Aşka Adanan Bir Ömür: Hazreti Hatîce

Ümmü Züfer, ona hayrandı. Hanımefendiliği, eşsiz nezâketi ve güzelliğiyle Hatîce, değil yalnız onun, tüm Mekke kadınlarının gözdesiydi. Bu hayranlığını bir kez daha dile getirdi: “Yüzünüz o kadar ışıltılı ve güzel ki, doğrusu bu ışığın üstünü gölgelemek istemem. İç neşeniz dışınıza da yansımış.”

“HAZRETİ Hatîce: Aşka Adanan Bir Ömür”, “Cennet Kadınlarının Efendisi Hatîce”, “Hazreti Fatıma: Sevgili’nin Gül Goncası”, “Hazreti Zeyneb: Sabır ve Vefa Timsali”, “Hazreti Süleyman’ın Sarayındaki Sebe Kraliçesi Belkıs”… Bir solukta okuduğum bu romanları siz sevgili okur dostlarımla paylaşmak istedim. Tarihin roman tadında yazılışının en güzel örnekleri…

Nurdan Damla’nın yazmış olduğu diğer kitapları sayabilecek miyim bakalım: 365 Günde Sevgili Peygamberim, 365 Günde Sevgili Kitabım Kur’ân, Besmele Hazînesi, Peygamberimizin Mucizeleri, Dünya Çocukları Peygamberimizi Tanıyor, Bizim Evde Ramazan, Üç Altın Çiçek, Eren ile Ceren, Gece ile Gündüz, Balin Kız ve Annesi, Cennet Nasıl Bir Yer?, Maceraya Yolculuk, Yoldaki İpuçları, Tatlı Elma Şekeri, Kırmızı Kız ve Kedisi, Aşkın Gül Bahçesi, “Sev” Dedi Mevlâ, Biricik Dinim İslâm...

Bunlar da çocuklar için yazılmış, sevilerek okunan kitaplarından… Hepsi son derece akıcı bir dille yazılmış…

Gittiğim dost ziyaretlerinde o evin çocuklarına bu kitaplardan hediye götürmeyi çok severim. Anneleri ile oturduğum sürede o çocukların hiç sesi çıkmaz, bir solukta okurlar o kitapları. Hattâ bazı arkadaşlarımın torunları beni sorarlar sık sık “Gelmeyecek mi? Gelse de kitap getirse” diye.


Aynı zamanda arkadaşım, dostum da olan yazar Nurdan Damla’nın öz geçmişinden de bahsetmek isterim: 1963 yılında, Erzurum’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini yurdun muhtelif bölgelerinde tamamladı. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde eğitim gördü. Şiir, roman, hikâye, makale ve denemeleri küçük yaşlarından itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Birçok tiyatro eseri sahnelendi. Özellikle çocuk hikâyeleri dalında çeşitli ödüllere lâyık görüldü.

Kendi ağzından kendisi hakkındaki düşünceleri ise şöyle: “Çok küçük yaşlardan itibaren ilgi duyduğum ve sevdiğim bir eylemdi yazmak. Ciddî anlamda on üç yaşımda yazmaya başladım. On altı yaşımda ilk roman denemem oldu. Kırk küsur yıldır yazmaktayım. Çocuk hikâyeleri, şiir, roman, gezi notları ve deneme dalında çok sayıda eserim oldu. 60’tan fazladır eserlerim…”

Muhtelif dünya dillerine çevrilmiş olan “365 Günde Sevgili Peygamberim” isimli eseri ile Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü alan yazarımız, son kitabı “Aşka Adanmış Bir Ömür: Hazreti Hatîce”, kitabı ile önemli bir kitleyi bu konu üzerine yoğunlaştırmış. Yurtiçinde ve yurtdışında 200’e yakın seminer, konferans, bildiri ve panele imza atmıştır. TRT’de yayınlanan “Kumdan Kıssalar” adlı projenin metin yazarlığını yapmıştır. Hâlen aktif olarak çalışmalarını bu alanda sürdüren yazarımız evli ve üç çocuk annesidir. Mükemmel bir anne, eş ve dosttur. Torunlarımın dinî yönden olumlu etkilenmelerine sebep olmuştur.

