Ateş ve su manifestosu

Bir çocuğun en büyük derdiyken annesinin öfkesi; onu ekmek düşüyle yatıranların, çiy damlasını su diye içirenlerin, şişmiş karınlarında tokluğun hayâlini kurduranların, boğumsuz, yağsız ve incecik avuçlarından umudu koparanların, geceyi bitiren güneşleri eritsin zalim avuçlarını!

ÖFKEM kudretimden güçlü, ümidim öngörümden zayıf ve derdim kalbimden büyük.

Bu anlatmaya çalıştığım yılgınlık ve gam yükü, eminim milyonlarca insanın kendini bulacağı kadar gerçek!

İşin kötü yanı, hep birlikte aynı serzenişte buluşuyoruz; fakat uzuvlarımız bu yok oluşa set çekecek mâhiyette değil. Şimdilik…

Tahammül edilmez çarpıklıkların içindeyiz. Zulüm ve aşikâre sapkın eğilimler dört bir yanda… Ne bu ahvali değiştirebiliyor, ne de bundan başka bir merama teğet geçebiliyoruz.

İnsana, bildiği asgarî insaniyet vasıflarını unutturacak kadar ters gidiyor işler. Dünya, şimdi gerçekten bir balçık yumağı hâline evrilmiş durumda. Kurutmaya çalıştığımız bu bataklık, birbirini içine çeken çamurlara bulanıyor, her biri daha da büyüyen bir bataklığı besliyor.

Ah çocuklar, ah masum yavrular!

Kahrolası bir zulmet bu!

Bir yanda açlıktan ölen yavrular… Bir yanda ölüme adım adım giderken açlığın ve hiçliğin sûretini betimleyen o küçücük bedenler… Bir çocuğun cılız ve güçsüz bedeninde insanlığın zayıflığı haykırıyor. Deri ve kemiğin, açık yaraya yapışan toz toprak gibi iç sızlatan yakınlığı… “Yalnızlığı anlat” deseler, insan kendi kalbini yarar da böylesi bir tasviri zerk edemez zihinlere… Bir yavrunun süreğen açlığında göz kanatan resmini, hiçbir acı tarifiyle karşılayamaz insan.

Ya azgın temayüllere ömrünü satmış insan görünümlü şeytanların gasp ettiği o küçük hayatlar?

Bir leş pazarında görülmeyecek cinsten rezillikleri, en akla gelmez kılıflara bezeyen yeni çağın Deccâlleri?

Ana kucağından, baba ocağından savaşlarla, sömürgeyle koparılıp bilmediği topraklara nefes ümidiyle savrulan o masumların, şimdi korkunç bir çıkar savaşının içinde yok olup gitmeleri?

Bunlar, ya dehşetli birer soru, ya kahreden birer cevap… 

Bunlar, bu aciz varlığıma ve onca hüznün hamalı kalbime öyle acımasız bir darbe vurur ki tam o an hissettiğim en güçlü gerçek, bir daha asla bir önceki gün attığı gibi şevkle atmayacağıdır…

Ve ben, buna ikna olduktan biraz sonra, benimle beraber yüz binlerce kalbin aynı başkalaşıma maruz kaldığını fark ederim.

Geri dönülmeyecek yerlere gitti rûhumuz. Artık, çocukların katledildiği, istismar edildiği, aç kaldığı, susuzluktan kuruduğu gerçeği, beynimizin düşünce kanallarından kalbimize ve oradan da soyut bir yolla rûhumuza derinlemesine işlemiş vaziyette. Çocukların acı çektiği bu balçık yumağı dünyada, şimdi deşilmiş, kanırtılmış ve dağlanmış kalplerimize söylenecek çok az şey kaldı.

Söylemekle başlayan bir kahredişin ortasındayız. Rabbim önce bu fâni âlemde zalimleri durduracak imkân ve kudreti bahşeylesin bizlere, sonra kopsun kıyamet. Ki görelim, bilelim; masumların Cennet köşklerinde erdikleri huzurun, zalimlere Cehennem’de döşek olduğu o âlem ötesi zamanları…

Fakat şimdilik bu cılız, titrek ve dermansız fikrimden suya yazacaklarım var. Suyun üstünde bir mürekkep gibi görünmez sözlerim, biliyorum… Fakat suyun hâfızasında mahşere dek kalacak, ondan da eminim!

