
Doğru
ilişkiyi ne tesis eder?
GELELİM yazımızın ikinci
kısmına… Burada sizlerle doğru ilişki üzerine bazı hassas durumları paylaşmış
olacağız. Bu adımları paylaşırken, önemli birkaç ismin bu konular üzerinde
yazmış olduğu kitaplara da yer vereceğiz.
Doğru
ilişki üzerine birçok kitap okumuş olabiliriz ama bu alanın tecrübeli
isimlerinden bu notları ayrıca bir kenara yazmanızda fayda var. Uzman psikolog
Esra Ezmeci’nin “Kadınlar Sıcak, Erkekler Soğuk Sever” kitabı ile başlayalım.
Ezmeci bu kitabında, kadın ve erkekler arasındaki farklılıklardan sağlam bir
ilişkinin temellerine, ilişkilerdeki önemli noktalardan bağlı ilişkilerin
sırlarına kadar birçok hususa yer vermiş. Şunu ifade etmeliyim ki canlar, yazarın
bazı durumlardaki önemli tespitleri ve kıymetli önerileri gerçekten yerli
yerinde. Farz-ı misal, kitabın ilk bölümlerinde erkeklerin ve kadınların en
temel ihtiyaçlarını çok güzel özetliyor yazar: “Bir erkeğin en temel
ihtiyaçları; ona ihtiyaç duyulması, saygı ve takdir gösterilmesi,
doyurulmasıdır. Eğer saygı ve takdir görürse sever, ihtiyaç duyulduğunu bilirse
âşık olur, doyurulursa sizi talep eder ve size bağlanır. Bir kadının en temek
ihtiyaçları ise duygusal yakınlık, anlaşılmak ve açık iletişim kurmak, bağlılık
ve adanmışlıktır.”
Kitabın
ilerleyen bölümlerinde doğru ilişki üzerine önemli tespitlerde bulunur yazar. Bu
noktada sağlam ve sağlıklı bir ilişkiyi inşâ edebilmek için belli başlı
dayanaklarımızın olması gerektiğini ifade eder bizlere. Bunları ifade ederken
de şu dokuz dayanağı bizlerle paylaşır:
“(1)
İlişki, paylaşmaktır: Zamanınızı, emeğinizi, sevginizi, maddiyatı ve diğer
şeylerin sınırlarını belirlemeye ve bunları ihtiyaçlarınıza göre yönetmeye
gayret edin.
(2)
İlişki rızadır. (3) İlişki güvendir. (4) İlişki dengedir: İlişkinin sağlıklı
devam edebilmesi için bireyselliğin ve özgürlüğün korunması önemlidir. Kendi
düzeninizi kurmalı ve buna olabildiğince sadık kalmalısınız. Çünkü ilişkide
sağlıklı sınırların olması önemlidir. Bir tohum ancak yeterli alana sahip
olabildiğince filizlenir; kökleri de, yaprakları da buna bağlı olarak rahatça
gelişir. Siz köklerinizi derinleştirmek, yapraklarınızı, çiçeklerinizi
olabildiğince geliştirmek için yeterince alan açabiliyor musunuz kendinize?
İşleriniz, sosyalleşmeniz, hobileriniz, kendinize özenle hazırladığınız
sofralar, bakımınız, kişisel gelişiminiz için yeterince vakit ayırıyor musunuz?
(5)
İlişki, anlamak ve anlaşılmaktır: Anlamanın ilk şartı kabuldür. Karşımızdakini
olduğu hâliyle, parlak taraflarıyla ve karanlık taraflarıyla kabullenmekle
başlar. Dinlemek, saygı duymak, sadece kendi isteklerimize odaklanmak değil,
karşımızdakinin ihtiyaçlarını da duymak, gerçek anlamda tanımak, korumak
kollamakla örülüdür anlayış.
(6)
İlişki destek olmaktır. (7) İlişki, cinsellik konusunda rahat hissettiğimiz
alandır. (8) İlişki aidiyet ve bağ kurmaktır. (9) İlişki, eğlenebildiğimiz
yerdir.”
Kitabın
bazı bölümlerinde ilişkilerdeki altın orandan da bahseder yazar. Bu, aslında ilişkilerdeki
dengenin korunması adına önemli bir tavsiyedir. Yazar bu altın oranı korumak
için şu tavsiyede bulunur: “Kendi alanınızı koruyun, aşırı fedakârlık ve
beklentiden uzaklaşın, alma-verme dengesini kurun, kendinize güvenin ve cesur
olun ve vazgeçmeyi bilin.”
