Aşk ve doğru ilişki üzerine (2)

Anlamanın ilk şartı kabuldür. Karşımızdakini olduğu hâliyle, parlak taraflarıyla ve karanlık taraflarıyla kabullenmekle başlar. Dinlemek, saygı duymak, sadece kendi isteklerimize odaklanmak değil, karşımızdakinin ihtiyaçlarını da duymak, gerçek anlamda tanımak, korumak kollamakla örülüdür anlayış.

Doğru ilişkiyi ne tesis eder?

GELELİM yazımızın ikinci kısmına… Burada sizlerle doğru ilişki üzerine bazı hassas durumları paylaşmış olacağız. Bu adımları paylaşırken, önemli birkaç ismin bu konular üzerinde yazmış olduğu kitaplara da yer vereceğiz.

Doğru ilişki üzerine birçok kitap okumuş olabiliriz ama bu alanın tecrübeli isimlerinden bu notları ayrıca bir kenara yazmanızda fayda var. Uzman psikolog Esra Ezmeci’nin “Kadınlar Sıcak, Erkekler Soğuk Sever” kitabı ile başlayalım. Ezmeci bu kitabında, kadın ve erkekler arasındaki farklılıklardan sağlam bir ilişkinin temellerine, ilişkilerdeki önemli noktalardan bağlı ilişkilerin sırlarına kadar birçok hususa yer vermiş. Şunu ifade etmeliyim ki canlar, yazarın bazı durumlardaki önemli tespitleri ve kıymetli önerileri gerçekten yerli yerinde. Farz-ı misal, kitabın ilk bölümlerinde erkeklerin ve kadınların en temel ihtiyaçlarını çok güzel özetliyor yazar: “Bir erkeğin en temel ihtiyaçları; ona ihtiyaç duyulması, saygı ve takdir gösterilmesi, doyurulmasıdır. Eğer saygı ve takdir görürse sever, ihtiyaç duyulduğunu bilirse âşık olur, doyurulursa sizi talep eder ve size bağlanır. Bir kadının en temek ihtiyaçları ise duygusal yakınlık, anlaşılmak ve açık iletişim kurmak, bağlılık ve adanmışlıktır.”

Kitabın ilerleyen bölümlerinde doğru ilişki üzerine önemli tespitlerde bulunur yazar. Bu noktada sağlam ve sağlıklı bir ilişkiyi inşâ edebilmek için belli başlı dayanaklarımızın olması gerektiğini ifade eder bizlere. Bunları ifade ederken de şu dokuz dayanağı bizlerle paylaşır:

“(1) İlişki, paylaşmaktır: Zamanınızı, emeğinizi, sevginizi, maddiyatı ve diğer şeylerin sınırlarını belirlemeye ve bunları ihtiyaçlarınıza göre yönetmeye gayret edin.

(2) İlişki rızadır. (3) İlişki güvendir. (4) İlişki dengedir: İlişkinin sağlıklı devam edebilmesi için bireyselliğin ve özgürlüğün korunması önemlidir. Kendi düzeninizi kurmalı ve buna olabildiğince sadık kalmalısınız. Çünkü ilişkide sağlıklı sınırların olması önemlidir. Bir tohum ancak yeterli alana sahip olabildiğince filizlenir; kökleri de, yaprakları da buna bağlı olarak rahatça gelişir. Siz köklerinizi derinleştirmek, yapraklarınızı, çiçeklerinizi olabildiğince geliştirmek için yeterince alan açabiliyor musunuz kendinize? İşleriniz, sosyalleşmeniz, hobileriniz, kendinize özenle hazırladığınız sofralar, bakımınız, kişisel gelişiminiz için yeterince vakit ayırıyor musunuz?

(5) İlişki, anlamak ve anlaşılmaktır: Anlamanın ilk şartı kabuldür. Karşımızdakini olduğu hâliyle, parlak taraflarıyla ve karanlık taraflarıyla kabullenmekle başlar. Dinlemek, saygı duymak, sadece kendi isteklerimize odaklanmak değil, karşımızdakinin ihtiyaçlarını da duymak, gerçek anlamda tanımak, korumak kollamakla örülüdür anlayış.

(6) İlişki destek olmaktır. (7) İlişki, cinsellik konusunda rahat hissettiğimiz alandır. (8) İlişki aidiyet ve bağ kurmaktır. (9) İlişki, eğlenebildiğimiz yerdir.”

