Ateş altında Ulu Cami restorasyonu

Suriye’de bulunan El-Bab Ulu Camii’nin 2016-2017 yıllarında DEAŞ tarafından bombalanarak ağır hasar almasının ardından, bölgede olaylar devam ederken, Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyon çalışmalarına başlandı. Vakıf eser, Genel Müdürlükçe yaklaşık 15 milyon TL harcanarak ayağa kaldırıldı. El-Bab Ulu Camii’nde cemaat, 24 Ocak’ta ilk Cuma namazını kıldı.

TÜRKİYE Ulu Camileri üzerine araştırma yapan ve her birinin fotoğrafını çeken Mustafa Cambaz, bu çalışmalarını bir kitapta toplamıştı. Atatürk Kültür Merkezi tarafından yayınlanan büyük boy kitap çıktığında, aynı zamanda kitapta yer alan camilerden seçilen fotoğraflardan bir de sergi açıldı. Ankara Kızılay’da bulunan Metro galerisindeki sergi büyük ilgi gördü.

AKM yöneticileriyle beraber görüşmüştük. Ulu Camiler üzerine bir kitap çalışması yapma fikri ortaya atıldığında, Ahlat’ta bir otel lobisindeydik. Vakit gece yarısını geçmişti. Otelin adı Mostar idi. Duvarda büyükçe Mostar Köprüsü fotoğrafı bulunuyordu. “Ahlat nire, Mostar niye?” demek gelir insanın içinden. “Otelin sahipleri Mostar’ı çok seviyor olsa gerek” diyebiliriz. Elbette öyle de, bundan ötesi varmış… Hırvatların bombalayıp yıktıkları Mostar Köprüsü’nü yeniden onaran, eskisinden daha sağlam yapan, inşaat sırasında nehre düşen taşları suyun içinden çıkartan şirket, işte o otelin sahiplerine aitmiş. Gönül coğrafyası sınır tanımaz!

Mustafa, gündüz çektiği fotoğrafları düzenlemek için odasına geçmişti. AKM yöneticileri Turan Karataş ve Şaban Abak’la beraber Ulu Camiler fikrini tartışırken, Mustafa’nın gıyâbında projeyi az çok şekillendirmiş ve bunu yapacak kişinin ancak o olduğuna karar vermiştik. Hemen çağırdık. Heyecanla geldi. On dakika içinde anlaşma sağlanmıştı. Elinde 47 Ulu Caminin fotoğrafı bulunduğunu, Türkiye’de 110’dan fazla Ulu Cami olduğunu, kısa sürede hepsini tamamlayabileceğini söyledi.

Birkaç gün sonra Yeni Şafak’tan iki aylık izin alarak yola düştü. Daha önceden çektiği fotoğrafları kullanmadan, hepsini yeni baştan çekti. Dur durak bilmeden, bazen yemek yemeği unutarak, şehir şehir, ilçe ilçe dolaştı. 41 şehir, 77 ilçeye uğradı. En erken altı ayda bitirilebilir diye düşünürken, o kısa sürede hepsini tamamladı. 118 Ulu Cami fotoğrafı çekilmiş, yazıları yazılmıştı.

***

Ülkenin dört bir köşesine koşarcasına gider ve çekim yapmaya başlamadan önce, bahçedeki şadırvandan abdest alıp minberin kenarında iki rekât mescit namazı kılardı. Belki de o kadar kısa zamanda tamamlamasındaki sır, o kıldığı namazların bereketinde gizliydi.

“Depremler, savaşlar, işgaller ve yönetim değişiklikleri gibi sebeplerle zarar gören mimari kültür varlıklarımızın titizlikle korunması, onların yüksek sanat değerinin ve tarihî öneminin bilinmesiyle kolaylaşacaktır. Türkiye Ulu Camileri Fotoğraf Albümü, fotoğraf teknolojisinin imkânlarını kullanarak bu seçkin eserlerin değerine ve güzelliğine dikkat çekmeyi, söz konusu kültür varlıklarımızın korunması, yaşatılması ülküsüne hizmet etmeyi amaçlamaktadır. Albümün ayrıca gelecek yıllarda ihtiyaç duyulabilecek muhtemel tamir, bakım, onarım çalışmalarında ilgili uzmanlara bir görsel kaynak, fotoğrafla kaydedilmiş bir hafıza olması da gözetilmiştir.”

Kitabın başında böyle söyleyen Mustafa Cambaz, sözlerine şu şekilde devam etti:

 “Ulu Camiler, Cuma camisi ve egemenlik simgesi oldukları için şehrin en merkezî yerinde, kalenin hemen yanında inşâ edilmişler. Şehrin çekirdeği konumundaki bu mabetler, mimari ve süsleme açısından bulundukları yerdeki diğer camilerden daha özellikli oluyor.

Bir de İslâm mimarisinde bazı mimari formlara sembolik anlamlar yüklenmiş. Minare ezan okunan yer olmanın yanında, fethedilen bölgelerde Müslümanların hâkimiyet sembolü olarak kullanılmış. İslâm egemenliğini simgelemiş. Minber, Cuma günleri hutbe vasıtasıyla dinî ve toplumsal mesajların müminlere ulaştırıldığı yer olması nedeniyle devleti sembolize eden bir mimari birim olarak görülmüş. Mihrap ve taç kapılar da cennete girişi sağlayan kapılar olarak değerlendirilip simgesel olarak ‘cennet kapıları’ diye adlandırılmış. Bu yüzden Ulu Camiler; kimi mozaik çini süslemeli tuğla minareleri, kimi dantel gibi örülmüş taç kapıları, kimi gösterişli taş veya çini mihrapları, kimi de kündekâri ahşap minberleriyle dönemlerinin en iyi örnekleri olarak öne çıkar.”