Beni çok etkileyen, bir solukta okuduğum kitaplarından en vurucusu olan “Aşka Adanmış Bir Ömür: Hazreti Hatîce” adlı kitabı için söylenecek özet sözler şunlar olur eminim:

“Aşka Adanmış Bir Ömür: Hazreti Hatîce”

“Yeryüzünde aşk ve sevgi nâmına yaşanan tüm yakarışlar, tüm feryatlar, tüm yönelişler Hatîce’nin aşk okyanusu yanında, deryâda damla kalırdı. Hazreti Hatîce, örtülü bir hazîne… Bu hazîneyi keşfetmek için her şeyden önce geçmişin isi ve tozları arasından onun kutlu hayatının sırlı perdesini aralamak gerekiyor. O her şeyden önce Melek Cebrail’in emanetini sunduğu Kutlu Kişi’ye kutlu dâvâsında ilk kucak açan, ilk tasdik edendi. Gökle yer arasındaki sıratın ilk yolcusuydu. İlkler silsilesinin tek öncüsüydü. İlk Müslüman, ilk destekçi, ilk eş, ilk patron, ilk teşvikçi, ilk keşfedici, ilk öncü, ilk şehit; bu ve bunun gibi derinlemesine bir bakışla analiz etmemiz gereken bir ‘ilkler kahramanı’ idi.

Hem de kadının bunca horlandığı bir dönemde ve coğrafyada bunu başarmış bir güzellikler kalesiydi. O bir iyilik meleği değildi, sadece insana verilmiş erdemleri en iyi işletmiş örnek bir insandı. Sağlam kişiliği, muhteşem iradesi, bilgisi, görgüsü, becerisi, basîreti, ticârî zekâsı ve sosyal saygınlığıyla tüm kadınlara örnek olacak bir rol modeldi. Onun rol model şahsında göreceğiz ki, kadın gerçekten gül goncası. Resul’e en çok sevdirilen... Nesilleri yönlendiren, insanlığa yön veren... Şefkatin ve sevginin zengin renkleriyle Resûl’ün gönül gamını gideren bu güzellik âbidesini anlamak için, bu kitabın satırlarında birlikte bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

Derinlemesine bir bakışla analiz etmemiz gereken Hazreti Hatîce, insanlığa hayatı öğretiyor. Resûl’ün gönül gamını gideren kadının anlatacağı çok şey var. Onu tanıma yolculuğu bize keşfedilmemiş bir cennetin kapılarını açıyor. Öyle sanıyorum ki, onu bu kadar unutulmaz kılan gerçek, Resûl’ün diğer eşlerinin her bir özelliğini şahsında toplamış olmasıdır.

Şefkatin ve sevginin zengin renkleriyle Resûl’ün gönül gamını gideren güzelliğin merkezine ulaşmak isterseniz, davetlisiniz… Haydi Bismillah!

Muhteşem şehir

Mekke… Su damlası kadar aydınlık bir sabah… Ayın ilk hilâli göğe asılmış gümüş bir kolyeyi andırıyor. Vakit ilerledikçe güneşin gür ışıkları her yeri aydınlatıyor.

Ancak sahranın yamacına asılı duran şehir uykuda. Çöl iklimi yakıcı. Cemre vakti, ama tatlı bir yaz sabahı sanki… Evrenin çağlar üstü senfonisi başlıyor. Mekke semâlarında beliren iki beyaz güvercin, düz damlanın üstünden nazlı çırpınışlarla uçuyor. Ardından Arap bülbüllerinin sesi duyuluyor. Derinden birkaç horoz iniltisi… İnce cıvıltılarla cilvelenen yusufçuklar… Baharın tatlı esintisi vadiyi dolanıyor. Ses, koku, ahenk içinde hayata yeni ritimler katılıyor.

Bir kadın silueti pembe şafağa yansıyor…

Gecenin güne döndüğü o saatte erkenden ayakta. Soylu yüz hatları dingin. Mekke’nin Melikesi, Kureyş’in Azizesi, Huveylid’in göz bebeği Hatîce, sabahın ferah esintisini soluyor. Hoş, esintili, güzel her şey. Doğan her yeni gün, yeniden doğmak gibi hayatın tâze dirilişini ona sunuyor. Var olmak ve yeniden çoğalmak duygusu ne güzeldi! Kuş cıvıltıları içinde bu canlanışı dinledi. Konağın ahşap kapılan gıcırtıyla açılıp kapandı. Ev halkı da onun gibi güne erkenden başlamıştı. Çocuklar, cariyeler, hizmetçiler, işçiler ayaktaydı: ‘Sabahü’l-hayr!’

