YUFKA yüreklilik, bizim
toplumumuzda güzel bir karşılığa sahip olmanın yanında kolayca aldatılabilme
çizgisinden de uzak durulacak kadar dikkat edilmesi gereken bir olguya
sahiptir. Yufka yüreklilik daha çok dar çerçevede kalırken, işin takip edilmesi
ve menfaatin savunması geniş çerçeveye hâkim olmuştur.
Toplumda
daha çok bir sekteye uğrama, mağdur edilme gibi durumlarda yufka yüreklilik
geniş daireye müdahale eder. Son çeyrek asırdır yufka yürekliliğin bariz bir
şekilde görüldüğü yerlerin başında ise hayvan sevgisi gelmektedir.
Ölçü
sınırları çerçevesinde hayvanların sevilmesi, korunması ve beslenmesi itiraz
edilecek bir durum değildir. Burada dikkatlerden kaçan durum “yufka
yürekliliğin” insanlar için dar bir alanda yaşanılır oluşunun aksine daha çok
hayvanlara sarf ediliyor oluşu düşündürücüdür.
Yufka
yüreklilik, yanına bir kelime daha konursa aslında şefkat ile aynı terazide
sıklet kaldırır. Şefkat ve yufka yüreklilik, birlikte bir çift kanatlı uçuştur.
Şefkat ile yufka yürekliliğin merkezinde daha çok koruma özelliği yer alır. Şefkatin
bu koruma özelliği ise daha çok ebeveynlerin yavrularına karşı davranışları
olarak hâkim anlayışa bürünmüştür. Oysa toplumun genelini ilgilendiren bir konu
olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır.
Aklî,
ruhî, bedenî ve malî yetersizlik nedeniyle kişinin yükümlülüklerini yerine
getirememe hâli bir acizliktir. Mevcut şartlar altında elinden geleni yapıp
sonuca karışmamak doğru iken, hırsla hedefe sarılmanın aklî bir tarafı yoktur. Buradaki
durum ile yufka yürekliliğin dar çerçevede kalması ve şefkatin sadece
ebeveynler tarafından yavrular için kullanıldığı algısı hep aynı hatanın tekrar
edildiği görüşünü ortaya koyuyor.
Hayatın
her tarafını sarıp kucaklaması gereken bir kavramlar bütünü olması gerektiği
ortaya konulduğunda ise hayatın hem tatlı, hem ekşi yanlarının birlikte kucaklanması
gerektiği de bir gerçektir. Bu minvâlde gidildiğinde şefkatin yeterli olduğu
görülürken aşırı sevgi anlamındaki aşk daha fazla öne çıkmaya başlıyor.
Aşkın
daha çok aklî, ruhî, bedenî ve malî yetersizlik hâllerinde ortaya çıkması
ilginç bir yola işaret ediyor. Bu noktaya aşkın iki yüzü görünüyor. Birincisi
acizlik ve menfaat eksenli bir aşk -ki buna beşerî aşk denildiği
bilinmektedir-, diğeri ise tam olarak kişinin bulunduğu aklî, ruhî, bedenî ve
malî yetersizlik hâllerinden kurtuluşuna uzanan yüce bir eldir.
Aşkın
ikinci yüzü, şefkatin doğru yaşandığı toplumlarda yufka yüreklilik, şefkat ve merhamete
daha yakındır. Beşerî aşkta maşukların yüzde doksan beşinin maşukundan şikâyetçi
oluşu, yufka yürekliliğin dar çerçevede kalması, şefkatin yavrular ile
sınırlandırılmış olması ve merhametin azaldığı menfaat eksenli yaşantılarda
görüldüğü tarafta yer almaktadır.
Toplumun
önünde tutulan oluşumlara bakıldığında, basın, sosyal medya ve iletişim
araçlarında çok fazla bir şekilde menfaat, beşerî aşk ve maddiyatın öne
çıkarılması asla tesadüf değildir. Çünkü normal şartlar altında yufka
yüreklilik, şefkat ve aşk, kişinin yetersiz kaldığı hâllerde suiistimal
edilmesini değil, uzatılan yüce bir eli tutmayı göstermektedir.
Belli
bir ideoloji, kast ve çıkar odaklı felsefik düşünceler işte bu uzanan yüce el
ipini kesmeyi hedef almıştır. Bunu yaparken sosyal medya, ekonomik rahatlık ve toplumun
gözüne sokulan sahneler ise tamamen art niyetli fikir akımlarının durmak bilmeyen
çalışmasıdır. En azından beşerî aşkın bir sarmaşık gibi kuşatılan ağacın
suyunun emilip kurutulması ve intihara kadar gidebilen anlamsız tutkunun
körüklenmesi toplumun yararına değildir.
Yufka
yüreklilik, şefkat ve merhamet daha çok “rahmet” kelimesiyle taçlandırılır. Zira
“rahmet” merhamet etmeyi, sevmeyi, şefkati, korumayı ve lütufta bulunmayı
birlikte karşılar. Rahmet daha çok insanlara nispet edilmiştir.
Evrene
ya da en azından sadece dünyaya bakıldığında sayılamayacak kadar çok olan İlâhî
nimetin hepsi aynı İlâhî rahmetin kapsamı içinde yer almaktadır. İşte bu İlâhî
rahmetin kapıları sonuna kadar aklî, ruhî, bedenî ve malî yetersizlik hâllerinde
bulunan kişilere de açık olduğu asla unutulmamalıdır. Rızık, yağmur ve maddî
nimetlerin tamamı da İlâhî rahmetin çerçevesi içinde yer alır.
Böylesi
İlâhî rahmetin, yavrusunu kaybeden bir annenin çocuğunu aramaya koyulduğu
esnadaki merhametinden çok daha fazla olduğu düşünüldüğünde, “âlemlere rahmet
olarak gönderilen” Kılavuzun takip edilmesi en akıllıca iştir.
Maddî
anlamda yağmur ve asr’ın buraya bakan yüzü bir ise, sonsuzluğa bakan yüzü
doksan dokuzdur. Sebep-sonuç ilişkili, deterministik, deist ve ateist gibi görüşlerin
tamamı işte bu yüzde 1’lik kısma girmektedir. Ne gariptir ki, bunların sesi çok
çıkıyor. Ne de olsa boş teneke çok ses çıkarır.
İnsan
diğer canlılardan farklı olduğu için lisan itibariyle konuşmaya muhtaç bir
varlıktır. Bunun ekseninde ise sohbet ve muhabbet vardır. Bunun dengesini
ayarlayan ölçü ise İlâhî rahmettir. Zira İlâhî rahmet ile İlâhî muhabbet
arasında anlam yakınlığı vardır. İçerisinde İlâhî rahmetin geçmediği sohbet,
konuşma, muhabbet ya boştur, ya gıybettir ya da gündelik malayani işlerden
öteye geçemez. Gurur, kibir, böbürlenme, israf ve şımarıklık içerikli
sohbetlerin hiçbirinin topluma yararı yoktur.
Netice
olarak, yufka yüreklilik geniş çerçeveye hâkim olmalı, şefkatse toplumun
genelini ilgilendiren bir konuya dönüşmeli ve merhamet duygusu arttırılmalıdır.
Daha çok inananlara nispet edilen rahmetin sevgi, saygı, lütuf, şefkat, koruma,
yufka yüreklilik ve merhameti kuşattığı unutulmadan, İlâhî rahmetten ümit
kesilmemelidir.