elinde silahı olmayan çocuklar ölürken, Suriye’de ülke yönetimini sivil halkı öldürmesi için kışkırtırken, Afganistan’da demokrasi ve özgürlük pazarlayarak halkı ölüm ve yoksulluğa sürüklerken, Doğu Türkistanlılara modern kölelik uygulamaları sürüyorken, Afrika’nın madenleri sömürülürken, Fransız doktorların Covid-19 aşısını denemek için Afrika’yı adres gösterme cesaretini üç beş cümle ile kınayıp geçerken, dünya hangi akla ziyan matematikle susuyordu da şimdi ayaklandı ve orantısız gücün hesabını soruyor?

Bu soruya ve soruna verilecek cevap, zamanın içinde saklı kalmaya bir süre daha mahkûm…

Öyle ya, gücün orantılı olması adaletin ve huzurun ikâmesini gerektirir. Böyle bir talep yeryüzü tanrılarının hesaplarını altüst eden bir memnuniyetsizliktir. 330 milyonluk nüfusun birkaç bini sokağa dökülünce sığınağa giren, orduyu harekete geçirmeye yeltenen Trump’un ahvali, aslında dünyaya çok şey söylüyor.

Tanrılar (!) ölümden korkarlar mı hiç? Ne oldu, birkaç bin Siyahî ve onların halklarını savunan birkaç bin daha Beyaz Amerikalının bir araya gelmesinden mi korktu?

Yeryüzü tanrılarının kuklalarından sadece biri olan Trump, hani bundan hepi topu bir ay evvel “Covid-19” tedavisi için önce deterjan önerisinde bulunup sonra yeni icat edecekleri aşıya “ışık hızından daha hızlı” anlamına gelen “Warp Speed" adını verdiklerini gayet lakayt biçimde ve övgüyle duyururken hayli metindi. Işığın, renklerin, imkânların, maddelerin, şeylerin, hâsılı Âlemlerin Rabbine meydan okumakta bir ay önce nasıl da cesurdu!

***

Evet, işte dünya, tutarsızlıklardan mülhem bir sürüklenişle dönerken, insanlığı metalaştırıp her bir insan tekini sermayeden, üründen, eşyadan sayadursun, insanlığın rûhu bastırılmış isyan çığlıklarıyla uyuduğu derin uykudan uyanarak orantısız gücün ve orantısız cesaretin hesabını soruyor.

Dalgaları Amerika’da, İngiltere’de, Rusya’da, Fransa’da, İspanya’da, Kanada’da, Japonya’da, Almanya’da, Napoli’de, Polonya’da ve daha pek çok ülkede hissedilen bu hak arayışı, “arı kovanına çomak sokar” gibi ülke tarihlerinin zaaflarını ortaya döküyor.

Siyahîler ve onların asırlık kederine ortak olanlar, olmayanlara inat, neredeyse 20 gündür, dünyayı hayrete düşüren görüntüler vererek yürüyorlar.

İlkin, kendi yaşam haklarını talep ederken, mâzinin derin yaralarını eşiyorlar. Ardından, köleleştirilmiş atalarının hatıraları taşıyor yaşadıkları ülkelerin sokaklarına da devlet yöneticileriyle hesaplaşıyorlar.

Fakat ne acıdır ki, bu dalga dalga dünya ülkelerine yayılan hak arayışı, sadece bu süreçte gündemi meşgul edip bir süre sonra esâmesi okunmaz bir ayaklanma olarak geçecek tarihî kayıtlara.

Söz konusu ülke yöneticileri, kendilerine uzatılan mikrofonlara yine olabildiğince ciddî ve olabildiğince rol kesilmiş pozlarıyla demokrasiden, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten dem vurup bir parmak bal çalacak ayaklananların ağzına.

Onlar henüz yutkunamadan, insanlığa “Nefes alamıyorum” çığlıkları attıracak yeni projeleri, yeni plânları ve yeni tuzakları devreye sokmak için işlerinin başına dönecekler.

Derin dünyanın Haçlıları, Evanjelistleri ve Masonları, sürülmüş suçlular ve taşınmış kölelerle 4 Temmuz 1776’da kurdukları Amerika için vazgeçilmez “tanrıcılık imparatorluğu” emellerine yatırım yapmaya koyulacaklar…

Dünya biraz siyah, biraz beyaz görünürken, onlar yeşil 1 dolarının üzerinde şekillendirilmiş her bir hedefe adım adım yürüyecekler…

Uzaya gönderdikleri uydular ve 5G teknolojisiyle o meşhur piramit üzerindeki tek göz tahayyüllerini gerçekleştirirken, kendilerini tanrı, tüm insanlığı piyon olarak görmeye devam edecekler.