‘Hayırlı sabahlar!’ nağmesi dilden dile yayıldı. Esasında her sabah hayırlıydı. Bu dilek, bir hatırlatmaydı sadece. Onu bekleyen onca işin arasında bunu düşündü Hatîce. Günün tempolu aklına hazırlandı. Kahvaltı faslından sonra işçileri arasında görev dağılımı yaptı. Yeni güne bir dolu iş programıyla hazırlanırken saç ve cilt bakım uzmanı Ümmü Züfer erkenden çıkagelmişti. Huzur dolu bir dinginlik içinde karşıladı onu.

Ümmü Züfer, maharetli elleriyle her tür şifalı bitkiden elde ettiği aromayı kararken hanımındaki hoş hâli fark etmişti: ‘Bu sabah çok neşelisiniz. Baharın tatlı nefesi teninize değmiş olmalı. Nazar değmesin Hanımım!’

‘Nasıl neşeli olmayalım ey Ümmü Züfer?’ dedi Hatîce, ‘Bu iklimde bahar günleri kıymetlidir. Böylesine ılık günleri biz senede ancak birkaç gün yaşarız. Kuşlar bile bunu kutluyor. Belki de bu sebeptendir bizim de cıvıltımız!’.

“Konağınızdan neşeli cıvıltılar hiç eksilmesin Hanımım’ dedi kadın, ‘Yüreğinize gam, keder uğramasın. Bu mevsim hoş ve bereketlidir’. Kurutulmuş zeytin çiçekleri, portakal yağı ve bal kokusuyla devam etti: ‘Hayırlı işlerin çoğu bu vakitlerde başlar. Umarım bu bahar size de uğur getirir.’

Masajcı kadının kendine has nüktelerinden biriydi bu. Ümmü Züfer’in dudaklarının kıvrımında saklı duran muzip tebessümden bu sözlerden kastın iyi bir evlilik olduğu anlaşılıyordu. Bu temenna yaşlı kadını neşelendirirken, Hatîce ilgisiz kalmıştı.

Ümmü Züfer, ona hayrandı. Hanımefendiliği, eşsiz nezâketi ve güzelliğiyle Hatîce, değil yalnız onun, tüm Mekke kadınlarının gözdesiydi. Bu hayranlığını bir kez daha dile getirdi: ‘Yüzünüz o kadar ışıltılı ve güzel ki, doğrusu bu ışığın üstünü gölgelemek istemem. İç neşeniz dışınıza da yansımış.’

Hatîce susmuştu. Sahi, içindeki bu neşenin kaynağı ne idi? O da bilmiyordu. Bildiği tek şey, hoş bir bahar sabahında kendini bekleyen bir dolu koşturmaydı. Ânî bir sıralamayla işleri plânladı. Ümmü Züfer lavanta kokulu karışımı bitirdiğinde, hanımının da rutin bakımı bitmişti. Şimdi güne daha zinde başlayabilirdi. İşçi kadın konaktan ayrılırken, Hatîce temiz kıyafetlerini giyinip işinin başına geçti. Yığınla iş onu bekliyordu.

Uzun zamandır, güvenilir bir yardımcı arıyordu. Hâlâ bulamamıştı. İşleri büyütmüştü. Yüklü kervanları tek başına yönetmek zordu. Malını gönül rahatlığıyla teslim edeceği güvenilir bir eleman peşindeydi. Sâdık hizmetçisi Meysere, işleri tek başına yürütemiyordu. Bu sıkıntılı durum kadın olmanın en hassas yönlerinden biriydi. Bu yüzden katılamadığı kervan ticaretini evinden yürütüyordu. Bu da işin en zor tarafıydı. Yaptığı iş zor ve zahmetliydi. Ama o çalışmayı seviyordu. Mahzendeki malları gözden geçirdi. Şam seferine çıkaracak kervanın denklerini ayarladı. Meysere’ye görevler verdi. Yapması gereken hesapları inceledi. Yeni denkler hazırladı. Öte yandan sağa sola haber salmıştı. O düşünceler içinde işlere dalıp gitmişken vakit bir hayli ilerlemişti. Öğlene yakın, Yemenli cariye yanına geldi. ‘Hanımım’ dedi, ‘Bir ziyaretçiniz var!’.