***

Ankara’daki sergi, onun için büyük heyecan vesîlesiydi. Sergi tamamlanmış, eşi Semra Hanım, oğlu Alpaslan’la beraber İstanbul’a dönerken şöyle söylemişti: “Bu kitabı çıkardım ya, artık ölsem de gam yemem.”

Aradan bir ay geçti geçmedi, 15 Temmuz gecesi, Çengelköy’de göğsüne aldığı iki hain kurşun ile şehit düştü. Mekânı Cennet olsun!

***


Mustafa, sadece yurtiçindeki Ulu Camiler üzerine çalışmıştı. Çünkü pasaportu yoktu, yurtdışına çıkamıyordu. Şehit olduktan sonra vatandaşlık hakkını kazandı. Eğer bir kimliği olsaydı, bugün sınırlarımız dışında kalan Ulu Camileri de tek tek bulur, her biri için titizlikle çalışır ve kitabını genişletirdi. Nasip…

Bunları niye hatırladım?

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden “Suriye El-Bab Ulu Camii’nin restorasyonu tamamlandı, ilk namaz kılındı” bilgisi gelince, başka ne gelebilirdi ki aklıma?

Suriye’de bulunan El-Bab Ulu Camii’nin 2016-2017 yıllarında DEAŞ tarafından bombalanarak ağır hasar almasının ardından, bölgede olaylar devam ederken, Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyon çalışmalarına başlandı. Vakıf eser, Genel Müdürlükçe yaklaşık 15 milyon TL harcanarak ayağa kaldırıldı. El-Bab Ulu Camii’nde cemaat, 24 Ocak’ta ilk Cuma namazını kıldı.


Vakıflar Genel Müdür Vekili Burhan Ersoy, “Haziran 2017’de Gaziantep Bölge Müdürlüğümüz teknik personeli ile cami alanında yapılan incelemeler sonucunda, ecdâd yadigârının ağır hasar görmüş olduğunu ve bazı bölümlerinin tamamen yıkılmış olduğunu tespit ettik. Vakıf eserin daha fazla zarar görmemesini ve metruk hâle dönmemesini sağlamak amacıyla acil müdahale kararı aldık. Yaşanan iç savaşın çirkin yüzüne karşılık, yüzyıllara direnmiş bu âbidevî eseri, ateş altında süren bir restorasyon çalışmasıyla özgün niteliklerini koruyarak yeniden ayağa kaldırdık. Ecdâd yadigârının yeniden cemaatine kapılarını açmış olmasının mutluluğunu Suriyeli kardeşlerimizle paylaşıyoruz. El-Bab Ulu Camii, vakıf konusunun, vâkıf olmanın, vakfetmenin yani karşılıksız vermenin, barış ve sevginin devâsa bir sembolüdür” dedi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı coğrafyasında inşâ edilmiş, ancak bugün ülkemiz sınırları dışında kalan vakıf eserlerin restorasyonlarını da sürdürüyor. Bu çerçevede, 2008 yılından itibaren Osmanlı coğrafyasında bulunan, ancak bugün ülkemiz sınırları dışında kalan 11 vakıf eseri ihya edildi. El-Bab Ulu Camii ile beraber bu rakam 12 vakıf eserine ulaşmış oldu.


Genel Müdürlük ayrıca, Suriye sınırları içinde bulunan ve Zeytin Dalı Harekât Bölgesi’nde kalan, vakıf kayıtları arşivine göre vakıf ilişiği tespit edilen iki vakıf eserin daha restorasyonu için çalışmalarını sürdürüyor. Bunlardan biri Şeyh Halil bölgesinde bulunan 18’inci yüzyıl Osmanlı mimarisi örneği olup, Ömer Bin Hattat Camii Vakfı’na kayıtlı Ömer Bin Hattat Camii ve diğeri de Halep’e 70 kilometre mesafede bulunan Davut Nebî Aleyhisselam Makamı Vakfı’na kayıtlı Nebî Huri Makamı olarak anılan yapıdır.

El-Bab Ulu Camii ile ilgili herhangi bir araştırma bulunamadığından, yapı ile ilgili bilgilerimiz sınırlı. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan İslâm Ansiklopedisi’nde “El-Câmiu’l-Kebîr”, büyük programlı bir Selçuklu (12’nci yüzyıl) eseri olduğu ve Memlukler döneminde (744/1343) esaslı bir şekilde yenilendiği belirtilmektedir.


Ulu Camii, El-Bab şehrinden gelen caddenin sonunda yer alır. Minarenin üstünde, “533” tarihli, bazı harfleri silinmiş bir nakış vardır. Bu tarih, İmadüddin Zengi’nin, şehri Bizanslılardan geri aldığı tarihtir. Cami, Osmanlı döneminde de onarılmıştır. Caminin caddeden kıbliyeye götüren giriş kapısında, 1903 tarihli İkinci Abdülhamid Han’ın tuğrasıyla birlikte bir yazı bulunur. Batı tarafında caminin üç girişi vardır. Birincisi kıbliyyeye götürür; ikincisi kıbliyyenin sonradan genişletilmiş kısmına götürür ve İkinci Abdülhamid Han’ın tuğrasını taşır.

Caminin harim kısmı, kıble duvarına paralel iki şahin hâlinde uzanmakta olup, her kısmın üzeri onar kubbe ile örtülüdür. Revaklı avlunun ortasındaki şadırvan, Osmanlı döneminde eklenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon çalışması ile cami, orijinaline uygun ve özgün nitelikleri korunarak yeniden ayağa kaldırılmıştır.