Atatürk Havalimanı’nın yeni misyonu: Sahra Hastanesi

Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılan hastaneler için türlü karalama fantezileri üretilmişti. Oysa şimdi bu pandemiyle birlikte tüm olumsuz söylemler havada kaldı ve “İyi ki yapılmış!” sözleri havada uçuşuyor. Türkiye’de bir kesim, diğer gelişmeleri kabullenemediği gibi, sağlık anlamında yapılan yatırımları ve takdir edilesi netîcelerini de kabullenmeyip kötülemeye devam ediyor. Hattâ kötülemek isterken övenler de yok değil!

SON günlerde tüm dünyada Türkiye’nin pandemi ile mücadelesindeki başarısı konuşulmakta. Sağlık sistemimize ve sağlık çalışanlarımıza övgüler yağmakta. Birçok ülke Türkiye’ye “Nasıl başardınız?” diye sorar oldu.

Türkiye’nin salgına karşı verdiği mücadelede uygulanan tedavi protokollerinin esnekliği, filyasyonda sağlanan başarı, yoğun bakımdaki özenli yaklaşım gibi birçok faktörün etkisinin yanında ayrıca iki nokta, başarıda çarpan etkisine sahip: İyi yetişmiş muhteşem sağlık personeli ve yeterli sağlık donanımı…

John Calvin Maxwell’in beğendiğim ve bu yazıya eklemenin uygun olacağını düşündüğüm bir sözü var: “Hiçbir başarı tesadüf değildir. Sadece gerekenleri yapanlar başaracaktır.”

Türkiye’nin de pandemi mücadelesindeki başarısı tesadüf değildi…

AK Parti, iktidara gelmesiyle 2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı başlattı. Son yıllarda yapımı tamamlanarak hizmete giren hastanelerle Türkiye’de ortalama hastane yaşı 49 yıldan 13 yıla düşmekle kalmayıp, nitelikli yatak sayısı her geçen gün artmakta. Sahip oldukları yüksek kapasite ve yüksek teknolojiyle verilen hizmetin kalitesi sayesinde hasta memnuniyeti noktasında şehir hastanelerinin payı büyük.

Tüm sağlık sorunlarına çözüm olabilecek nitelikte ve ihtiyaçları karşılayabilecek donanımda inşâ edilen şehir hastaneleri, sağlıkta hizmet kalitesini üst noktalara taşıdı.  

Konu sağlık olunca evde kalmaya bile râzı olduğumuz şu günlerde, hastanelerin öneminin sadece bizler farkına varmadık; tüm dünyanın gözleri üzerimize çevrildi.

Sistemin işleyişini bir kenara bırakıyorum, bu yatırımlarla ülkemiz diğer ülkelerden pozitif anlamda ayrıştı.

Nisan ayı başlarında Cumhurbaşkanımız, İstanbul’da Sancaktepe ve Atatürk Havalimanı’na biner yatak kapasiteli iki sahra hastanesinin yapılması yönünde talimat verdi.

“Bismillah” deyip 45 günde tamamlanmak üzere yapımına başlandı ikisinin de...

Cumhurbaşkanımızın, “Bu bizim için yeni bir açılımdır. Türkiye burada sağlık üssü olma görevini yapacaktır. Cleveland’a gidiyorlardı, bundan sonra İstanbul’a gelecekler” ifadeleriyle önemini vurguladığı iki yeni sağlık yatırımı…

Atatürk Havalimanı, yeri geldi, bizlere belki ilkleri yaşatarak ağırladı. Kendi adıma, ilk yurtdışı uçuşuma ev sahipliği yapmıştı. İlk umre ziyareti için kutsal topraklara giderken el salladı arkamdan “Sağlıkla git ve gel” dercesine… Yeri geldi, memlekete giderken hasretimi hissedercesine misafirperverlik göstererek ağırladı beni…


Öyle kolay değildi pek çok filme mekân olmak. Zeki Müren’in apronda koşarak uçağa binişine şâhitlik etmek veya Metin Akpınar ile Zeki Alasya’nın “Nerden Çıktı Bu Velet” filminde uçağın önüne atlayıp küçük çocuğu kurtarma sahnesindeki heyecana ortak olmak…

Yine “Rusya’dan Sevgilerle” filmiyle James Bond’u misafir etmek de cabası… Ve dahası, dahası…

Güzel anılardı bunlar. Lâkin artık Atatürk Havalimanı’nın yeni ve bir o kadar da önemli bir görevi var.

Türk havacılığının gelişimindeki tarihî misyonunu tamamlayarak, uçaklarını ve yolcularını İstanbul Havalimanı’na emanet ederek, bundan böyle pandemi mücadelesinde büyük önem taşıyan sahra hastanesi olma yolunda ilerlerken gururluydu Atatürk Havalimanı.

Fakat bu iki yeni hastane hakkında, her yeni yatırım sürecinde olduğu gibi, birilerine ya da bir yerlerden rant sağlamak için yapıldığı iddiasıyla iftira atanlara, “Pandemi yavaşladı, ne gerek var?” diyenlere şâhit olundu.

Bu söylemlerden en büyük payı, yapıldığı yer itibarıyla Atatürk Havalimanı’ndaki sahra hastanesi aldı. Oysa Cumhurbaşkanımız şu ifadeleri kaydetmişti:

“Sancaktepe’nin yanında herhangi bir havalimanı var mı? İnanın, bilmezler! Ne Sancaktepe’de, ne Yeşilköy’de yapılan hastanelerin bunlara ihtiyaç yok. Orada askerî bir havalimanı vardı. Aynı şekilde Yeşilköy… Burada da havalimanının bir ucuna inşâ ediyoruz. Sağlık turizmine yönelik her iki yere de yurtdışından gelenler uçaklarla gelecekler. Buralarda tedavilerini yapıp, ondan sonra uğurlayacağız.”

Türkiye neden sağlık turizminin de yıldızı olmasın?

“Kıskançlık” demek istemem; insan ekmeğini yediği, suyunu içtiği memleketini, nimetlerinden faydalandığı yatırımları kıskanır mı?

Hatırlatmak isterim: Şehir hastanelerine de “Ne gerek vardı?” demiştiniz!

Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılan hastaneler için türlü karalama fantezileri üretilmişti. Oysa şimdi bu pandemiyle birlikte tüm olumsuz söylemler havada kaldı ve “İyi ki yapılmış!” sözleri havada uçuşuyor.

Türkiye’de bir kesim, diğer gelişmeleri kabullenemediği gibi, sağlık anlamında yapılan yatırımları ve takdir edilesi netîcelerini de kabullenmeyip kötülemeye devam ediyor. Hattâ kötülemek isterken övenler de yok değil!

Hasta oldukları vakit nereye giderler, sormak gerek. Bunca söylenen olumsuz söze ve engelleme kampanyasına rağmen Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe Sahra Hastaneleri hızla yükseliyor ve yakında tamamlanacak inşallah…