İlişkilerde
talep edilir bireyler olmak için kitabın beşinci bölümünde şu anlamlı sözleri
bizlerle paylaşır yazar: “Talep edilir olmak için kendini seven bir insan
olarak görünmek önemlidir. Kendini seven bir insan, kendine değer veren
insandır. Her şeyin farkında olan, yanlışlarını da söyleyebilen, hatalarıyla
dalga geçebilen, kendinin iyi yönlerinin, rahatsız olabileceği durumların
farkında olan ve ona net bir anlamda sınır çizebilen, neyin kendisini mutlu
ettiğini, mutsuz etmediğini rahatça söyleyebilen insan, kendini seven
insandır.’
Yazarın
önemle üzerinde durduğu noktalardan biri de ilişkilerde çekici olma hususudur.
Bu hususta da sekiz maddeyi bizlerle paylaşır. Aslında bu maddelerin her biri
çok değerli. Hem beyefendilerin, hem de hanımefendilerin üzerinde uzun uzadıya
durmaları gereken maddeler bunlar. Yazarı takdir ettiğim kısımlardan biri de bu
alan oldu. Çünkü ilişkide çekici olurken kendimizi de geliştirmemize vesile
olacak adımları bir bir bizimle paylaşmış durumda: “(1)Tarzınız olsun, (2) mesafeli
ve az bulunur olun, (3) kendinizi geliştirin, (4) bir şeyde derinleşin, (5) mizah
yeteneğinizi geliştirin, (6) empati yapın ve bu yönünüzü geliştirin, (7) hikâyeleriniz
olsun, (8) konuşandan çok dinleyen insan olun.”
Yazarın
üzerinde durduğu bir diğer konu da ilişkiler üzerindeki iletişim ağı. Bu konuda
ilişkiler için iletişimin önemini aktarırken şunları iletir bize kitabında: “Sözcüklerin
etkisini değil, davranışın etkisini kullanın. İletişimde sözcüklerin etkisi
yüzde 7, beden dilinin etkisi yüzde 55 ve ses tonununki ise yüzde 38’dir. O
zaman sözcüklerden ziyade değiştirmeniz gereken şey, beden diliniz ve ses
tonunuzdur. Ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir. İletişimde
beden dilini kullanmak, ses tonunuzu ayarlamak ve tatlı bir dil kullanmak,
sözlerden daha etkilidir.”
Elbette yazar, bize bu konuda tavsiyelerde bulunurken iletişim alanında, ilişkilerde yapılan yanlışları da bize hatırlatıyor. Aslında bu hataları hepimiz bir bir yapıyoruz hayatımızda. Haklılık tartışmasından birbirimizi şikâyet etmeye, tavır yapmaktan eleştirinin dozunu kaçırmaya ve birçoğu… Gelin, bir de yazarın sıraladığı şekilde yakından inceleyelim: (1) Sık yapılan iletişim yanlışlarının ilki, haklılık tartışmasına girmektir. Haklılık tartışmasından çıkıp çözüm yoluna giden insan olmak lâzım. (2) İkinci mesele, şikâyet etmektir. (3) Üçüncü sorun, tavır yapmaktır. (4) Eleştiri iyidir ama dozunda… Eğer eleştirecekseniz, mutlaka yanında iyi bir şeyini de söylemek zorundasınız. (5) Olaylara sadece kendi açınızdan bakmanız, aşmanız gereken diğer meseledir. (6) Başka insanlarla kıyaslamak, yine sık düşülen kuyulardandır. (7) Birinin yüzüne devamlı geçmişte yaptığı hataları vurmak, ‘Sen zaten şöyleydin, böyleydin’ demek, geçmişi devamlı önüne sunmak, asla yapılmamalı. (8) Kaba, sert, kişiliğine hakaret eden sözler kullanmak çok büyük bir yanlıştır. (9) Diğer iletişim yanlışı, başka insanların yanında tartışmaktır.”
Evlenmeden
önce
Evet,
doğru ve sağlıklı ilişki üzerine bazı hassas konulara değindik. Bu konuda yazar
Esra Ezmeci’nin eserinden ilham aldık. Akabinde değineceğimiz bir diğer
kitabımız da Üstat Doğan Cüceloğlu’nun “Evlenmeden Önce” eseri olacak.
Eserine
halk ozanı Âşık Mahmut Çelikgün’ün evlilikle ilgili çok anlamlı bir sözü ile
başlar Doğan Cüceloğlu ve şöyle der: “İnsanları bu hayata bağlayan, aşk sazının
bir telidir evlilik.”
