Asırlık kılavuzdan yararlanamamak

İmanî melekeleri, ibadetlerin bize kazandıracağı güzel ahlâkı anlamamış olmamız demektir yaşananlar. Duâ ve sabır ile bekleyenleri hak ettikleri şekilde ayırarak ifade etmek zorundayız, Müslüman nezâketinden uzak tavırlar, aylarca organize şekilde süreci takip eden, önlemleri büyük ölçüde alan yetkililerin ve sağlık çalışanlarının, emniyet güçlerinin emeklerini hiçe saymaktır en hafif ifadeyle.

CORONA ile yatıyor, enfekte olmuş insan sayısı ve kaç kişinin kaybedildiğine dair bilgilerle kalkıyoruz. Haber dinlemek gibi bir alışkanlığı olmayan genç kuşağın bile televizyonu bu amaçla kullanmalarının ilkini yaşıyoruz.

Sevdiklerinden uzakta, tek başına nefes alma çabası vereceğini düşünmek insanı korkutuyor gayet doğal olarak. En çok da sevdiklerimiz için, büyüklerimiz için taşıyıcı olma ihtimâlinden ürkerek, açıklanan tedbirlere uymaya çalışıyoruz.

Mecburen, işe gelip giderken toplu taşımadan iş ortamına kadar çoğumuzun iradî bir şekilde sürdürmeye çalıştığı rutin tedbirlerin içinde, genel görüntüyü tamamen bozan manzaralar da görebiliyorsunuz.

Bakıyorsunuz, siz yurtdışına çıkmamış, çıkan hiç kimseye temas kurmamışken, gösterdiğiniz çaba bizzat yurtdışından gelenler tarafından uygulanmıyor, yayılma riski hafife alınıyor... 14 günlük kuluçka süresinin 37 güne kadar çıkabildiği açıklanmışken, yurda giren umre yolcularından yahut Avrupa’dan gelen yurttaşlarımızdan öğrenci yurtlarında karantinaya alınmalarına tepki geliyor.

Hem onun, hem sevdiklerinin de olduğu toplumu korumak için gece gündüz çalışan polise, sağlık ekiplerine hakaret edebiliyor, ayrıcalıklı sıfatlarını kullanmaya çalışabiliyorlar…

Müslümanlık bu değildir hacılar! İnsanî olmayan hiçbir şey, İslâmî değildir, artık bunu anlamamız gerekiyor.

Birkaç vecîbeyi yerine getiriyor olmamız da “İnandık, iman ettik” deyişimizin sağlaması değildir. Evet, inandık ve iman ettik ki hayatın sahibi, Hayy olan Allah’tır. Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz… Ecelin takdirini de, sebeplerin ne mânâya geldiğini de bize en net anlatan, inandığımız hakikattir.

Umre gibi bizim hiç de turistik bakmadığımız bir seyahati, Kâbe’nin ve Mescid-i Nebevî’nin havasını solumak ve enerjisini hissetmek için gitmeye can attığımız bir dinî vecîbeyi bu şartlar altında yerine getiren insanlardan edep, ahlâk ve tevekkül bekliyorsunuz, bir polisin yüzüne tükürülmesini yahut karantinadan kaynaklanan can sıkıntısı ile edilen bedduâları değil!

Toplumsal her olayda duruşu ve gerekli açıklamaların yanında gösterdikleri hassasiyetle takdir toplayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, bu kez, dünyada yayılma hızı olayın en başında yüksek olan salgında umre ziyaretlerinin ertelenmesi kararındaki gecikmeyi anlamış değilim. Peygamber tavsiyelerinin ve rehberliğinin en üst düzeyde anlatıldığı, örneklendirilmeye çalışıldığı bir kurum, bu tedbirleri neden en başında uygulamadı, merak ediyorum.

“İnsanlar, denenip sınanmadan, sadece ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” âyeti, yaşanan her toplumsal krizde yahut kendi ömür serüvenimizde bir ışık, ayırt edici bir test.

Oysa bu dinin Yüce Peygamberi demiyor muydu, “bir yerde hastalık ortaya çıktığında oradan çıkılmamasını, oraya girilmemesini”? 14’üncü asırdan bugünün tıbbının ulaştığı sonucu bildiren Sevgiliye salât ve selâm olsun!

İmanî melekeleri, ibadetlerin bize kazandıracağı güzel ahlâkı anlamamış olmamız demektir yaşananlar. Duâ ve sabır ile bekleyenleri hak ettikleri şekilde ayırarak ifade etmek zorundayız, Müslüman nezâketinden uzak tavırlar, aylarca organize şekilde süreci takip eden, önlemleri büyük ölçüde alan yetkililerin ve sağlık çalışanlarının, emniyet güçlerinin emeklerini hiçe saymaktır en hafif ifadeyle.

Bu zorlu günler geçecek ve biz bugün en az hasarla atlatmak için yapılanları, gösterilen çabayı unutmayacağız. Bakan Koca liderliğinde gerçekleştirilen sağduyulu yaklaşımı da…

Virüs ekseninde konuşulan komplo senaryolarını, ABD ve Avrupa’nın dünya insanını düşünmekten çok, salgının pik döneminde bile gösterdikleri ırkçı yaklaşımları unutmadan bize ve dünyaya yapılanı görmek, kimin neyi kazandığını anlamak için Mayıs ve Haziran sonundaki manzaraya dikkatle bakacağız.