Kitabın bazı bölümlerinde ilişkilerdeki altın orandan da bahseder yazar. Bu, aslında ilişkilerdeki dengenin korunması adına önemli bir tavsiyedir. Yazar bu altın oranı korumak için şu tavsiyede bulunur: “Kendi alanınızı koruyun, aşırı fedakârlık ve beklentiden uzaklaşın, alma-verme dengesini kurun, kendinize güvenin ve cesur olun ve vazgeçmeyi bilin.”

İlişkilerde talep edilir bireyler olmak için kitabın beşinci bölümünde şu anlamlı sözleri bizlerle paylaşır yazar: “Talep edilir olmak için kendini seven bir insan olarak görünmek önemlidir. Kendini seven bir insan, kendine değer veren insandır. Her şeyin farkında olan, yanlışlarını da söyleyebilen, hatalarıyla dalga geçebilen, kendinin iyi yönlerinin, rahatsız olabileceği durumların farkında olan ve ona net bir anlamda sınır çizebilen, neyin kendisini mutlu ettiğini, mutsuz etmediğini rahatça söyleyebilen insan, kendini seven insandır.’

Yazarın önemle üzerinde durduğu noktalardan biri de ilişkilerde çekici olma hususudur. Bu hususta da sekiz maddeyi bizlerle paylaşır. Aslında bu maddelerin her biri çok değerli. Hem beyefendilerin, hem de hanımefendilerin üzerinde uzun uzadıya durmaları gereken maddeler bunlar. Yazarı takdir ettiğim kısımlardan biri de bu alan oldu. Çünkü ilişkide çekici olurken kendimizi de geliştirmemize vesile olacak adımları bir bir bizimle paylaşmış durumda: “(1)Tarzınız olsun, (2) mesafeli ve az bulunur olun, (3) kendinizi geliştirin, (4) bir şeyde derinleşin, (5) mizah yeteneğinizi geliştirin, (6) empati yapın ve bu yönünüzü geliştirin, (7) hikâyeleriniz olsun, (8) konuşandan çok dinleyen insan olun.”

Yazarın üzerinde durduğu bir diğer konu da ilişkiler üzerindeki iletişim ağı. Bu konuda ilişkiler için iletişimin önemini aktarırken şunları iletir bize kitabında: “Sözcüklerin etkisini değil, davranışın etkisini kullanın. İletişimde sözcüklerin etkisi yüzde 7, beden dilinin etkisi yüzde 55 ve ses tonununki ise yüzde 38’dir. O zaman sözcüklerden ziyade değiştirmeniz gereken şey, beden diliniz ve ses tonunuzdur. Ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir. İletişimde beden dilini kullanmak, ses tonunuzu ayarlamak ve tatlı bir dil kullanmak, sözlerden daha etkilidir.”

Elbette yazar, bize bu konuda tavsiyelerde bulunurken iletişim alanında, ilişkilerde yapılan yanlışları da bize hatırlatıyor. Aslında bu hataları hepimiz bir bir yapıyoruz hayatımızda. Haklılık tartışmasından birbirimizi şikâyet etmeye, tavır yapmaktan eleştirinin dozunu kaçırmaya ve birçoğu… Gelin, bir de yazarın sıraladığı şekilde yakından inceleyelim: (1) Sık yapılan iletişim yanlışlarının ilki, haklılık tartışmasına girmektir. Haklılık tartışmasından çıkıp çözüm yoluna giden insan olmak lâzım. (2) İkinci mesele, şikâyet etmektir. (3) Üçüncü sorun, tavır yapmaktır. (4) Eleştiri iyidir ama dozunda… Eğer eleştirecekseniz, mutlaka yanında iyi bir şeyini de söylemek zorundasınız. (5) Olaylara sadece kendi açınızdan bakmanız, aşmanız gereken diğer meseledir. (6) Başka insanlarla kıyaslamak, yine sık düşülen kuyulardandır. (7) Birinin yüzüne devamlı geçmişte yaptığı hataları vurmak, ‘Sen zaten şöyleydin, böyleydin’ demek, geçmişi devamlı önüne sunmak, asla yapılmamalı. (8) Kaba, sert, kişiliğine hakaret eden sözler kullanmak çok büyük bir yanlıştır. (9) Diğer iletişim yanlışı, başka insanların yanında tartışmaktır.”


Evlenmeden önce

Evet, doğru ve sağlıklı ilişki üzerine bazı hassas konulara değindik. Bu konuda yazar Esra Ezmeci’nin eserinden ilham aldık. Akabinde değineceğimiz bir diğer kitabımız da Üstat Doğan Cüceloğlu’nun “Evlenmeden Önce” eseri olacak.

