Askıda yazı

Tam da bu nedenle, kendi adıma şükür sebepleri listeme en önemlilerinden biri ekleniyor. Yazılarımı paylaşabildiğim, sözlerimi rüzgârda uçup yitmekten kurtaran böyle değerli bir askıda yer bulabilmek ne büyük bir şans!

“YAZMAK, ruhun rengine, aklın fikrine, kalbin hissine nefes aldırmaktır. Yazmak, düşünceyi yaşatmaktır.” (Nesrin Çaylı)

***

Yazmak, konuşmadan, bağırmadan, hatta susarak haykırmanın en güzel yoludur. Fikirlerin ortaya saçıldığı ama gürültü veya patırtısı duyulmayan bir metottur. Kalabalık kitleler içinde duygu ve düşüncelerinizi sessizce, kimseyi rahatsız etmeden, sadece isteyene ulaştıran belki de tek yöntem yazmak.

Sözlü tartışma ve münakaşa ortamlarındaki kaos ve rahatsız edici o uğultu yoktur bu plâtformda. Siz sözünüze başladığınızda, sizi kabaca susturup sindiremez kimse. En fazla yazınızı okumaktan vazgeçip sizi görmezden gelebilirler. Bu boyutuyla sözlü fikir plâtformlarını ve tartışma ortamlarını toplu yardım organizasyonlarına benzetiyorum. Ne kadar iyi organize edilirse edilsin, ne kadar çok hazırlık yapılırsa yapılsın, bir kargaşa ve ötekini bastırıp öne çıkma telaşı vardır hep. Küçük bir ima, istenmeyen sözlerin sarf edilmesine, kalplerin kırılmasına sebep olabilir.

Yazmak, yazarak paylaşım yapmak öyle mi ya? Tabiî ki değil. Çok daha nezih ve elit bir ortam vardır ötekine kıyasla. Sözünü veya fikrini daha yüksek sesle ve daha çok bağırarak duyurmaya çalışmazsın yazarken. Söyleyecek sözün, paylaşacak duygun veya sunulacak fikrin varsa yazarsın ve koyarsın askıya. İhtiyacı olan sessizce gelip alsın diye... Tıpkı “askıda ekmek” gibi...

Kargaşa yoktur; bağırış, itiş-kakış yoktur. İsteyen gelir, istediği kadarını ve nasibini alır askıdan. Yazınızı okuyan, askıya sizin tarafınızdan konulduğunu bilir ama onu alırken nefsi incinmez veya gereksiz refleksler göstermez. Siz ise kimlere faydanız dokunduğunu tam olarak bilemeseniz de bunun haklı gururunu yaşarsınız. Başarmış olmanın kibriyle dolmak yerine kalplere, gönüllere ve ruhlara dokunabilmenin heyecanını ve hazzını duyarsınız.

Kimine göre bunun için öncelikle yazacak ve paylaşacak duygu ve fikirlerinizin olması lâzım gelir. Yazmadan önce okumak, bilgi sahibi olmak gerek belki de. Sonra fikir sahibi olmak, onu sunmak ve savunmak gelmeli. Yani önce o askıdan nasiplenmek, doymak, olgunlaşmak ve sonra paylaşmak gerek.

Öte yandan kimine göre ise yalnızca paylaşmayı istemek yeterlidir yazmak için. Madem paylaşmanın en kalıcı yolu yazmaktır, illâ kitleleri peşinden sürükleyecek fikirlerimizin olması gerekmez. Sadece paylaşacak duygumuz ve bunu yapacak cesaretimiz olsun. Yani her zaman başkaları için değil, kendimiz için de yazabiliriz. Hatta çoğu düşünüre göre iyi yazmanın temelini bu öncelikle kendimiz için yazma arzusu oluşturur.

Sebep hangisi olursa olsun, amaç ister kabına sığmayıp taşan fikirlerimizi paylaşmak, isterse sadece duygularımızı yansıtmak olsun, fark etmez. Eğer dağa taşa haykırmanın ötesine geçip etkili ve kalıcı olmak istiyorsak o askıya ihtiyacımız var. Ama muteber olanına elbette. Bizim için kıymetli olan ve paylaşmak için kâğıda döktüğümüz yazılarımızı gönül rahatlığıyla emanet edeceğimiz nitelikte bir askıya.

Tam da bu nedenle, kendi adıma şükür sebepleri listeme en önemlilerinden biri ekleniyor. Yazılarımı paylaşabildiğim, sözlerimi rüzgârda uçup yitmekten kurtaran böyle değerli bir askıda yer bulabilmek ne büyük bir şans!

Bu nezih, besleyici ve paylaşımcı plâtformun bir üyesi olmak paha biçilmez bir fırsat. Yazarken okumaktan, paylaşırken payıma düşeni almaktan büyük keyif aldığım için ne mutlu bana!