Asrın seçimi ve çocuklarımız

“Partiler ve liderleri ne tür seçim çalışmaları yaparlarsa yapsınlar, fert olarak bizler başka partilerden, gruplardan Cumhur İttifakı’na ve Cumhurbaşkanı adayı, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a oy istemekle vakit kaybetmeyelim. Kendi çocuklarımızın oy vermelerini sağlayalım, yeter…”

14 Mayıs günü ülkemizde yapılacak seçimlerin ne kadar önemli olduğu hepimizin malûmu.

Kimi “2023 yılında dünya üzerinde yapılacak en önemli seçim” olarak adlandırıyor bu seçimleri. Kimi de “son yüzyılın dünya ölçeğindeki en önemli seçimi” diye… Bakış açısına göre her ikisi de doğru. Çünkü bağımsız bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin yoluna devam edip edemeyeceği ne yazık ki bu seçimle birebir alâkalı gibi duruyor.

Bir tarafta Amerika ve tüm Batı ülkelerinin desteklediği ve kazanmasını istediği Millet İttifakı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu; diğer tarafta ise Amerika ve tüm Batılı ülkelerin kaybetmesini istediği Cumhur İttifakı ve

tüm İslâm âlemi halklarının istisnasız tamamının dualarından eksik etmediği Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı var. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanması hâlinde “Bu ülkede yaşanmaz” diyerek yurt dışına tüm uçuşları kapatan insanların beklentileri var.

Seçimi Millet İttifakı ve Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçtaroğlu’nun kazanması durumunda yurtdışından ülkemize geri dönmeyi plânlayan PKK ve FETÖ firarileri var. İlâveten mahkûm veya tutuklu olup da serbest kalacağını ve kamudaki eski görevlerine iade edileceklerini söyleyen insanlar da söz konusu.

Millet İttifakı’nın yedinci ortağı olarak anılan HDP’nin aday çıkarmayarak desteklediği ve kendilerine vaat edildiğini söylediği şeylerle ilgili olarak Sayın Kılıçdaroğlu’ndan beklentileri var. Kılıçdaroğlu ısrarla bu konudaki sessizliğini muhafaza ediyor.

İstisnasız, vatan sevdalısı herkesin gurur kaynağı olmuş savunma sanayiine çalışan neredeyse tüm firma ve çalışanlarının diken üstünde izlediği bir seçime doğru gidiyoruz hep beraber. Cumhur İttifakı ve Sayın Cumhurbaşkanımız kazanırsa sevinecek ve bayram edecek insanlar, ülkeler var. Millet İttifakı ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda bayram edecek ve sevinçten dört köşe olacak ülkeler ve insan toplulukları da mevcut. Her seçimde bu tür beklentiler olur ancak bu seçimi önemli kılan, herkese göre çok ayrı argümanlar olmasıdır. İşin doğasıda budur zaten.

Bu noktada seçimin kaderini etkileyecek, kararsız muhafazakâr seçmen realitesi vardır önümüzde.

Çünkü Sol ve marjinal seçmenlerde kararsızlık mevcut değil. Onlar hangi bloğa oy verecekleri yönünde çok netler. Geçmiş tüm seçimlerde de böyle davrandılar zaten. Onlar için hizmet ve çalışmanın olup olmaması sonucu değiştirmiyor. Hep aynı bloğa oy veriyorlar.

Muhafazakâr ve Sağ seçmenin belli bir kısmıysa değişik gerekçelerle ciddî bir yekûn şeklinde başıboş olarak dolanıyor. Bu seçimde daha ziyade “kararsız muhafazakâr seçmen” tabiri, muhafazakâr seçmenlerin oğlu, kızı, torunu gibi, geçmişte bizim yaşadığımız sıkıntıları yaşamamış, sadece AK Parti iktidarlarının nimetleri ve serbestisi içinde büyümüş çocukların oluşturduğu bir kitle için geçerli. Yani bizim evlâtlarımız.

Bir örneği kendi evimden vererek başlayayım ki vahameti daha iyi anlarsınız: Bir akşam, evde oturuyoruz. Seçimlerle ilgili bir konu açılınca, ikiz erkek evlâtlarımdan biri, “Ben oyumu Muharrem İnce’ye vereceğim” dedi ve evde itirazlar yükseldi. Oğlum, “Ben ciddiyim, oyumu Muharrem İnce’ye vereceğim” dedi tekraren. Annesi, “Hakkımı, sütümü sana haram ederim” dedi. Ablası ve ikiz kardeşi kızdılar. Ben hiç karışmadım. O ortamda yapılacak fazla bir şey yoktu. Geri çekildim.