‘Kimdir o?’

‘Abdul-Muttalip hanedanından Atike Hatun geldiler. Sizinle görüşmek isterler.’

Hatîce şaşırdı. Onlarla akraba idiler. Fakat pek sık görüşmezlerdi. Böylesi aziz dost ve akrabalardan uzak kalmanın hüznünü yaşardı yer yer. Hatırı sayılır bir iş kadını olmanın en sevmediği yönüydü bu; yakın dostlarıyla yeterince bir arada olamamak. Abdul-Muttalip hanedanıyla o sebeple çok sık görüşmezlerdi. Araya giren engeller onları uzak tutsa da saygıyı ve muhabbeti zedelememişti. Merak etmişti. Günün bu vaktinde Atike Hatun’un çıkıp gelmesi de neyin nesiydi? Kısa bir şaşkınlık süresinden sonra seslendi, ‘Buyursun’ dedi, ‘Atike Hatun’u üst kata gönder’.

O aileye karşı hissettiği derin saygıyla ayağa kalktı. Kureyş’in soylu kadını Atike, zarif endâmıyla içeriye girdi ve selâm verdi. Vakar ve samîmiyeti bir arada yürütmek kolay olmasa da bu, Hatîce’nin kendine has özelliğiydi. Vakur ve samîmiydi: ‘Sizi görmek ne güzel, hoş safa geldiniz!’

Atike Hatun asil ve görgülü bir kadındı. Hatîce’yi çok sık görmese de, her görüşünde onu biraz daha genç ve tâze bulurdu. ‘Hoş bulduk ey Hatîce!’ dedi, ‘Her zamanki gibi yine çok hoş ve zarifsiniz. Seninle görüşmeyeli bir hayli zaman oldu. Beni buraya getiren sebep umarım hayırlıdır ki bizi bir araya getirdi’.

‘Elbette’ dedi Hatîce, ‘Sebeb-i ziyaretinizi bilmem ama sizi burada görmek beni çok sevindirdi. Memnun ayrılmanızı şan ve şeref bilirim’.

Mekân ve şartlara bağlı olan bu zayıf ilişkileri gönüllerde besledikleri derin saygı ve bağlılıkla güçlendirdiler. Atike soluklandı. Üç beş kelâm ettiler. Ardından sebeb-i ziyaretini açıkladı: ‘Ey Arabın seyyidesi, soyunun güzîdesi cömert kadın! Sen ki, hâlden anlarsın, beni buraya getiren bir iş ziyaretidir. Kardeşim Abdullah’ın oğlu Muhammed’in evlilik çağı geldi. Lâkin bugüne dek ona yuva kuracak gücü bulamadık. Bu iş kolay değildir.’

Araya uzun bir suskunluk girdi. Soylu insanların iş talep etmesi kolay değildi. Atike öylesi anlardan birini yaşıyordu. Hatîce derin sezişiyle durumu fark etmişti: ‘Bizden arzunuz nedir Atike Hatun? Lütfen söyleyin, sizden gelecek talep canımıza minnet, başımıza tâc olur.’

Atike cesaretlendi: ‘Duyduk ki, işlerinin başına güvenilir bir adam ararmışsın. Sen ki ey Hatîce, Kureyş’in tâhiresi ve fakihesi bir kadınsın. Malın iyisini bildiğin gibi insanın kalitelisini de anlarsın. Demem o ki, aradığın güvenilir kişi, Abdul-Muttalip hanesindedir. Babam ocağında en güvenilir adam O’dur. Kardeşim Abdullah’ın oğlu Muhammed’dir… O, El-Emin’dir. Bu iş için onu seçersen çok hayırlar göreceksin!’

Hatîce o güne dek O’nu böyle bir iş için düşünmemişti: ‘O hiç böyle bir yola gitti mi?’

‘Hayır, göndermedik. Bu iş için O’na kıyamadık. O’nu uzaklara yollamaktan korktuk. Ama artık buna mecburuz. Bu işe ‘Evet’ derseniz, elde edeceği kazançla onu evlendireceğiz. Artık o da evlensin, yurt yuva edinsin istiyoruz. Onun size hayır ve bereket getireceğini umuyorum…’”

Sizlere bu sürükleyici kitabın ilk birkaç sayfasından alıntı yaptım. Ben bir solukta okudum, umarım sizler de okursunuz…