Evet,
bizi hayata bağlayan ve aşk yolunda koşturan tatlı bir birlikteliktir evlilik. Burada
önemli olan nokta, bu yolda adımlar atarken benliklerden sıyrılıp “biz”
olabilmektir aslında. Yazar bu kitabında sık sık okuyucularından gelen bazı
mektupları bizlerle paylaşırken, bu “biz” duygusuna da önemle yer verir. Gelen
mektuplardan birinde yer alan şu anlamlı söze de konu açılmışken yer verelim
canlar: “Sen ve ben gafletini aşıp biz olanların rızkıdır aşk.”
Evlilik
sürecince bazı duygu ve düşünceler farklı olsa da, dediğimiz gibi, “biz”
duygusunu oluşturduktan sonra bunları zenginlik olarak görmek her alanda bizlere
kolaylık sağlayacaktır. Burada ortak bir öyküye adım atmak, ortak bir hayat
hikâyesini çıkarmak mutluluğu da beraberinde getirecektir. Nitekim Doğan Cüceloğlu
da bunu şöyle ifade eder kitabında: “Evlilikte iki farklı öykü bir araya gelir.
Bu iki öykü birbirinden bağımsız olarak yaşamaya devam mı edecek, yoksa ‘Bizim
öykümüz’ dedikleri yeni bir öykü oluşturabilecekler mi?”
Bu
kitabında, evlilik içerisindeki iletişim bağı hakkında önemli analizlerde
bulunur Doğan Hoca. İçerisinde bulunduğumuz sosyal kimliklerden kendi iç
dünyamızı yansıtan özümüze kadar birçok noktaya değinir. Bunların evlilik
ilişkisi üzerindeki etkisini bir bir bizlerle paylaşır ve şunları dile getirir:
“İletişim bağının içinde insanın iki doğası yer alır: Görünen sosyal kimliği, ancak
kendisinin bildiği mahrem iç dünyası, özü… Ben ilkine ‘insanın yüz doğası’, ikincisine ‘can doğası’ diyeceğim. Sosyoekonomik
kimlikleri temel alan yüz, toplumsal konumlandırmayı belirler. ‘Baba’, ‘anne’, ‘çocuk’,
‘nişanlı’, ‘öğretmen’, ‘muhasebeci’, ‘iş insanı’, ‘avukat’, ‘bekâr’, ‘sözlü’, ‘evli’,
‘dul’, ‘yetim’, ‘emekli’, birer sosyal kimliktir. İnsanın iç dünyasını temel
alan can ise, insanın evrensel özünü belirler. Yunus Emre’nin, ‘Bir ben vardır
bende benden içeri’ sözü, bu evrensel özü işaret eder. Evlilik ilişkisi içinde
hem yüz, hem can devreye girer. Yüz girer; çünkü evlenen kişi sadece bir ‘birey
erkek’ ya da ‘birey kadın’ ile değil, onun sosyoekonomik ilişkiler ağı ile de
yani ailesi, sülalesi, meslektaşları, yöresi,
kültürü, mutfağı, folkloru ile de evlenir. Can girer; çünkü evlendiği kişi onun
hayatının en önemli, en mahrem tanığı olur. Her kadının ve her erkeğin bir eşe,
yaşamının en mahrem yönlerini bilen bir tanığa ihtiyacı vardır.”
Doğan
Hoca’nın değindiği bir diğer husus da evlenmeden önce ailelerin ilişkiye bakış
açılarının, geleceğe yönelik fikirlerin ve geçmişe ait yaşananların bir bir
masaya yatırılması ve değerlendirilmesi üzerine olmuştur. Burada yazar, evlilik
öncesi önemli uyarılarda bulunur ve tavsiyelerini bir bir bizlere sıralar.
Gelin, hep beraber onlara göz atalım: “(1) Evlenmeden önce müstakbel eşinizin
ailesini tanımak ve ailelerle ilişki konusunu onunla açık seçik konuşmak,
ilişkinin geleceği açısından mutlaka yapılması gereken şeylerdir. (2) Kiminle
evleneceğinize karar vermeden önce, kendinizin ve evleneceğiniz kişinin
yetiştiği aile ve eğitim aldığı okul ortamını ‘korku ve değerler kültürü’
kavramları ışığında değerlendirebilmeniz önemli. Her birinizin çocukluğunun bu
iki kültürden hangisinde geçtiğini bilirseniz, evliliğinizle ilgili daha
isabetli kararlar verebilirsiniz. (3) Korku kültürü içinde yetişmiş biri, eğer
karşısındaki çekindiği, kendinden güçlü biri değilse sürekli onun sözünü keser,
onu konuşturmama, baskın çıkma eğilimi gösterir. Ancak bu şekilde kendini güçlü
ve dolayısıyla güvende hisseder. Değerler kültürü içinde yetişmiş biri, yaşamın
bir ekip işi olduğunu kabullenmiştir. Ailesini ve birlikte çalıştığı insanları
yaşam ekibinin bir parçası olarak görür.”