Eserine halk ozanı Âşık Mahmut Çelikgün’ün evlilikle ilgili çok anlamlı bir sözü ile başlar Doğan Cüceloğlu ve şöyle der: “İnsanları bu hayata bağlayan, aşk sazının bir telidir evlilik.”

Evet, bizi hayata bağlayan ve aşk yolunda koşturan tatlı bir birlikteliktir evlilik. Burada önemli olan nokta, bu yolda adımlar atarken benliklerden sıyrılıp “biz” olabilmektir aslında. Yazar bu kitabında sık sık okuyucularından gelen bazı mektupları bizlerle paylaşırken, bu “biz” duygusuna da önemle yer verir. Gelen mektuplardan birinde yer alan şu anlamlı söze de konu açılmışken yer verelim canlar: “Sen ve ben gafletini aşıp biz olanların rızkıdır aşk.”

Evlilik sürecince bazı duygu ve düşünceler farklı olsa da, dediğimiz gibi, “biz” duygusunu oluşturduktan sonra bunları zenginlik olarak görmek her alanda bizlere kolaylık sağlayacaktır. Burada ortak bir öyküye adım atmak, ortak bir hayat hikâyesini çıkarmak mutluluğu da beraberinde getirecektir. Nitekim Doğan Cüceloğlu da bunu şöyle ifade eder kitabında: “Evlilikte iki farklı öykü bir araya gelir. Bu iki öykü birbirinden bağımsız olarak yaşamaya devam mı edecek, yoksa ‘Bizim öykümüz’ dedikleri yeni bir öykü oluşturabilecekler mi?”

Bu kitabında, evlilik içerisindeki iletişim bağı hakkında önemli analizlerde bulunur Doğan Hoca. İçerisinde bulunduğumuz sosyal kimliklerden kendi iç dünyamızı yansıtan özümüze kadar birçok noktaya değinir. Bunların evlilik ilişkisi üzerindeki etkisini bir bir bizlerle paylaşır ve şunları dile getirir: “İletişim bağının içinde insanın iki doğası yer alır: Görünen sosyal kimliği, ancak kendisinin bildiği mahrem iç dünyası, özü… Ben ilkine ‘insanın yüz doğası’, ikincisine ‘can doğası’ diyeceğim. Sosyoekonomik kimlikleri temel alan yüz, toplumsal konumlandırmayı belirler. ‘Baba’, ‘anne’, ‘çocuk’, ‘nişanlı’, ‘öğretmen’, ‘muhasebeci’, ‘iş insanı’, ‘avukat’, ‘bekâr’, ‘sözlü’, ‘evli’, ‘dul’, ‘yetim’, ‘emekli’, birer sosyal kimliktir. İnsanın iç dünyasını temel alan can ise, insanın evrensel özünü belirler. Yunus Emre’nin, ‘Bir ben vardır bende benden içeri’ sözü, bu evrensel özü işaret eder. Evlilik ilişkisi içinde hem yüz, hem can devreye girer. Yüz girer; çünkü evlenen kişi sadece bir ‘birey erkek’ ya da ‘birey kadın’ ile değil, onun sosyoekonomik ilişkiler ağı ile de yani ailesi, sülalesi,  meslektaşları, yöresi, kültürü, mutfağı, folkloru ile de evlenir. Can girer; çünkü evlendiği kişi onun hayatının en önemli, en mahrem tanığı olur. Her kadının ve her erkeğin bir eşe, yaşamının en mahrem yönlerini bilen bir tanığa ihtiyacı vardır.”

Doğan Hoca’nın değindiği bir diğer husus da evlenmeden önce ailelerin ilişkiye bakış açılarının, geleceğe yönelik fikirlerin ve geçmişe ait yaşananların bir bir masaya yatırılması ve değerlendirilmesi üzerine olmuştur. Burada yazar, evlilik öncesi önemli uyarılarda bulunur ve tavsiyelerini bir bir bizlere sıralar. Gelin, hep beraber onlara göz atalım: “(1) Evlenmeden önce müstakbel eşinizin ailesini tanımak ve ailelerle ilişki konusunu onunla açık seçik konuşmak, ilişkinin geleceği açısından mutlaka yapılması gereken şeylerdir. (2) Kiminle evleneceğinize karar vermeden önce, kendinizin ve evleneceğiniz kişinin yetiştiği aile ve eğitim aldığı okul ortamını ‘korku ve değerler kültürü’ kavramları ışığında değerlendirebilmeniz önemli. Her birinizin çocukluğunun bu iki kültürden hangisinde geçtiğini bilirseniz, evliliğinizle ilgili daha isabetli kararlar verebilirsiniz. (3) Korku kültürü içinde yetişmiş biri, eğer karşısındaki çekindiği, kendinden güçlü biri değilse sürekli onun sözünü keser, onu konuşturmama, baskın çıkma eğilimi gösterir. Ancak bu şekilde kendini güçlü ve dolayısıyla güvende hisseder. Değerler kültürü içinde yetişmiş biri, yaşamın bir ekip işi olduğunu kabullenmiştir. Ailesini ve birlikte çalıştığı insanları yaşam ekibinin bir parçası olarak görür.”

