Atina’dan abim geldi

O kafa, hâlâ aynı kafa! Sapasağlam yerinde duruyor ve fırsat kolluyor. Allah bu zihniyete fırsat vermesin! Bunların eline imkân geçse, Ayasofya’dan, Sultan Ahmed’den geçtim, maazallah, mahallemizdeki “mahallenin ortak değeri” olan “şeylerimizi” bile overlok atölyesine çevirirler.

31 Mart yerel seçimlerinin hemen sonrasıydı. “Yerel hükûmetlerin” sahipleri, özellikle de “Konstantinopolis’in yerel hükûmet başkanı” belli olunca, Yunan basınında bir sevinç peyda oluvermişti.

“Atina’dan abim geldi, evde bir bayram havası” kıvamındaydı görülmeye değer sevinçleri. Komşunun basınında, “İstanbul’u fetheden Yunan” manşetleri atılmaktaydı. Gâvurcasıyla söylemek icap ederse, “Ekrem Imamoglu: The ‘Greek’ who ‘conquered’ Istanbul”…

Bir başka gazete de hızını alamamış, “Ayasofya’nın intikamı” manşetiyle İmamoğlu’nun başkanlığını kutlamıştı.

Meğer tatil konusunda geniş bir portföye sahip olan Ekrem Başkan’ın komşumuzun Giannitsa şehrini ziyaret etmişliği, orada ananevi Pontus dansı yapmışlığı ve dahi Yunanca konuşmuşluğu bile vakiymiş. Bir başka Yunan gazetesi de “İstanbul’un yeni başkanı bir Pontus” şeklinde bu olaylar silsilesini haberleştirmiş.

Yunan basınının Ekrem Başkan’a olan ilgisi hâlen devam etmekte. Geçen gün de zât-ı âlilerinin Yunanistan’da yapılan uluslararası Delphi Ekonomi Forumu’na telekonferansla katıldığına şâhit olduk.

Kendisine yöneltilen “Ayasofya ibadete açılmalı mı?” sorusuna Ekrem İmamoğlu, “Ayasofya’nın ibadete açılması gibi bir ihtiyacın bulunduğuna inanmıyorum. Türkiye’nin ve dünyanın başka sorunları var” şeklinde bir cevap verdi.

Devamında da, ihtimâl o ki böyle bir vukuat hasıl olursa -kendisini “temize çıkarmak” için olmalı- “Türkiye’deki ibadethanelerden ve tarihî eserlerden merkezî hükûmet sorumlu” deyiverdi.

Ne de olsa kendileri, yetkileri sınırlı prototip bir “yerel hükûmet” başkanı!

***

Aynı gün CHP Konstantinopolis Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu bir açıklamada bulundu. Kaboğlu’na göre Ayasofya müze olarak kalmalıymış; hattâ bu da yeterli değilmiş, Sultan Ahmed Camiî de müzeye dönüştürülmeliymiş...

Sebep? “Çünkü bunlar artık bizim kendi ‘şeyimiz’ değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mîrası…”

Tamam da birader, insanlığın ortak mîrası olan o “şeyimizi” vaktiyle kapatıp askerlik şubesine çevirirken hiç mi utanmadınız?

Hattâ o “şeyimizin” bahçesinin duvarında hâlâ atları nallarken bağladığınız halkalar duruyor, ibret-i âlem olsun diye… Sultan Ahmed Camiî müzeye dönüşürse o halkaları da gösterecek misiniz ziyaretçilerinize?

İnsanlığın ortak mîrası olan daha birçok “şeyimiz” var müzeye dönüştürülmeye aday: Süleymaniye Camiî, Fatih Camiî, Yavuz Sultan Selim Camiî, hattâ çemberi biraz genişletirsek Selimiye Camiî… Çevirin çevirebildiğiniz kadar!

Bu konuda yeterince tecrübeniz de, birikiminiz ve hattâ potansiyeliniz de var zaten. Muhtaç olduğunuz kudret, damarlarınızdaki asil kanlarınızda ve genlerinizde mevcûttur!

Misâl, Afyon’daki 500 yıllık Umur Bey Camiî’ni yıkarak -sanki başka yer kalmamıştı- buraya anadan üryan iki erkek figürünü yerleştirip ismine de “Zafer Anıtı” dediğiniz ucubeyi dikmişliğiniz var!

Hem de -abartı veya teşbih yapmadan söylüyorum- vatandaş yiyecek ekmek bulamazken Avusturyalı heykeltıraş Krippel’e zamanın parasıyla on binlerce lira bayılarak…

Kapatılanlar şöyle dursun, depoya, ticarethaneye, hapishaneye ve hattâ pavyona çevrilen onlarca, yüzlerce camiden hiç bahsetmeyeyim. Zira bu paragraf açılırsa bu yazıda kapanmaz.

Biliyoruz, o kafa, hâlâ aynı kafa! Sapasağlam yerinde duruyor ve fırsat kolluyor.

Allah bu zihniyete fırsat vermesin!

Bunların eline imkân geçse, Ayasofya’dan, Sultan Ahmed’den geçtim, maazallah, mahallemizdeki “mahallenin ortak değeri” olan “şeylerimizi” bile overlok atölyesine çevirirler.

Denemesi bedava!

Kalınız sağlıcakla efendim…