Evlilikte
diğer önemli hususlardan biri de belirli bir olgunluğa her iki tarafın da ulaşmış
olmasıdır. Olgun insan kendisini ve sevdiğini tanır, çevresinde olup bitenleri
hakkıyla yorumlar ve ona göre adımlar atar. Burada Doğan Hoca bu konuyu
ayrıntılarıyla işlerken çok önemli noktaları bizlerle paylaşır. Bence dostlar,
kalemi elinize alıp bu tespitleri bir bir kenara yazma zamanı, haydi buyurun:
“Evlenme
olgunluğuna sahip bir insanın önce ‘olgun insan’ olması beklenir. ‘Olgun insan’
deyince ne anlamalıyız? Olgun insanın üç konuda sorumluluk bilinci gelişmiştir:
(1) Kendini tanıma (kendi öyküsünü bilme, inanç ve değerlerinin farkında olma, duygularının
farkında olması), (2) diğerini tanıma (olgun insan, kendini tanıdıkça ilişki
içine girdiği diğer insanı da tanımaya önem verir) ve (3) içinde bulunduğu
sistemi tanıma.
Olgun
insan, kendi gözüne hesap veren insandır. Hayatının en önemli tanığının kendisi
olduğunu bilir. İnanç ve değerleri akıl süzgecinden geçmiştir ve kendi
seçimiyle hayatına girmiştir. Hayatının öğrencisidir; deneyimlemeye,
gözlemlemeye, düşünmeye ve öğrenmeye açıktır. Kendi yaptığı seçimlerden
sorumluluk alır. Olgun insan duygularını tanır ve sevginin, saygının anlamını
bilir. Sevmek ile acımayı birbirine karıştırmaz. Hayran olmak ile sevmeyi ayırt
edebilecek olgunluğa erişmiştir. Sağlıklı karı-koca ilişkisi için gerçek
sevginin gerekliliğini anlamıştır. Gerçek sevgide insan insana ilişki temeldir.
Taraflardan birinin diğerine baskın olmaya çalışması söz konusu değildir. Tam
aksine, birbirlerini tamamlayacak şekilde eşittirler.
İletişim
olgunluğunun üç öğesi vardır: (1) İletişim kurmadaki niyetinin, amacının
farkında olmak ve o amacı nasıl ifade edeceğini bilmek (zihinsel olgunluk); (2)
söyleyeceklerini, iletişim kurduğun kişinin gözünden değerlendirerek
konuşabilmek (duygusal olgunluk); (3) o an içinde bulunulan sosyal ortamı
dikkate alarak nerede, kimlerle, ne zaman, nasıl konuşacağını bilmek (sosyal
olgunluk).”
Bu
maddelerden sonra yazarın üzerinde durduğu bir nokta da evlenme olgunluğudur. Burada
paranın, zamanın ve insan ilişkilerinin öneminin ve sorumluluğunun altını çizer
Doğan Hocamız ve şöyle bağlar sözünü: “Evlenmeyi düşündüğünüz kişinin üç konuda
sorumluluk bilinci geliştirmiş olmasını önemseyin: Para, zaman, insan
ilişkileri. Evlenme olgunluğu demek, bu üç konuda sınırlar ve sorumluluk
bilinci geliştirmiş olmak demektir.”
Evet
değerli kardeşlerim, aşk ve doğru ilişki üzerine kaleme almış olduğumuz bu
anlamlı yazımızın binlerce genç kardeşimize rehber olacağına gönülden
inanıyorum. Umarım aşkı gönülden yaşayanlara, evlilik sürecinde veya ilişki
hayatında doğru adımlar atmaya sevdalı kardeşlerimize güzel bir yol haritası
olur.
Son
sözümüz, yazar Hakan Mengüç’ün bir deyişi ile olacak: “Bir kadını mutlu etmek
istiyorsan dost gibi dertleş, baba gibi koru ve adam gibi sev!”