Aşk ve doğru ilişki üzerine (1)

Hazreti Aişe, Peygamberimiz ile yeni evlenmiştir ve Eşinin onu sevip sevmediğini merak ediyordur. Aslında kendince sevgisini bilmek, anlamak istiyordur. Sonunda bir gün dayanamaz ve bunu Peygamber Efendimizle paylaşır…

“MEDENİYETİMİZİN Dili” (Sadettin Ökten) adlı eserde aşk üzerine yapılan bir incelemeye dair şu anlamlı ifadelere yer verilir:

“Aşk, Urduca bir kelimeden türemedir. Farsçaya öyle geçmiştir. Bir sarmaşığın ismidir ‘aşaka’. Hindistan’da, özellikle Güney Hindistan’da yaşar. Bu Valide-i Atik Camiî’nin avlusunda bir sürü asırlık ağaçlar var, oraya bir sarılsın o aşaka, üç sene sonra ağaç kalmaz. Öyle bir emiyor ki ağaç kuruyor, aşaka onun yerine kaim oluyor. İşte aşk, böyle bir şeydir. Sen yok olacaksın, maşuk var olacak…”

Yazar Hikmet Anıl Öztekin de “Eyvallah Seyyah” adlı eserinde benzer ifadelere yer vermiştir. Gelin, bir de onu dinleyelim canlar:

Aşk kelimesi Farsçada ‘sarmaşık’ anlamına gelir. Sarmaşıklar kuşattığı ağacın tüm besinine ortak olur. Gıdasını ağaçtan alır ve bir süre sonra sarıldığı ağacı kurutur, öldürür. Ağacın gücü hem kendini, hem sarmaşığı beslemeye yetmemiş ve canını almıştır. Bir ağaç sarmaşığı misafir edince gönlüne, o aşkla öleceğini kabul etmiştir. Ölünce canını sarmaşığa vereceğini bilir.”

Değerli dostlar, aşkı konuşacağımız bu yazımızda, önce onun derin mânâsına göz atmamız gerekiyordu. Aşk üzerine yazılan bu anlamlı kelâm, bu hakikatin özüne bir kez daha yakından bakmamıza vesile oluyor. Aşk uğruna sarmaşıklar misali gönüllerde yer almak istiyorsak, değer vermesini, candan sevmesini de bilmemiz gerekir.

Gelin, sizlerle cana ve aşka dair bir değerden bahsetmiş olalım: Eşine en değer veren kuş hangisidir, bilir misiniz canlar? Angut kuşu… Evet, ilginçtir ama bir angut bile olamayan bir sürü insan vardır hemen yanı başımızda. Angut aslında bir kuş türüdür ama bu kuş adeta sadakat ve sevginin de simgesidir. Göl, bataklık ve akarsu çevresinde yaşayan ve yaklaşık 10 yıl ömrü olan bu kuşun çok anlamlı bir özelliği bulunur ki bu kuş, eşi öldükten sonra asla başka bir kuşla çiftleşmez, hayatının sonuna kadar yanı başında yas tutar. Eşi öldüğünde, yanına o an başka bir yırtıcı hayvan veya insan dahi gelse, gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmaz, kendisinin ölümüne kadar onun başucunda bekler. Birçoğumuz bilmez bu güzel hakikati. Bu zamanda hangimizdedir acaba bu vefa? Bir kuş kadar olabilir miyiz, ne dersiniz?

Mecnun’un istidadı

Hakikatte aşkın yolundan bahsederken, bir de Mecnun kıssasından bir örnek vererek devam edeceğiz. Bu anlamlı kıssa, benim lisede okuma fırsatı bulduğum bir kitaptan alıntı yaptığım ve temiz bir beyaz kâğıda tek tek not alarak yazdığım bir kıssadır canlar.

Evvel zaman içinde iki mecnun varmış; ikisi de deli divane dolaşırmış virane çöllerde. Fakat bu iş bir süre sonra ahaliye tuhaf gelir olmuş. Leyla bir taneyse, Mecnun neden iki olsun ki? “Muhakkak birinin mecnunluğu sadece dildedir” diye düşünüvermişler. Bir süre sonra da ahali toplanmış ve kadıya başvurmuş bu işin çözülmesi için. “Peki” demiş kadı efendi, “İki mecnunu da çağırın yanıma”. Çağırmışlar, onlar da gelmiş. Önce biri girmiş huzura, kadı sormuş: “Sen Mecnun’sun, öyle mi?” “Öyle” demiş ilki. “Leyla için hemen feda eder misin kolunu?” diye sormuş kadı, “Tabiî!” demiş ilk Mecnun, “Ne demek, Leyla’ya canım feda!”.

“Tamam” demiş kadı, “Sen çık, öteki Mecnun gelsin”. Gelmiş ötekisi, durmuş huzura. Kadı efendi buna da sormuş: “Sen Mecnun’sun, öyle mi?” “Öyle” cevabını alınca eklemiş kadı: “Peki, hemen şimdi feda eder misin kolunu Leyla için?”

Bu soru üzerine ikinci Mecnun anîden derin bir sessizliğe bürünmüş, yüzüne bir hüzün çökmüş, gözlerine yaşlar birikmiş ve sessizce yutkunmuş, ölecek gibi olmuş. Ardından bir nefes almış sessizce, uzun uzun bakmış koluna ve nihayet söylemiş gönlünden geçenleri bir bir: “Kıymayın Leyla’mın, sevdamın koluna!”

Anlaşılmış hakikatte kimin Mecnun olduğu…

“Nasıl seviyorsun?”

Canlar, sevdiğini yüreğinde, gönlünde, tabiri caizse her bir zerresinde hissedenler her zaman farklıdırlar. Onların bakışları da, gülüşleri de, hüzünleri de, sevinçleri de aşktan haber getirir. Gelelim bir de aşkın yegâne temsilcisi Efendimizden (sav) güzel bir kıssaya; Hazreti Peygamberimiz ve Hazreti Aişe Annemiz arasında geçen bir kördüğüm kıssası bu…

Hazreti Aişe, Peygamberimiz ile yeni evlenmiştir ve Eşinin onu sevip sevmediğini merak ediyordur. Aslında kendince sevgisini bilmek, anlamak istiyordur. Sonunda bir gün dayanamaz ve bunu Peygamber Efendimizle paylaşır: “Ey Allah’ın Resulü, beni seviyor musun?” “Evet ya Aişe” der Peygamberimiz. Bu sefer yine sorar Hazreti Aişe: “Peki, beni nasıl seviyorsun?” Efendimiz bu sefer, “Kördüğüm gibi” buyurur.

Bu durumdan gönlü bahtiyar olan Hazreti Aişe, Efendimizi özlediği bazı anlarda bunu hatırlatır ve “Kördüğüm ne âlemde Ey Allah’ın Resulü?” diye sorar, Efendimiz (sav) de “İlk günkü gibi” diye cevap verirmiş. Rabbim bizlere de ilk günkü gibi seveceğimiz ve gönlümüze her daim yer vereceğimiz böyle aşklar nasip etsin.