Evlilikte diğer önemli hususlardan biri de belirli bir olgunluğa her iki tarafın da ulaşmış olmasıdır. Olgun insan kendisini ve sevdiğini tanır, çevresinde olup bitenleri hakkıyla yorumlar ve ona göre adımlar atar. Burada Doğan Hoca bu konuyu ayrıntılarıyla işlerken çok önemli noktaları bizlerle paylaşır. Bence dostlar, kalemi elinize alıp bu tespitleri bir bir kenara yazma zamanı, haydi buyurun:

“Evlenme olgunluğuna sahip bir insanın önce ‘olgun insan’ olması beklenir. ‘Olgun insan’ deyince ne anlamalıyız? Olgun insanın üç konuda sorumluluk bilinci gelişmiştir: (1) Kendini tanıma (kendi öyküsünü bilme, inanç ve değerlerinin farkında olma, duygularının farkında olması), (2) diğerini tanıma (olgun insan, kendini tanıdıkça ilişki içine girdiği diğer insanı da tanımaya önem verir) ve (3) içinde bulunduğu sistemi tanıma.

Olgun insan, kendi gözüne hesap veren insandır. Hayatının en önemli tanığının kendisi olduğunu bilir. İnanç ve değerleri akıl süzgecinden geçmiştir ve kendi seçimiyle hayatına girmiştir. Hayatının öğrencisidir; deneyimlemeye, gözlemlemeye, düşünmeye ve öğrenmeye açıktır. Kendi yaptığı seçimlerden sorumluluk alır. Olgun insan duygularını tanır ve sevginin, saygının anlamını bilir. Sevmek ile acımayı birbirine karıştırmaz. Hayran olmak ile sevmeyi ayırt edebilecek olgunluğa erişmiştir. Sağlıklı karı-koca ilişkisi için gerçek sevginin gerekliliğini anlamıştır. Gerçek sevgide insan insana ilişki temeldir. Taraflardan birinin diğerine baskın olmaya çalışması söz konusu değildir. Tam aksine, birbirlerini tamamlayacak şekilde eşittirler.

İletişim olgunluğunun üç öğesi vardır: (1) İletişim kurmadaki niyetinin, amacının farkında olmak ve o amacı nasıl ifade edeceğini bilmek (zihinsel olgunluk); (2) söyleyeceklerini, iletişim kurduğun kişinin gözünden değerlendirerek konuşabilmek (duygusal olgunluk); (3) o an içinde bulunulan sosyal ortamı dikkate alarak nerede, kimlerle, ne zaman, nasıl konuşacağını bilmek (sosyal olgunluk).”

Bu maddelerden sonra yazarın üzerinde durduğu bir nokta da evlenme olgunluğudur. Burada paranın, zamanın ve insan ilişkilerinin öneminin ve sorumluluğunun altını çizer Doğan Hocamız ve şöyle bağlar sözünü: “Evlenmeyi düşündüğünüz kişinin üç konuda sorumluluk bilinci geliştirmiş olmasını önemseyin: Para, zaman, insan ilişkileri. Evlenme olgunluğu demek, bu üç konuda sınırlar ve sorumluluk bilinci geliştirmiş olmak demektir.”

Evet değerli kardeşlerim, aşk ve doğru ilişki üzerine kaleme almış olduğumuz bu anlamlı yazımızın binlerce genç kardeşimize rehber olacağına gönülden inanıyorum. Umarım aşkı gönülden yaşayanlara, evlilik sürecinde veya ilişki hayatında doğru adımlar atmaya sevdalı kardeşlerimize güzel bir yol haritası olur.

Son sözümüz, yazar Hakan Mengüç’ün bir deyişi ile olacak: “Bir kadını mutlu etmek istiyorsan dost gibi dertleş, baba gibi koru ve adam gibi sev!”