BUNDAN iki ay mukaddem
yazdığımız “Küçük Elçiler” serlevhalı yazımızda
muhalefet bloğunun yabancı ülkelerin büyükelçileri ile yürüttükleri diplomatik
faaliyetlerinden bahsetmiştik.
O
günden bugüne bu faaliyetlerin devam ettiğini görüyoruz.
Sağ
olsunlar, muhalefet parti başkanları, belediye başkanları, il başkanları, Dışİşleri
Bakanlığı’nın yoğunluğunun farkındalar ve diplomatik konularda destek
veriyorlar.
Türkiye’nin
Libya’daki, Azerbaycan’daki, Mavi Vatan’daki, Suriye ve Irak’taki tezlerini
ölesiye savunuyorlar. Yahut biz iyi niyetliyiz, öyle olacağını düşünüyoruz.
Öyle
ya, bu kadar önemli bir mevzu olmasa Ekremciğim o İstanbul’un kara teslim
olduğu gün işi gücü bırakıp İngiliz Büyükelçisine koşar mıydı?
Üstelik
aynı saatlerde İP’in İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu da İngiliz Başkonsolos
ile görüşüyordu.
Koskoca
büyükelçiler, başkonsoloslar, büyükelçilik binasının tıkanan giderleri için
vidanjör isteyecek, biriken çöplerin toplanmasını talep edecek değiller ya!
Ekremciğim,
balıkçıdaki büyükelçi buluşmasından Kemal abisinin haberi olup olmadığı
sorulduğunda, “Benim yediğim yemekten genel başkanın ne haberi olacak? Genel
başkanın işi başından aşkın, bizim işimiz başımızdan aşkın” diyor.
Lâkin
Kemal abisi tersini söylüyor: “Elbette haberim vardı. Yani Ekrem Bey önemli
kararlar alırken doğal olarak genel başkanına bilgi verir. Biz de o bilgiyi
alırız tabiî…”
İki
başkandan birisinin yalan söylediği ortada. Hayırlısı bakalım.
Biz
Ekremciğimin balıkçıdaki rakı-balık sefasını konuşurken bu kez bir büyükelçi
buluşması daha gerçekleşiverdi.
Ekrem
Başgan bu kez de ABD Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake ile bir araya geldi.
Bir
önceki “gizli” görüşme fiyasko ile sonuçlanınca Ekremciğim bu görüşmeyi aleni
yapmaya karar vermiş belli ki.
ABD’nin
çiçeği burnunda -hem de- Ankara Büyükelçisi, soluğu Ekrem Başgan’ın yanında
almış.
“Allah
muhabbetinizi artırsın” diyeceğim de Amerikalı ile gerçekleşen bu muhabbete Ekrem
Başgan’ın biraz Fransız kaldığı görülüyor.
Sayın
Büyükelçi, Ekremciğime, “Türkiye, ABD için vazgeçilmez bir müttefik. Böyle
önemli bir zamanda aramızda olan bu bağ oldukça önemli. Burada olmaktan dolayı
kendimi şanslı hissediyorum” diyor, elbette İngilizce olarak.
Ekremciğim
de anlarmış gibi yapıp bu konuşma boyunca kafa sallıyor. Sıra Ekremciğime
gelince, aslında hiçbir şey anlamamış olduğunu anlıyoruz. Büyükelçi de elbette.
Zira
Ekremciğim söz sırası kendine gelince sandalyesinde biraz kıvranıyor, sonra da
“Aaa, okey. Ay em okey” diyor (Aaa, tamam, ben iyiyim).
Muhtemelen
Ekremciğim, büyükelçinin, “Hâlin vaktin yerinde mi Ekremciğim? İşler güçler
yolunda mı? Ne var ne yok?” dediğini düşünüyor.
İstanbul’un
belediye başkanı elbette İngilizce bilmek zorunda değil. Okey, bilse daha iyi
olur ama şart değil.
İngilizce
bilmiyorsan, yanına adam gibi bir tercüman alırsın, paşa paşa muhatabınla
konuşursun. Böyle süklüm püklüm kendini de, temsil ettiğin o 16 milyonluk şehri
de bu duruma düşürmezsin. Madara etmezsin.
Erdoğan
da İngilizce bilmiyor. Lâkin bir kez kendisinden biliyormuş gibi yaptığını
görmedik. Hatta yıllar önce kendisine istihzada bulunmak için -hem de İngilizce
olarak- sorulan “Başbakan olunca yabancı mevkidaşlarınızla nasıl konuşacaksınız?”
sorusuna, bir gram eğilmeden, bükülmeden ve gocunmadan “Türkçe konuşacağım!”
diye cevap vermişti. Salon yıkılmıştı alkışlardan.
Aslına
bakarsanız, Ekremciğimin en büyük problemi hep “-mış gibi” yapıyor olması.
Çalışıyor-muş
gibi yapıyor. Ama yaptığı daha çok ense yapmak. Allah’ı var, Ekremciğime tatil de
yakışıyor lâkin 16 milyonluk bir şehrin belediye başkanına bu kadar tatil pek
yakışmıyor doğrusu.
İsrafı
engelliyor-muş gibi yapıyor; çıkardığı işçilerin üç katı kadar İBB’ye işçi
dolduruyor, çoğu da DİAYDER’den üstelik.
Yenikapı
sahiline topladığı belediyenin araçlarından iki üç kat fazlasını, hem de daha
yüksek bir maliyetle Koç’tan kiralıyor.
Engellen-miş
gibi yapıyor, sonra çıkıp sağda solda, “Kanal İstanbul’un yapılmasını
engelleyeceğim, asla izin vermeyeceğim” diye beylik laflar ediyor.
Şehirde
kar temizliği yapıyor-muş gibi yapıyor, oysa o anda yaptığı balıkçıda büyükelçi
ile rakı-balık sefası.
Daha
sayayım mı? Her defasında foyası ortaya çıkıyor, bu sefer de utanma-mış gibi
yapıyor.
En
son İngilizce biliyor-muş gibi yaptı, görüntüler ortada. Büyükelçi ile muhabbet
az biraz daha uzasa muhtemelen Ekrem Başgan o koltukta ezile büzüle buhar olup
gidecekti.
Yapma
Başgan! “Mış gibi” yapma, yakışmıyor.
Meselâ
gel, balıkçıda dört kişilik yemek için gelen 50 bin liraya yakın faturayı bir
açıkla; bu paranın nereden ödendiğini de...
Meselâ
gel, Murat Onguncuğum nerelerde, tatil sefası henüz bitmedi mi? Şu ana kadar
yarım milyon lirayı ezdiği, Cenevre’den Fransa’ya geçtiği, gününü gün ettiği
söyleniyor. Bunlara cevap ver.
Anla
diye Türkçe de yazdım bak. Okey? İf yu ar okey, ay em okey tu.
Kalınız sağlıcakla efendim…