Avantaj ve dezavantajlarıyla sığınmacı ve mültecilik olgusu (2)

Sığınmacı ve mülteciler, oluşturdukları tüm risklerine rağmen dünyadan ilgi ve destek bekliyorlar. Ama öyle görünüyor ki, bu ilgi ve destek, ülkemiz gibi birkaç ülke dışında bu insanlardan esirgeniyor. Hele “insan hakları ve özgür yaşam” denince sözü hiç kimseye bırakmayan Batı dünyası tarafından… Üstelik sığınmacı ve mülteci sorununun ortaya çıktığı coğrafyalarda önemli payları olduğu hâlde…

MÜLTECİ ve sığınmacı konusunu ele aldığım son yazımda, sorunun doğurduğu dezavantajları özetlemeye çalışmıştım. Bu yazımda ise mülteci ve sığınmacıların avantajlarından bahsedip Dünya’daki sığınmacı ve mülteci sayılarını ele alacağım.

Mülteciler ve sığınmacılar niteliklerine göre gayrisâfî yurtiçi hâsılaya katkı sunabilecekleri gibi, esnek işgücü piyasalarına da zenginlik kazandırabilirler. 

Bazı ülkelerde yaşlı nüfus hızla artıyor. Bu da ilgili ülkede işgücü boşluklarının doğmasına neden oluyor. İşgücü talebinin arttığı ama yaşlı nüfus nedeniyle işgücünün arttığı ülkeler için mülteciler, kurtarıcı rolü görebiliyorlar. Bu ülkeler mültecileri iş hayatına katarak azalan işgücü açığını giderebiliyorlar.

Mülteciler ev sahibi ülkeye yeteri düzeyde entegre olabilirlerse, ev sahibi ülkenin kültürel yaşamı ve kültürel zenginliğine büyük katkı sunarlar. Kültürel çeşitlilik ve zenginlikse, ev sahibi ülkenin kültürel olarak kalkınmasını sağlar.

Mülteciler, ihtiyaç duyulan nitelikli işgücünün karşılanması, kültürel çeşitlilik ve zenginliğin artması, gayrisâfî yurtiçi hâsılaya olan katkı, esnek işgücü piyasalarına yönelik oluşan zenginlik ve yaşlı nüfus nedeniyle azalan işgücü kaybının önlenmesi gibi çok sayıda probleme çözüm sağlayabilirler.

Nitekim bir göçmenler ülkesi olarak ABD, özetlemeye çalıştığım problemlerin önemli bir kısmını göçmenler ve mültecilerle çözüme kavuşturuyor. ABD dışında Kanada ve Norveç gibi ülkeler de benzer problemlerin çözümü için aynı yola başvuruyorlar.

100 milyon kayıp yaşam!

Tüm bunlar dezavantaj ve avantajlarıyla mülteci meselesinin sonuçları olarak dünyanın önünde duruyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) raporuna göre, günümüzde Dünya’da sığınmacı ve mülteci sayısı 82 milyonu aşmış durumda. Kayıt dışı rakamlarla bu rakamın ortalama 100 milyon olduğu düşünülüyor. Her geçen gün, Dünya’nın farklı coğrafyalarında mülteci sayısı artıyor.

Aynı rapora göre mültecilerin yüzde 42’si 18 yaşın altında. BM’ye göre sadece 2018-2020 yılları arasında yaklaşık 1 milyon çocuk, “sığınmacı” olarak dünyaya geldi.

Mülteci ve sığınmacıların çok büyük bir kısmını Suriyeliler, Venezuelalılar, Afganlar, Güney Sudanlılar ve Myanmarlılar oluşturuyor.

BM verilerine göre en çok sığınmacı kabul eden ülkeler, 3 milyon 700 bin sığınmacı ile Türkiye, 1 milyon 700 bin ile Kolombiya ve 1 milyon 400 bin ile Pakistan ile Uganda. 

Her sığınmacının ve her mültecinin arkasında farklı hikâyeler var. Bu hikâyelerin çok büyük bir kısmı iç savaş nedeniyle ortaya çıkıyor ve insanın içini burkan yaşam öykülerinden oluşuyor.

Dünya soruna ilgisiz!

Sığınmacı ve mülteciler, oluşturdukları tüm risklerine rağmen dünyadan ilgi ve destek bekliyorlar. Ama öyle görünüyor ki, bu ilgi ve destek, ülkemiz gibi birkaç ülke dışında bu insanlardan esirgeniyor. Hele “insan hakları ve özgür yaşam” denince sözü hiç kimseye bırakmayan Batı dünyası tarafından… Üstelik sığınmacı ve mülteci sorununun ortaya çıktığı coğrafyalarda önemli payları olduğu hâlde…

Dünyadan gerekli ilgi ve destek esirgendikçe sorun giderek büyüyor. Sorun büyüdükçe, yönetilmesi de zorlaşıyor. Ayrıca sorunun etki alanı giderek genişliyor.

Hiç şüphesiz, bu etkiyi şimdilik hissetmeyenler daha fazla duyarsız kaldıkça, çok geçmeden bu etkiyi bizzat duyacaklardır. Hem de çok derin boyutta!