
“MEDENİYETİMİZİN Dili” (Sadettin
Ökten) adlı eserde aşk üzerine yapılan bir incelemeye dair şu anlamlı ifadelere
yer verilir:
“Aşk,
Urduca bir kelimeden türemedir. Farsçaya öyle geçmiştir. Bir sarmaşığın ismidir
‘aşaka’. Hindistan’da, özellikle Güney Hindistan’da yaşar. Bu Valide-i Atik
Camiî’nin avlusunda bir sürü asırlık ağaçlar var, oraya bir sarılsın o aşaka,
üç sene sonra ağaç kalmaz. Öyle bir emiyor ki ağaç kuruyor, aşaka onun yerine
kaim oluyor. İşte aşk, böyle bir şeydir. Sen yok olacaksın, maşuk var olacak…”
Yazar
Hikmet Anıl Öztekin de “Eyvallah Seyyah” adlı eserinde benzer ifadelere yer
vermiştir. Gelin, bir de onu dinleyelim canlar:
“Aşk kelimesi Farsçada ‘sarmaşık’ anlamına gelir. Sarmaşıklar
kuşattığı ağacın tüm besinine ortak olur. Gıdasını ağaçtan alır ve bir süre
sonra sarıldığı ağacı kurutur, öldürür. Ağacın gücü hem kendini, hem sarmaşığı
beslemeye yetmemiş ve canını almıştır. Bir ağaç sarmaşığı misafir edince
gönlüne, o aşkla öleceğini kabul etmiştir. Ölünce canını sarmaşığa vereceğini
bilir.”
Değerli
dostlar, aşkı konuşacağımız bu yazımızda, önce onun derin mânâsına göz atmamız
gerekiyordu. Aşk üzerine yazılan bu anlamlı kelâm, bu hakikatin özüne bir kez
daha yakından bakmamıza vesile oluyor. Aşk uğruna sarmaşıklar misali gönüllerde
yer almak istiyorsak, değer vermesini, candan sevmesini de bilmemiz gerekir.
Gelin,
sizlerle cana ve aşka dair bir değerden bahsetmiş olalım: Eşine en değer veren
kuş hangisidir, bilir misiniz canlar? Angut kuşu… Evet, ilginçtir ama bir angut
bile olamayan bir sürü insan vardır hemen yanı başımızda. Angut aslında bir kuş
türüdür ama bu kuş adeta sadakat ve sevginin de simgesidir. Göl, bataklık ve
akarsu çevresinde yaşayan ve yaklaşık 10 yıl ömrü olan bu kuşun çok anlamlı bir
özelliği bulunur ki bu kuş, eşi öldükten sonra asla başka bir kuşla çiftleşmez,
hayatının sonuna kadar yanı başında yas tutar. Eşi öldüğünde, yanına o an başka
bir yırtıcı hayvan veya insan dahi gelse, gözlerini bir dakika bile eşinin
ölüsünün üstünden ayırmaz, kendisinin ölümüne kadar onun başucunda bekler.
Birçoğumuz bilmez bu güzel hakikati. Bu zamanda hangimizdedir acaba bu vefa?
Bir kuş kadar olabilir miyiz, ne dersiniz?
Mecnun’un
istidadı
Hakikatte
aşkın yolundan bahsederken, bir de Mecnun kıssasından bir örnek vererek devam
edeceğiz. Bu anlamlı kıssa, benim lisede okuma fırsatı bulduğum bir kitaptan
alıntı yaptığım ve temiz bir beyaz kâğıda tek tek not alarak yazdığım bir
kıssadır canlar.
Evvel
zaman içinde iki mecnun varmış; ikisi de deli divane dolaşırmış virane
çöllerde. Fakat bu iş bir süre sonra ahaliye tuhaf gelir olmuş. Leyla bir
taneyse, Mecnun neden iki olsun ki? “Muhakkak birinin mecnunluğu sadece
dildedir” diye düşünüvermişler. Bir süre sonra da ahali toplanmış ve kadıya
başvurmuş bu işin çözülmesi için. “Peki” demiş kadı efendi, “İki mecnunu da
çağırın yanıma”. Çağırmışlar, onlar da gelmiş. Önce biri girmiş huzura, kadı
sormuş: “Sen Mecnun’sun, öyle mi?” “Öyle” demiş ilki. “Leyla için hemen feda
eder misin kolunu?” diye sormuş kadı, “Tabiî!” demiş ilk Mecnun, “Ne demek,
Leyla’ya canım feda!”.
“Tamam”
demiş kadı, “Sen çık, öteki Mecnun gelsin”. Gelmiş ötekisi, durmuş huzura. Kadı
efendi buna da sormuş: “Sen Mecnun’sun, öyle mi?” “Öyle” cevabını alınca
eklemiş kadı: “Peki, hemen şimdi feda eder misin kolunu Leyla için?”
Bu
soru üzerine ikinci Mecnun anîden derin bir sessizliğe bürünmüş, yüzüne bir
hüzün çökmüş, gözlerine yaşlar birikmiş ve sessizce yutkunmuş, ölecek gibi
olmuş. Ardından bir nefes almış sessizce, uzun uzun bakmış koluna ve nihayet
söylemiş gönlünden geçenleri bir bir: “Kıymayın Leyla’mın, sevdamın koluna!”
Anlaşılmış
hakikatte kimin Mecnun olduğu…
“Nasıl
seviyorsun?”
Canlar,
sevdiğini yüreğinde, gönlünde, tabiri caizse her bir zerresinde hissedenler her
zaman farklıdırlar. Onların bakışları da, gülüşleri de, hüzünleri de,
sevinçleri de aşktan haber getirir. Gelelim bir
de aşkın yegâne temsilcisi Efendimizden (sav) güzel bir kıssaya; Hazreti
Peygamberimiz ve Hazreti Aişe Annemiz arasında geçen bir kördüğüm kıssası bu…
Hazreti Aişe, Peygamberimiz ile yeni
evlenmiştir ve Eşinin onu sevip sevmediğini merak ediyordur. Aslında kendince
sevgisini bilmek, anlamak istiyordur. Sonunda bir gün dayanamaz ve bunu
Peygamber Efendimizle paylaşır: “Ey Allah’ın
Resulü, beni seviyor musun?” “Evet ya
Aişe” der Peygamberimiz.
Bu sefer yine sorar Hazreti Aişe:
“Peki, beni nasıl seviyorsun?” Efendimiz bu sefer, “Kördüğüm gibi” buyurur.
Bu durumdan gönlü bahtiyar olan
Hazreti Aişe, Efendimizi özlediği bazı anlarda bunu hatırlatır ve “Kördüğüm ne
âlemde Ey Allah’ın Resulü?” diye sorar, Efendimiz (sav) de “İlk günkü gibi”
diye cevap verirmiş. Rabbim bizlere de ilk günkü gibi seveceğimiz ve gönlümüze
her daim yer vereceğimiz böyle aşklar nasip etsin.