Sonra internetten Sayın Muharrem İnce ile ilgili araştırmalar yapmaya başladım, güzel dokümanlar elime geçti. Bir hafta sonra, “Gel oğlum, seninle şu Muharrem İnce mevzusunu detaylı bir şekilde konuşalım. Sen beni ikna edersen ben Muharrem İnce’ye oyumu vereyim, yok seni ben ikna edersem sen oyunu Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ver” dedim. “Tamam” dedi.

O bana internetten izlediği bazı videoları seyrettirdi. Sabırla izledim. Sonra da ben, Muharrem İnce ile ilgili arşivlediğim bir iki videodan sonra Sayın İnce’nin son bir videosunu daha izlettim ve ikna oldu. Şimdi bakıyorum, kendi arkadaş gruplarında çok güzel bir şekilde mücadele veriyor, çalışıyor son yirmi yılda memleketimizin elde ettiği kazanımları kaybetmemek için, herkes gibi…  

Acı olan şu: Bu yavrular, bizim yavrularımız. Onları ihmâl etmeye gelmiyor. Onları iyice dinleyip çekincelerini veya sosyal medyadan yanlış yönlendirildikleri konuların asıllarını araştırıp bularak önlerine koymamız gerekir. Yani çocuklarımızla ilgili ciddî bir emek sarf etmemiz lâzım. Biraz gayret her şeyi çözüyor Allah’ın izniyle. Çocuğunuza karşı yetersiz kalıyorsanız, hiç konuya girmeyin, bu yönde iyi olan akrabalarınızı veya dostunuzu devreye sokun. Onlar zekâlarını, bilgi, birikim ve tecrübelerini ortaya koyarak sorunu çözeceklerdir.

Ben başıma gelen olayı sizinle paylaştım, çünkü bu durum birçok insanımızın ortak derdi. Bu ve benzeri dertlerimizi bir araya geldiğimizde hararetle konuştuğumuz ve 15 Temmuz gecesi beraber, ailece sokağa indiğimiz bir kardeşim/dostum/akrabam H. E., çok güzel bir öneri ortay koydu, sizinle paylaşmak isterim: “Partiler ve liderleri ne tür seçim çalışmaları yaparlarsa yapsınlar, fert olarak bizler başka partilerden, gruplardan Cumhur İttifakı’na ve Cumhurbaşkanı adayı, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a oy istemekle vakit kaybetmeyelim. Kendi çocuklarımızın oy vermelerini sağlayalım, yeter. Millet İttifakı ve Cumhurbaşkanı adayı olan Kılıçdaroğlu’na oy verecek olanlardan yani fanatik Millet İttifakı taraftarlarından oy almaya çalışmamıza, buna zaman harcamamıza hiç gerek yok. Bu zaten çoğunlukla mümkün de değil. İstisnalar hariç. Hepimiz çocuklarımıza, torunlarımıza, hane halkımıza oy verdirelim, yeter de artar bile.”

Dostuma hak vermemek elde değil.

Bizim çocuklarımız diğer partilere oy vereceklerini söylüyorlar. Onların çocuklarınınsa başka partilere oy vermek diye bir gündemleri yok zaten. Genel olarak bu böyle.

Sizler de rahat bir yere çekilip sakin bir kafayla sağınızı solunuzu bir tarayın bakalım, dostuma hak verecek misiniz, vermeyecek misiniz?

Yavrularınızı ikna edebiliyorsanız ikna edin. Meselâ vergi kanunlarımızda bile var, çocuklarınıza teşvik primleri verin. Telefon alın, bilgisayar alın, tablet alın. Sevdiği bir şeyi teklif edin, ne yapıp edin, çocuklarınızın oylarını Cumhur İttifakı’na kazandırın. Yoksa sizin çocuklarınızı sosyal medya yolu ile kandırıp sizin karşınızdaki insanlara oy verdirecekler. Buna asla, ama asla izin vermeyin!

Bir dostumun söylediği gibi, bu konu için fetva mı istiyorsunuz, benzer bir konu için Prof. Dr. Hayrettin Kahraman hocanın bir örneğini sunayım, kendi kararınızı verin: Hayrettin Hoca, torununun düzenli beş vakit namaz kılması için tablet sözü vermiş ve çocuk düzenli şekilde beş vakit namaz kılma sözünü yerine getirince o da tablet sözünü yerine getirmiş. O bir kişinin kurtuluşu için teşvik primi vermiş, siz de memleket kurtulsun diye teşvik primi verin. Çünkü kazanan, ümmet-i Muhammed olacak inşallah.

Dedem rahmetli, bizi iyi bir şeye ikna etmek için, “Evlâtlarım, söylediğimi yapın, sevabı sizin olsun, günahı varsa ben çekerim” derdi. Şimdi ben de size söylüyorum; sevabı sizin olsun, günahı varsa bana havale edin! Şaka tabiî, kimse kimsenin günahını çekemez. Herkes kendi günahını ve sevabını çekecek sonunda.

Allah’a emanet olun.