İsimler markalaşacak. İngiltere Bristol’da yerinden sökülerek nehre atılan 17’nci yüzyılın ünlü köle taciri Edward Colston’un heykelinin tarihçesini merak edecek kimileri. Jamaika kökenli Siyah şair, oyun yazarı ve aktör Alfred Fagon’u merak edecek insanlar…

Hitler destekçisi olarak suçlanan Robert Baden-Powell’in katliamlarına şâhit olacak belki de bazıları...

Londra Docklands Müzesi’nde sergilenen Batı Hint adalarında ticaret yapan köle sahibi Robert Milligan’ın heykeli, Londra Guy’s ve St. Thomas Hastanesi Vakfı’nda boy gösteren köle taciri Robert Clayton ve Thomas Guy’ın heykelleri bir süre, insanlığın balık hâfızasına istinaden inzivaya çekilecek.

Winston Churchill’in heykelinin üzerine sprey boyayla “O bir ırkçıydı” ifadesi yazıldı ya hani, o bir süre sonra silinecek ve pîr ü pâk olacak ırkçılığa dair ne varsa… Demokrasi ve eşitlik çanları aynı büyülü ritmiyle çalacak.

***

Hani “Bir parmak bal çalınacak ırkçılık karşıtı ayaklananların ağzına” demiştik ya yukarıda, Hollywood oyuncusu ve şarkıcı Barbra Streisand, Disney’deki hisselerini George Floyd’un 6 yaşındaki kızına bağışlayarak bu baldan bizi haberdar etti bile.

Belki ardından birkaç reklâm, bir iki bilboard afişinde göreceğiz Floyd’un henüz dünyanın çirkinliklerini fehmedemeyecek kadar saf ve temiz yavrusu Gianna’yı…

Ve bir süre sonra her şey normale dönecek. Yahut dönmüş gibi yapılacak…

Siyahîler ve onlarla hak arayışı derdine düşenler birkaç zamanlık ses çıkarıyor, söz söylüyor ve hak iddia ediyor olmanın konforuyla kendilerine saygı duymaya ve umut biriktirmeye devam edecekler.

“Lives Black Matter” dövizleri bir slogan olarak kalacak.

İşte tek kâr ve tek atraksiyon bu olacak!

Her modern kalkışma gibi, ölenlerin anısına yürüyüşler düzenlenecek sene-i devriyesinde.

Ve Haçlı ordusu bildiğini okuyacak. Tek farkla: İnsanlık için kansız ve cansız bir gelecek tayini yapılacak!

Tâ ki, insanlık neden yaratıldığının, dünyadaki varlığının kendisine yüklediği sorumluluğun ne’liğini, niteliğini ve niceliğini sorgulayıncaya kadar… “Hangi merciden ne talep edilir, kim haklarını ve özgürlüğünü kendilerine verebilir?” sorusunun hesabını tutuncaya kadar…

Evet, dünyanın çalkalandığı, tarihin gerçekleri kustuğu, insanlığın uyandığı doğrudur, ancak yetmez! Bu uyanış kendisi için saâdet getirecek, maddî-mânevî bir disipline muhtaç olduğunu anlayıncaya kadar bu part-time tragedya zaman zaman dünyanın farklı bölgelerinde cereyan edecek ve hayat ekranına yansımaya devam edecek.

Bir İlâhî sisteme ihtiyacı olduğunu anlayana kadar süregidecek bu yürek hoplatan, duygu sömüren, biraz atraksiyon ve biraz heyecan ile bir parça özgüven tahsilinden başka işe yaramayacak gösteriler.

İnsanlık; Gerçek İlâhını buluncaya kadar, mevzuu farklı, aktörleri değişken, faktörleri kurgulanmış hikâyelerin birer parçası olacak.

Tüm dünya Siyahîleri ve onlarla aynı kederi paylaşanlar Habeşli Bilâl’in “el-edad” deyişinden haberdar olmadıkça huzura erişemeyecek. Ve üzerinde tepinilen haklarının tahsilini yapmaktan mahrum kalacak…

Gianna’ya, ülkeme ve bütün insanlığa…

Ve üzgünüm Gianna, babacığının ölümü dünyayı değiştirmeye yetmeyecek! Daha önce sizlerin haklarınızı savunan ve size zulmeden, haklarınızı hiçe sayan, atalarınızı kullanarak onlara orantısız güç uygulayan zihniyete inat bir Malcom-X gelip geçti tarihinizden ve bir büyük uyanış doğdu içinizde. Belki yeniden o tadını bildiğiniz uyanış canlanırsa içinizde, o vakit daha tesirli olacak sesiniz, sözünüz, attığınız adımlarınız ve dünyayı etkisi altına alan sloganlarınız.

