Avantaj ve dezavantajlarıyla sığınmacı ve mültecilik olgusu (1)

Hareket etme özgürlüğü, toplumsallaşma içgüdüsü, belirsizlik ve umutsuzluk duygusundan kurtulma isteği, mültecileri bulundukları kampları terk etmeye zorluyor. Bu nedenle mültecileri kamplarda uzun vadede tutmak güçleşiyor. Ayrıca uzun vadede bu kampların suç yuvalarına dönüşme ihtimâli de sorunun çözümünde kampların kullanılma olasılığını azaltıyor.

İÇ savaş, ülkeleri âdeta birer harabeye çevirirken çok sayıda insanı da yerinden, yurdundan, vatanından kopararak sığınmacı ve mülteci konumuna sürüklüyor. Günümüzün en önemli meseleleri arasında yer alan bu mesele, çok yönlü sosyal ve psikolojik yönlerinin olması, ekonomik, sosyolojik ve demografik bağlamda derin sorunlar oluşturması açısından büyük bir meseledir.

Mülteciler ve sığınmacılar içerisinde son derece eğitimli insanlar olduğu gibi, orta düzey eğitime sahip olanlar da var. Azımsanmayacak bir kısmı da ya temel eğitim almış ya da hiç eğitim almamış insanlardan oluşuyor. Yurtlarını terk ederken malını, mülkünü, toprağını geride bırakarak bir bilinmeze doğru yola çıkan sığınmacı ve mülteciler, aynı zamanda geride umutlarını ve hayâllerini de bırakıyorlar. Ama gittikleri yerde yeni hayâl ve umutlar yeşertiyorlar. 

Neden tehdit olarak görülüyorlar?

Mültecilerin çok büyük bir kısmı, gittiği yerde asgarî yaşam koşullarıyla hayatını devam ettiriyor. Birçoğunun yaşam standardı, geldiği yerden daha kötü durumda. Aralarında çok azı gittiği yerde daha iyi yaşam standardına kavuşuyor.

Gittikleri yerde, bulundukları ülkenin asgarî ücretinin yarısı ya da üçte biri fiyatına çalışmak zorunda kalan sığınmacı ve mültecilerin çoğu sigortasız olarak çalışma zorunda kalıyor. Bir evde, bir odada onlarca kişiyle beraber yaşamak zorunda kalan sığınmacı ve mültecilerin özel yaşamları da hâliyle asgarîye iniyor.

Asgarî ücretle çalışan birçok insan, kaçak, sigortasız ve düşük fiyatlara çalışmalarından dolayı mültecileri kendi ekmeklerine ortak olarak görüyorlar. Hattâ birçoğu kaçak, sigortasız ve düşük fiyatlara çalışmalarından dolayı mültecilerin kendi işlerini ellerinden alacağını düşünüyorlar. Başta insanî ve vicdanî nedenlerle mültecilere olumlu bakan çok sayıda insanınsa, işini ve aşını kaybetme korkusuyla karşılaşınca mültecilere bakışı negatife dönüyor.

Mülteciler içerisinde eğitimli ve son derece yetişmiş olanlar ve gittikleri yerlere entegre olma yeteneğini geliştirenler, bulundukları bölgenin eğitimli ve statü sahibi insanları tarafından kendilerine tehdit olarak görülüyorlar.

Dil sorunu entegrasyonu zorlaştırıyor

Mültecilerin gittikleri bölgelerde karşılaştıkları bir sorun da dil ve eğitim sorunu. Gittikleri yerin dilini bilmeyen sığınmacı ve mülteciler ve gelen sığınmacı ve mültecilerin dilini bilmeyen ev sahibi ülkenin halkı, birbirini anlamakta ve empati geliştirmekte zorlanıyor. Bu da entegrasyonun hızını asgarîye indiriyor.

Ayrıca küçük bir diyalogla çözüme kavuşabilecek küçük problemler veya yanlış anlaşılmalar dahi dil problemi yüzünden çözüme kavuşmuyor. Bazen bu küçük problemler, büyüyüp başka problemleri doğuruyor. Mülteciler, dil probleminden dolayı topluma entegre olamadıkları için kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Art niyetli kişiler de bu durumu kullanarak mültecileri gayr-i meşru işlerde kullanıp suça sürüklüyorlar.

