Asrın felâketinde devletin felâkete uğraması için çalışmak

Her şeye rağmen, Allah’ın inayetiyle bizim bize yeteceğimize eminiz! Her badireye rağmen nasıl doğrulduğumuza cihan şahittir. En debdebeli, en hazin vakitte, Kulunu Mescid-i Haram’dan çevresi temiz ve bereketli kılınmış Mescid-i Aksa’ya götüren Rabbimizden niyazımız, Sevgilisini hikmetli bir taşa (Muallâk) bindirip yükselttiği gibi, Devletimizi de kendisine meydan okuyanlar karşısında yükseltmesi yönündedir.

ENTERESAN bir kurguyla, ilk insanların, hayatta kalma mücadelesi içinde yeryüzünde bulunan her unsurla çarpıştığı tezi bir genel kabul ile bilim zannedildi. Bilim adına ortaya atılan diğer tezler ise şarlatanlıkla suçlandı. Yani otorite, kendi zihnine uygun olanı bilim sayarken, zihnine uygun olmayanı bilimden saymadı.

Bu sözde otoritenin kurduğu sistem, insanın her şeyle mücadele etmesi gerektiğine odaklıydı. Mücadele, meydan okumalara dönüştü. Fıtratını unutan insan, kendisi dışındakilerin de fıtratını değiştirmekten, zulmetmekten çekinmez oldu. Sonrasında gördüğü karşılığı, kendisine yapılmış zulüm olarak tanımladı. Bu yüzden kendisine düşkünlüğü artarken, kendisi dışındakine de düşmanlığı arttı.

Bilimi kendi otoritelerinde seyretmesi gereken bir araç kabul eden ve bu kabullerini bütün halklara dikte edenler de dünyada yaşanan felâketleri kendi eksenlerinde yorumladılar daima. Kendi başlarına gelen felâket zulüm olarak tarif edilirken, kendileri dışındakilere gelen felâketlerse manipüle edilmesi gereken yeni araçlar olarak tanımlandı onlar tarafından.

6 Şubat 2023 günü Türkiye, daha önce benzeri görülmemiş, görülmüşse de bugünkü dünyada bulunanlar tarafından hatırlanmayan ya da hatıra olarak kütüphane kayıtlarında yer almayan bir deprem felâketi yaşadı. Bu fikir, bütün bilim dünyasının genel kanaati olarak dünyanın konuyla ilgili bütün bilim insanlarınca deklare edildi, paylaşıldı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1999’da yaşanan bir ay aralıklı iki büyük depremden büyük dersler çıkarmış ve dönüşüme de uğramıştı. Büyük yıkımlara karşı özel zihinsel dönüşüm programlarının yanı sıra somut eylem plânları hazırladı ve uygulamaya döktü. Son yirmi yıldaki bu dönüşüm, deprem bakımından Van’da, Elazığ’da, Bingöl’de ve İzmir’de kendisini çok somut şekilde gösterdi.

Son birkaç yılda yaz mevsimindeki yangınlar sırasında uygulanan provokasyon ve yangın çıkarma eylemlerinde “Devlet nerede?” sorusuyla oyalanan zemin, dezenformasyonla kalıplı hâle getirilmişti. Van, Elazığ, Bingöl ve İzmir’de yaşanan depremlere çok kuvvetli refleks ve reaksiyon gösteren Devletimiz, Kastamonu ve Artvin’deki sel felâketlerinde de bu refleks ve reaksiyonla bilimi kendi otoritelerinin uhdesine hapsedenlerce saldırılara uğrasa da yaptıklarıyla cevap vermişti.

6 Şubat 2023’te, sadece bir gün içerisinde aynı bölgede gerçekleşen depremler silsilesi, tek noktada çok kısa zamanda muhteşem eylemler gösteren Devletimizi yepyeni bir plân ve programa yöneltti. Keza böylesi bir durum dünyanın hiçbir ülkesinin altından kalkamayacağı durumlardandı. Bu plân ve programı çok kısa bir sürede hazırlamak dahi çok ama çok kıymetliydi. Maalesef depremlerin ortaya çıkardığı sonuç, yüzlerce atom bombası ile ölçüldü. Zira dehşet ancak böyle ölçülebilirdi. Ortaya çıkan ölçü nedeniyle söz konusu hâdiseye “Asrın Felâketi” denildi. Durum fiilen böyleyken, birileri Devlet’in felâkete uğramasını bekledi.

On binlerce insanımız Rahmân’a kavuşurken, yüz binlerce yaralımız Devletimizin üstün emeğiyle hayata elverişli alanlara taşındı. Milyonlarca insanımız üstün bir gayretle temel ihtiyaçlarını giderebilecek düzeyde hizmetle karşılaştı. Enkazdan yüz binleri aşkın vatandaşımız kurtarıldı. Bu anlamda ilk anda gerekli çağrıyı yapan Devletimizin yanı sıra yabancı ülkelerin gösterdiği arama kurtarma temelindeki yardım seferberliği hususunda bölgeye gelen her ülkenin ekiplerine tek tek teşekkür ediyoruz.

Yabancıların bilim ve yardım noktasında Türkiye’deki gerçeği gördüğüne ve bu çerçevede izahat yaptığına şahit olurken, Türkiye’deki birilerinin gerçeklerden ve bilimden kopuk, sadece siyâsî saiklerle yaptıkları açıklamaları nereye oturtacağımızı şaşırdık. Onların, sözünü ettiğimiz sözde otoriteyi tek otorite, tek hüküm sahibi, hatta tek rab kabul ettiğini gördük. Bu yüzden ne dediler ve ne yaptılarsa her birini kaydettik. “Kaydettik” dediysek, Devlet namına biz, millet olarak kaydettik. Özellikle de hafızalarımıza…

Her şeye rağmen, Allah’ın inayetiyle bizim bize yeteceğimize eminiz! Her badireye rağmen nasıl doğrulduğumuza cihan şahittir. En debdebeli, en hazin vakitte, Kulunu Mescid-i Haram’dan çevresi temiz ve bereketli kılınmış Mescid-i Aksa’ya götüren Rabbimizden niyazımız, Sevgilisini hikmetli bir taşa (Muallâk) bindirip yükselttiği gibi, Devletimizi de kendisine meydan okuyanlar karşısında yükseltmesi yönündedir.

Türkler, kayıpları karşısında hep şöyle dua ettiler, biz de öyle dua edelim: “Başımız sağ olsun!”