
MERSİN’in küçük bir
ilçesinde okullara “Nutuk” dağıtmak isteyen Ülkü Ocaklarına izin verilmediği
için Sol Kemalistler yaygarayı koparmış durumdalar.
“Millî
Eğitim’e Nutuk’un girmesi yasaklandı!”, “Olacak iş mi?”, “Türkiye bunu da
gördü!” vesaire.
Haberleri
görünce 2002 yılında Pursaklar Belediyesi’ni yeni devraldığımız zaman maruz
kaldığım Atatürk, Nutuk ve Çanakkale tüccarlarının tacizleri aklıma geldi.
Neden mi bahsediyorum?
“Bunların
tüccarları da mı var?” diye içinizden geçirdiğinizi hissediyorum. O zaman anlatayım efendim…
Bir
gün belediyedeki odamda oturuyorum, yanımda bazı işleri ile ilgili olarak
gelmiş hemşerilerimiz de var. Ha bu arada, henüz 28 Şubat’ın etkisi sürüyor.
Bunu özellikle belirtmem lâzım ki anlattıklarımın ne anlama geldiği tam olarak
kavransın. Bir telefon çaldı. Ahizeyi kaldırdım, “Efendim, buyurun” dedim.
Karşımdaki
ses, kendini, “Ben emekli albay falan oğlu filan” diye tanıttıktan sonra konuşmasını
şu minvâl üzere sürdürdü: “Sayın Başkan, biz asker emeklileri bilmem ne derneği
olarak bir ‘Atatürk’ kitabı hazırladık. Kitapta daha önce başka yerde
yayınlanmamış orijinal resimler de var. Belediyeniz bunlardan alıp Pursaklar’daki
kurumlara birer ikişer dağıtırsa çok memnun oluruz. Böylece ulu önderimizin
hayatının bilinir olmasına katkı vermiş olursunuz…”
“Sayın
albayım, kitabın ücreti nedir?” diye gayr-i ihtiyari soruyorum. Diyor ki,
“Sayın Başkan, bu memleketi kurtarmış, bize Cumhuriyet’i armağan etmiş birinin
hayatını anlatan özel baskılı bir kitabın fiyatı mı sorulur? Ama biz, yine de kitabımızı
mütevazı bir fiyata isteyenlere gönderiyoruz. Tanesi 250 TL. Yani on tane
alsanız 2 bin 500 TL ediyor”.
Paraya
bakın efendim!
Tabiî
belediye yönetimini yeni devralmışız ve küçük bir belde belediyesini
yönetiyoruz; bütçe kısıtlı, sağa sola verecek fazladan beş kuruşunuz yok. Nazik
bir dil ile anlatmaya çalışıyor ve karşınızdakine kibar bir lisan ile kitaptan
alamayacağınızı söylemeye çalışıyorsunuz.
“Sayın
albayım, yaptığınız hizmet gerçekten her tür takdire şayan. Lâkin biz belediye
yönetimini yeni devraldık ve maalesef bütçemiz kısıtlı, bu yüzden size yardımcı
olamayacağız” falan diyorum. Bu defa karşımdaki ses çirkinleşerek başlıyor bana
vatan millet nutukları atmaya.
Neyse,
bin bir manevra ile bu Atatürk istismarcısı tüccarı savuşturuyorum. Aradan bir
süre geçtikten sonra, bu defa elinde bir çanta ile başka biri çıkageliyor.
“Efendim,
ben filanca yayınevinden geliyorum, ‘Çanakkale’ ile ilgili şöyle güzel bir
kitabımız var, uygun fiyata veriyoruz. Biliyorsunuz, Hükûmet Çanakkale’nin
tanıtılmasına özel ilgi gösteriyor. Bunlardan birkaç bin tane alıp okullara
dağıtırsanız ilçenizin çocuklarında ‘millet bilinci ve tarih şuuru’ gelişir”
diye sürdürüyor konuşmasını.
Onu
da bin bir dereden getirdiğiniz su ile eli boş gönderiyorsunuz.
Bu
defa karşınıza Nutuk’un kötü baskılı bir kitabı ile bir genç geliyor. İsmi
duyulmamış bir yayınevinin temsilcisi olduğunu söylüyor ve çok uygun fiyatı
olan kitaptan birkaç bin tane almamızı teklif ediyor. Bunda da ısrarcı oluyor.
Lisan-ı münasip ile olumsuz bir cevap vermeye çalışıyorum. Karşımdaki genç, “Aman
efendim, Atatürk’ün Nutuk’unu almamış bir belediye olarak tanınmak istemezsiniz
herhâlde” diye aba altından sopa da gösteriyor.
Siz
yine de nezaketinizi koruyor ve daha göreve yeni geldiğinizi, bütçenin müsait
olmadığını söyleyerek uğurluyorsunuz istismarcı genç tüccarı.
Neyse, diyeceğim o ki, küçük bir ilçenin Millî Eğitim müdürünün “Nutuk” kitabını şu ya da bu sebeple okulda dağıttırmamış olmasını “Okullara Nutuk’un girmesi yasaklandı” diye lânse etmek, ancak yaygaracı ve istismarcı bir kafanın yapabileceği bir iştir.