Suça sürüklenenlerin mülteciler olduğunu gören ev sahibi ülkenin halkı, bu kez mültecilere karşı olumsuz tutum içerisine giriyor. Sığınmacı ve mültecilerin yüz binde birinin karıştığı bir suç, tüm mültecilere mâl edilebiliyor. Bu durum sığınmacı ve mültecilere karşı beslenen duyguların yönünü negatife çeviriyor.  

Kültürel farklılıklar nedeniyle davranış kalıpları ve geliştirilen toplumsal cinsiyet rollerinde farklılıklar olan sığınmacı ve mülteciler, ev sahibi toplumun içine ya hiç girmek istemiyor ya da halkın içine girmekte zorlanıyor. Ev sahibi toplum da aynı nedenlerden dolayı mültecileri içine almayı hiç istemiyor. Bu da mültecilerin entegrasyonunu zorlaştırıyor.        

Gettolaşma suçu doğuruyor

Mülteci konumuna düşen azımsanmayacak kadar kadın, ya bulunduğu yerde kötü niyetli kişiler tarafından fuhşa sürükleniyor ya da bir başkasına ikinci, üçüncü, hattâ dördüncü eş olmayı kabul etmek zorunda kalıyor. Bu hem mülteci kadınlar, hem de ev sahibi toplumun aile düzeni için ciddî bir tehdit olarak ortaya çıkıyor.

Mültecilerin azımsanmayacak bir kısmı ya gittikleri ülkeler ya da uluslararası kuruluşlar tarafından oluşturulan kamplarda yaşamaya mecbur kalıyor. Son derece zayıf koşulların olduğu bu kamplarda mülteciler, herhangi bir gelecek plânlaması yapamıyorlar. Kamplarda hareket etme özgürlüğü de kısıtlı olduğundan, sığınmacı ve mültecilerin toplumsallaşma içgüdüleri baskılanıyor. Bu nedenlerle kamplarda yaşayan mülteciler, belirsizlik duygusu ile umutsuzluk duygusunu çok derinden hissediyorlar.

Belirsizlik ve umutsuzluk duygusu, ilk önce insanın psikolojik bütünlüğünü tehdit eder. Bu nedenle kamplarda yaşayan sığınmacı ve mülteciler çok geçmeden kampları terk ederek, ne pahasına olursa olsun, toplumsal hayata katılmaya çalışıyorlar.

Hareket etme özgürlüğü, toplumsallaşma içgüdüsü, belirsizlik ve umutsuzluk duygusundan kurtulma isteği, mültecileri bulundukları kampları terk etmeye zorluyor. Bu nedenle mültecileri kamplarda uzun vadede tutmak güçleşiyor. Ayrıca uzun vadede bu kampların suç yuvalarına dönüşme ihtimâli de sorunun çözümünde kampların kullanılma olasılığını azaltıyor.

Kamplardan ayrılan ya da bu gerekçelerle kamplara hiç gitmeden toplum yaşamına katılan sığınmacı ve mülteciler, genellikle gittikleri şehirlerin kenar mahallelerine yerleşiyorlar. Zaman içerisinde sayıları artan, hattâ yerleşik nüfustan daha fazla olan bu yerler gettolaşmayı doğuruyor.

Kısa vadede gettolar, sığınmacı ve mültecileri toplumsal hayatın içerisine bir müddet zayıf bağlarla entegre etse de orta ve uzun vadede sorunun çözümüne katkı sunmuyor. Çünkü uzun ve orta vadede bu gettolar fuhuş, uyuşturucu, insan kaçakçılığı ve mafyatik eğilimli suçların merkezine dönüşüyor.

Zaman içerisinde suç ve suçlularla anılmaya başlayan bu gettolar ve bu gettolarda yaşayanlar, kaçınılmaz olarak toplum tarafından “öteki” olarak görülmeye başlanıyor. Bu da toplumsal barışı tehdit ediyor.  

Mültecilerin sağlık ve eğitim giderlerinin karşılanması da ayrı bir sorun olarak göze çarpıyor.

(Devam edecek…)