Kahrolsun minicik yavruların ciğerine işleyen dertleri günahkâr elleriyle yoğuran zalimler!

Çocukların, bebeklerin, masumların incecik kalp zarını titreten salyalı tiranların yattığı döşekler, Cehennem kuyularının en derin ve acılı mahzenlerini andırsın! Yedikleri ne varsa, zehirlerden bir zehir ki kalp parçalayan, damar patlatan, aklı delirten cinsten olsun!

Sömüren, soğuran, emen zalimler! Açlığın, o minicik bedenleri uyuşturan ve daha yaşarken beden kavramından aklı bertaraf eden sessizliği, zalimlerin beyninde dolaşan örümcekler olarak vücût bulsun!

Öyle bir sessizlik ki, duymasın demirin yoğunluğunda sıkışıp kalmış kulakları hiçbir şey, yalnız böceklerin ayak sesleri çınlasın zihinlerinde ve kemirilen beyinlerinde yankılanan sese tutsak olsunlar.

Çocukları satan, kaçıran, hayatlarını çalan zalimler! Sıcak bir odada, anasının kollarında ağlamayı bekleyen minicik gözlere, dünyanın en iğrenç ve dehşetli sahnelerini yaşatan zalimler kahrolsun!

Kendi tamahkârane tutkularının tasmalı köpekleri! Mal için, şehvet için, para için, mâkâm için, çirkin nümayişlerde kendini yüceltmek uğruna masumların kanını emdikçe emen, şişmiş ve kabarmış bedenlerine süslü aynalarda baka baka doyamayan insan ve hayat tüccarları yüzü olsun Cehennem’in, eli olsun, gözü olsun! Her yangında yansın katı, kıvrımsız ve kof ciğerleri!

Bunca acıyı bir yavruya yaşatan hiç kimse hatırlamasın huzurun adını! Suratları, kaskatı kesilmiş bir sahte tebessümde sabitlensin. İçten içten ağlasınlar da kimseler fark etmesin! Gözyaşıyla yıkanmasın kirli günahları. Dökülüp kirletmesin en kanlı zeminleri…

Bir çocuğun en büyük derdiyken annesinin öfkesi; onu ekmek düşüyle yatıranların, çiy damlasını su diye içirenlerin, şişmiş karınlarında tokluğun hayâlini kurduranların, boğumsuz, yağsız ve incecik avuçlarından umudu koparanların, geceyi bitiren güneşleri eritsin zalim avuçlarını!

Ve bir daha asla bilmesinler suyun tadını! Suda ateşi içsinler gevşek midelerine! İç yangınını dindirecek ırmaklar yansın, ateş kütlesi gibi kızartsın bedenlerini!

Ölebilmenin huzuruna ermeden kavuşsunlar adaletli zebanilerin tartılarına! Tartıldıkça artsın ceremeleri! Arttıkça daha düşmeden azgın yangınlara, yanmanın korkusunda kalpleri yansın.

Baktıkları hiçbir şey benzemesin suya. Suyun düşü bile silinsin zihinlerinden. Öyle bir yokluk ki, bir damla su hayâli kuran çocukların hayâlini bile düşleyemesin zalim zihinleri!

Annesinden deşe deşe ayrılan evlâtların anne özlemi, büyüsün, büyüsün ve bir kâinat ağırlığınca yük olsun zalimlerin çürük kokan sırtlarında!

Öyle bir kıyamet ki, Rabbim, dehşetli bir geceye hapsetsin ruhlarını. Çıkabilmenin, kaçabilmenin, bitebilmenin ümidini ümit edemesinler!

Bir çocuğun, bir evlâdın, bir yavrunun can özünde yarattıkları korku çığlıkları, kendi değersiz uzuvlarında çınlasın ebede kadar!

Kahrolsunlar!

Kahrolsunlar!

Kahrolsunlar!

Utanç, keder ve gamdayız!

Rabbim, yangınımızı derin suların soğukluğunda yıkasın. Rabbim, bir çocuğa zulmeden zalimlere ateşi su diye kana kana içirsin!

(Âmin.)