Askıda 15 Temmuz

Kriptoların 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi hâlâ konuşlanıyor oluşları 16 Temmuz günü başladı. Hukuk açısından belki maddî delillere erişilmemiş olabilir, ancak bunların söz sahibi yapılması akla ziyandır. Yarım asrı aşkın süredir kamuda yapılanmış bir yapı ve toplum ile iç içe geçmiş bir örgütle mücadele etmek elbette kolay değildir. Ancak yerelde toplumun ve mahalle sakinlerinin bildiği kriptoların 16 Temmuz’dan itibaren kaldıkları yerden devam etmeleri, olsa olsa yumuşak karnın bir sonucudur.

BATI dünyası İslâm’la iki türlü savaş yapar. Savaş mantıklarının altında yatan neden, evreni yanlış yorumlamalarıdır. Evreni yorumlarken kullandıkları tek metin ise bilimsel verilerdir. Bilimin mahiyetinde nasıl bir öz barındırdığından ziyade, mevcut verilerin birbirlerine bağlanmış gibi görünen perdenin ötesine geçilmeyişi yatmaktadır.

Batı dünyası İslâm’la savaş hâllerinden birincini; açıktan açığa bilimi mutlak hakikat olarak görüp, bundan çıkan yorumları kendi lehinde yorumlayarak yapar. Bunlar daha sonra “izm”ler şeklinde piyasaya alıcısı için sürülür.

Batı’nın İslâm’la ikinci tür savaş hâli ise tamamen sinsi ve bir hedefe dönük kasıtla İslâmî değerleri tahrif ve İslâm’la ilgili olan bazı kişilerin devşirilmesiyle yürütülmektedir. Çünkü bu alan çok boş bırakılmış ve Batı’nın hareketi için yeteri kadar açık sahaya sahiptir. Bunlar; eğitimin tamamen Batı endeksindeki müfredatı, dinî gurupların birbirleriyle hiç iletişimde bulunmaması, dinî grupların farklı görüş ve düşünceye kapalı olması şeklindedir.

Devleti, kıblesi, dini, ezanı, salâsı ve inancı bir olan Müslümanlar neden birbirleriyle en azından irtibat hâlinde olmazlar? Neden birbirlerini anlamaya çalışıp toplumun ihtiyaçlarına göre hareket etmezler? Bu durum, masum olmasından hareketle din kardeşine kapalı oluş, Batı düşünce adamlarına neden açık olur? Bu soru ve düşüncelerin cevapları Batı’nın İslâm’la gizli ve örtülü sinsi savaşına meydan bırakmak demektir.  

Deizm, determinizm, ateizm ve sekülerizm, Batı tarafından İslâm’la savaşın anahtarları olarak kullanılıyor. Bunlar açıktan saldırı silahı olarak kullanılırken, gizli silahları da kullanmaktan da hiç çekinilmiyor. Oryantalizm ve İslâm coğrafyasındaki bazı aklî muhakemeden yoksun olanlar da Batı tarafından birer gizli silaha dönüştürülüyor.

Bu nedenle eyleme dönüşmemiş, genel ahlâk kurallarına uygun olan eleştiri, görüş, fikir ve düşüncelerin seslendirilmesine şiddetle özen gösterilmeli ve teşvik edilmelidir. Zira Batı, İslâm coğrafyasına saldırıya en derinde buradan girmektedir.

Batı İslâm’la savaşın son hamlesine 16 Temmuz 2016’da kaldığı yerden devam ediyor. 15 Temmuz’da “hak görünümlü küfür” gerçek yüzünü göstermiş ve ihanetin dibini yaşatmıştı. Üstelik Suriye, Irak, Yunanistan, Bulgaristan ve Kırım’da bekleyen işgal güçleri Türkiye’nin düşmesini dört gözle beklemişse de aziz millet, devasa işgal girişimine karşı canını siper etmişti.

Gün aşırı Millî Savunma, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarından, 15 Temmuz’da ihanet şebekesi içinde olanların uzantıları hakkında tutuklanma haberleri duyuyoruz. Buradan anlaşılan açık ve net şudur: Devletin kritik yerlerinde, sivil görünümlü kriptolar kol geziyor. Bu durum gözden kaçırılır ve üzerine gidilmezse, durum, 15 Temmuz’u aratır vaziyette olacak potansiyeli barındırıyor.    

FETÖ’yü maşa olarak kullananlar, içeride ve dışarıda ne kadar Türkiye düşmanı varsa hepsini bir araya getirdiler. Toptan bir mücadele yaşanıyor. 16 Temmuz sonrasında sivil görünümlü kriptolarla yeni bir cephe açıldı ve kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Millî Savunma, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları dışındaki kriptolar tamamen bunlara destek kuvvetleri şeklinde hareket ettiler ve şimdilerde de benzer rollerini devam ettiriyorlar. Bazıları istifaların yasak olduğu dönemde bile istifa edip yurt dışına çıktılar. Kısa süre sonra beş yıllık süreleri dolacağı için kamuda kaldıkları yerden devam edecekler.

OHAL kalktıktan sonra, özellikle sivil alandaki kriptolar tam lâyıkıyla takip edilememiş olmalı ki, KHK ile atılanlar kamuya geri dönmeyi bekledikleri gibi, 15 Temmuz’dan kısa süre sonra kamudan istifa edenler de ayrıldıkları kurumlara dönmeyi beklemektedirler. İhanet şebekesinin sivil kriptoları olmasa bu geri dönüşler olmayacak.

İdamın olmaması, FETÖ’nün siyâsî ayağının aşikâr edilmemesi, kriptoların 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi hâlâ konuşlanıyor oluşları 16 Temmuz günü başladı. Hukuk açısından belki maddî delillere erişilmemiş olabilir, ancak bunların söz sahibi yapılması akla ziyandır. Yarım asrı aşkın süredir kamuda yapılanmış bir yapı ve toplum ile iç içe geçmiş bir örgütle mücadele etmek elbette kolay değildir. Ancak yerelde toplumun ve mahalle sakinlerinin bildiği kriptoların 16 Temmuz’dan itibaren kaldıkları yerden devam etmeleri, olsa olsa yumuşak karnın bir sonucudur. 

Her zaman olduğu gibi, Batı dünyası İslâm’la gizli savaşını istihbarat örgütleriyle içimize ve ciğerlerimize kadar girdiği açık kapılardan yapıyor. Bunu da bu açık kapıların en başında, hiç şüphesiz gelenek, görenek ve değerlerden uzak bir eğitim vasıtasıyla yürütüyor. Eğitim ve gençlik ihmâl edildiği sürece dejavunun yaşanılması kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, hesabı lâyıkıyla sorulmamış her ihanet, kendisini tekrar eder.