Askıda hayat

Ancak herkes kendi yetenek ve zihin dünyasına göre ihtisas alanındaki bilgilerini geliştirirse ilerleme kat etmemiz mümkün olacaktır. Sadece geleceğin refahı içinde değil, üstelik bireylerin hayatlarında ve mesleklerinde kazanacağı mutluluk da buna bağlıdır.

İNSAN doğduğu andan itibaren öğrenmeye başlar. Bu açıdan öğrenme, toplumda anlaşılma ve anlamanın ayrılmaz bir parçasıdır. Hâl böyle olunca, plânsız ve mecburen başlayan bu faaliyet belli bir yaşa gelindiğinde okul ile zorunlu ve yine plânlı hâle gelmektedir. Peki, gerçekten okulda verilen eğitim olmadan birer hiç miyiz?

Dünyayı küresel boyutta meşgul eden bir gündemimiz varken içinizden, “Şimdi eğitimin kalitesini ya da verimini tartışmanın zamanı mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette hayatımızı idâme ettirebilmek, genç neslimizin eve kapandığı bugünlerde zihin dünyasının internette maruz kaldığı şeylerle kirlenmesini önlemek ve daha iyi bir dünya düzeni için bunları da konuşmayı kendime bir borç bilerek kelâmımı bu satırlara nakşetmek istedim.

Hayatımızı ev ile sınırlarken var olan her şeyden önce sağlığımızı düşündüğümüz bugünlerde artan gelecek kaygımız da psikolojimizi olumsuz etkilemektedir. Öğrenme faaliyetini okul ile sınırlamış kişiler için kendi ile baş başa kalmanın veyahut bir öğretici olmadan kendi kendine öğrenmeyi gerçekleştirebilmenin güçlüğü başlı başına bir sorun hâline gelmiştir. Geleceğimiz, hattâ bugünümüz için bile öğrenmeye devam etmemiz gerekirken, sanki dünyada oynanan oyunun birer karakteriymiş gibi “durdur” butonuna basılarak hayatlarımızı askıya almış bulunmaktayız.

Askıda geçen zamanın değerini anlatmak şöyle bir kenara dursun, kendisiyle yüzleşmemiz gereken dünya karşımızda durmaktadır.

Sosyal medya sayesinde başkalarının hayatlarına bakmaya iyice alışmışken, duvarlarımız ayna ile kaplanmış gibi, evlerimizde iç dünyamızı görmeye odaklanmış hâldeyiz. Her gün kalkıp gitmemiz gereken bir okulumuz artık yok. Hattâ çevrimiçi derslere katılım sağlamak bile zor gelirken, öncelikle öğrenmeyi öğrenmemiz gerektiği ile yüzleşmekteyiz.

Hayatımıza katamadığımız anlamların yanında bilgiye olan ihtiyacımızı, hattâ yetkinleşmeyi ne derece önemsediğimiz de bu hususta çok önemli. Öğrenmeyi isteyerek başladığımız hayatımızı, zorunluluk ve mecburiyetten öğrenme aşamasına geçirdiğimizi görmemiz uzun sürmeyecektir. Bunu fark ettikten sonra da dünyanın en iyi okulu bile bize faydalı olmaya muktedir değildir. Eğitim için önemli olan mekân, zorunluluk, saatler, kısıtlamalar değil; istek, azim, şevk, bilgi açlığı ve öğrenme amacını keşiftir. Bu aşamadan sonra okullar zaman kaybı hissiyatı verirken, daha kısa zamanda öğrenilen kalıcı bilgiler insanı hayrete düşürecektir.

Kendini keşfedemeyen, tek tip eğitimin bir sonucu olarak birbirine benzemiş öğrenciler yetiştirmek hiçbir toplum için faydalı değildir. Başta sormuş olduğumuz soruya dönecek olursak, anlam kazanmak için asıl ihtiyacımız olanın okul kurumu olmadığını, bu tür kurumların hayatın amaç değil, araç olmaları gerektiği gerçeğini kavramak mümkündür. Ancak herkes kendi yetenek ve zihin dünyasına göre ihtisas alanındaki bilgilerini geliştirirse ilerleme kat etmemiz mümkün olacaktır. Sadece geleceğin refahı içinde değil, üstelik bireylerin hayatlarında ve mesleklerinde kazanacağı mutluluk da buna bağlıdır.

Geleceğin inşâsı için askıya aldığımız hayatı ve zihnimizi ele geçirmelerine müsaade etmeden, kendimizi keşfedip zamanımıza sahip çıkmalıyız.