BU hafta Almanya’dan bir arkadaşımla telefonda görüştüm.
Bana birkaç video göndererek Covid-19 pandemi tedbirleri hakkında oradaki uygulamalardan
bahsetti. Okulların Noel tatili sebebiyle yeni tatile girdiğini, kalabalık
yerler dışında maske zorunluluğu olmadığını, diğer yandan da cadde ve
sokaklarda insanların neredeyse normal hayatına devam ettiklerini anlattı.
Türkiye’de yayınlanan haberleri de takip ettiğini ve Avrupa ya da Almanya’daki
kısıtlamalar hakkındaki uygulamalara dair yazılıp anlatılanların çok abartılı
olduğunu ifade etti.
Onun görüşüne göre, Almanya başta olmak üzere Avrupa
ülkeleri salgın hakkında başka ülkeleri tedbirlere teşvik etmek ve baskılamak
için kendilerinin de yoğun tedbirler uyguladıkları yönünde bir algı
ürettiklerini ama uygulamada kesinlikle hayatı zorlaştıracak, durduracak ya da
insanları ceza gibi yaptırımlarla zora sokacak katılıkta bir adım atmadığını
ifade etti. En önemli uygulama farkı olarak da okulların henüz kapandığını ve
bu haftaya kadar normal eğitime devam edilmesini gösterdi.
Diğer yandan BioNTech CEO’su Uğur Şahin’in bu
hafta yayınlanan bir mülâkatında firma çalışanlarının prensip olarak denek
olamayacağını ve aşı yaptırmadığını söylemesi çok ilginç bir açıklamaydı. Alman
muhabirin, “Aşıyı bulmanıza rağmen ben, neden yasal olarak aşı yaptırmaya
izniniz olmadığını anlamıyorum” sorusuna, aşıyı alması gereken öncelikli
risk gruplarının olduğu yönünde cevap veren Şahin, Alman yasaları çerçevesinde
şirket çalışanlarının aşı denemelerinde yer almasına izin verilmediğini kaydetti.
Tabiî bu açıklamayla Uğur Şahin yasalara saygılı
olduğunu ya da Alman Devleti’nin belirlediği aşı prosedürüne kendilerinin de tâbi
olmalarını anlatmaya çalıştığı düşünülebilir.
Diğer yandan da, Almanya’da yaşayan arkadaşımın
kısıtlamaların nasıl uygulandığına dair açıklamaları ile Uğur Şahin’in
ifadeleri, aşının Almanya’nın kendisinin uygulama için değil de ticârî olarak
küresel pazarda etkili olmak için bir araç olarak gördüğü duygusunu
güçlendiriyor. Açıkçası, aşıyı bulan bir firma yetkilisi ve bilim insanının
kendisinin aşı olmadığını, olmayacağını açıklaması her ne kadar dürüst bir
yaklaşımmış gibi görünse de şüpheli bir duygu yaratıyor. Sanki kendi
ürettiği aşıya güvenmiyor, aşı olmak için tereddüt ediyor gibi bir düşünceye
kapılmamak elde değil.
Diğer yandan, aslında Covid-19 virüsünden kendini korumak
için kendi bulduğu aşıyı kendisinde de uygulamış olmasına rağmen bunu
Alman Devleti’nin belirlediği prosedürlere göre yapamayacağı için açıklayamıyor
olabilir. Eğer böyleyse, “Aşı yaptırdı ama dürüstçe açıklayamıyor” diye
düşünebiliriz. Bu durumda da yalan söylüyor olmalı. Yani Uğur Şahin’in kendi
ürettiği aşıyı kullanmamış olması bana göre son derece düşündürücü ve güven
sarsıcı.
Gerçekten aşı geliştirme süreçlerinde kullanmadıysa ve
Almanya’nın belirlediği kurallara göre aşı yaptıramıyorsa, bu çok ironik
bir durum. Düşünsenize, dünyanın beklediği aşıyı bulmuşsunuz, gerekli lisans,
izin ve ruhsatlar tamamlanmış, bir koruyucu ürün olarak tescillenmiş, tüm dünya
bunu konuşuyor ve etki oranı hakkında güven verici açıklamalar yaparak
ülkelerin almasını, insanların kullanmasını istiyorsunuz, milyonlarca doz
üretip satıyorsunuz ama kendiniz kullanamıyor ya da kullanmıyorsunuz…
Zaten Covid-19 virüsü hakkında bu kadar şaibe varken,
aşı geliştirme yöntemi, yan etkileri ve güvenilirlikleri bu kadar
tartışmalıyken, Almanya’nın en etkili aşıyı geliştiren ülkelerin başında yer
almasına rağmen hem tedbirler konusunda iddia edildiğinden daha esnek
uygulamalar yapması, hem de aşıyı bulan firma yetkilisinin bu aşıyı yaptırmıyor
olması çok düşündürücü!
Türkiye’nin dünya genelinde salgınla mücadele,
tedbirler konusundaki ciddiyet ve kararlılığını göstermiş olmasına rağmen
Avrupalıların bize karşı seyahat ve turizm engelleri çıkarmaları, “Türkiye vaka
sayılarını gizliyor” diye baskı kurmaya çalışmaları da ayrı bir senaryo.
Velhasıl, 2020 yılının kayıp yıl olarak kayda geçtiği
bir tecrübeden sonra İngiltere’de olduğu söylenen mutasyon haberleri üzerinden
yeni bir korku propagandasının başlamış olması da ayrıca düşündürücü bir
durum.
Devletimizin aldığı tedbirlerin başarıya ulaşması ve
bunca ekonomik mâliyetin maksada ulaşması için normale dönülecek ve
korkuların azalacağı yarınların yakın olması gerekiyor. Aksi hâlde sosyal ve
ekonomik sonuçların telâfi edilmesi, virüse karşı mücadele edilmesinden daha
zorlu olabilir. Bu çerçevede küresel ilâç sektörünün sömürü aracına dönüşen
veya ülkeleri teslim almak için yeni bir yöntem hâline dönüşen Covid-19
salgınından çok önemli tehditlerle karşı karşıya kalacağız.
2021 yılının yerli aşı ya da kendimize has
uygulamalarla hızlıca normalleşmesinin başarılacağı bir yıl olmasını; Türkiye’de
esnafın en kısa zamanda geçim kaygısını geride bırakabileceği, özellikle de
hizmet sektörünün yeniden nefes alabileceği günlerin yakın olmasını diliyorum.