Ne zaman baban gibi orantısız güce maruz kalmış insanlar kendisini yaratan ve nefes almasını sağlayarak yaşatan İlâhı arar ve bulursa o zaman dünya ve insanlık kurtulacak.

Bugün bu sözlerim sana erişmeyecektir. Erişse de anlamakta zorluk çekebilirsin. Fakat Âlemlerin Rabbi Allah dilerse, sen büyüdüğünde bu hakikat nasibin olabilir!

Ama nasip, aramaya ve bulmaya talip olmayı gerektirir.

Bunu, şimdi tüm kalbimle ben diliyorum; din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın saâdete eriştirecek sistem olan İslâm ile tüm insanlık tanışsın istiyorum. Son din İslâm’ın Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa, kölelere, Siyahîlere nasıl davranırdı, haklarınız nelerdir, bilinsin diye duâ ediyorum.

Sizin ırkınızdan, sizin renginizden bir Habeşli Bilâl (Hz.) var o sistemin içinde. Ve onun sesinden duyulmuş ilk ezanın tercümesinde saklı insanlığın huzuru… Bilâl’den haberdar olsun tüm Siyahîler ve ezanın cümlelerinde saklı çağrıya uysun tez zamanda inşallah insanlık. Yoksa heder olacak bunca emek, bunca feryat, bunca dalga dalga yayılan ırkçılık karşıtı ayaklanmaya verilen emek! Beyhude yere boy atacak içinizde eşitliğe, hakka, hukuka dair o topraksız umut!

Gianna, senin için ve senin kaderinle bağı olanlar için duâ ederken, bir de kendi ülkem için duâ hükmünde bir hayâl kuruyorum…

***

Evet, dünya çalkalanırken bugünlerde, Gianna ve onun kaderiyle bağı olan tüm mağdur ve mazlumlar adına böylesi düşünceler içindeyken, George Floyd’un 25 Mayıs 2020 tarihinde ABD polisi tarafından hunlarca öldürülmesi ile aynı mevsime denk gelen ve yedinci yılını devirdiğimiz 28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi olaylarını tezgâhlayanların aynı Haçlıların, Evanjelistlerin ve Masonların ortak plânı olduğunu düşünüyor, Müslümanlar ve Siyahîlere zulmetmekte sınır tanınmayacağına inanarak duâ hükmünde bir hayâl kuruyorum…

Kıtalar ötesinden, vatanımda cereyan eden küstah darbe girişimini tezgâhlayan FETÖ elebaşını hâlâ himayelerinde barındıran güçlere inat; Ayasofya, 15 Temmuz gecesi, tam da masum halkı yaylım ateşine tutan, tankların üzerimize sürüldüğü vakitlerde saatler 22:00’ı gösterirken ibadete açılsın ve güçlü kuvvetli, sesi güzel, Siyahî bir Müslüman kardeşimiz ilk ezanı okusun!

Belki insanlık; bir sabun köpüğü gibi eriyip gidecek ve aslî hedefe ulaşmayacak ve lâzım olan ihtiyaçları karşılamayacak gayrete ulvî bir hedef belirler, Bilâl-i Habeşî’nin dininden başka tesellileri olmadığını duyar ve anlar.

Yıktıkları heykellerle köle tacirlerinin yapıp ettiğinden haberdar olmak isteyenler, belki de Bilâl-i Habeşî’nin hayatını da merak ederler.

Ve bir Siyahînin ölümünü hiçe sayıp, “Churchill’in heykeline saldırı tehdidi utanç verici” diyenler için, kanlarına ırkçılık işlemiş olanlar için dengeler bozulur, maskeler düşer, öfkeler yükselir belki, ama tüm insanlığın hâfızası ezanın çağrısından haberdar olur!

Evet, 15 Temmuz akşamı saat 22:00’da, tüm dünyanın gözü üzerimizdeyken, canlı yayınlarda, Asayofya’nın minarelerinde Müslüman bir Siyahî kardeşimizin güzel sesiyle okuyacağı ezanla “Allah’tan başka ilâh olmadığı, O’nun en büyük olduğu ve Hazreti Muhammed’in O’nun Resûlü olduğu” işitilir de, belki “Hayyâ ale’l-felâh” çağrısı, insanlık için taze bir fehim ve yeni bir idrake vesîle olur…

Ah, böyle bir şey gerçekleştiğinde, tanrıcılığa soyunmuş tüm zihinlere “Ankebut Sûresi” âyet âyet cevap olur. (İnşallah!)