
UZUN zamandır dünyada aşılılar
ile aşısızların mücadelesi sürüp gidiyor.
Uzun
süre daha sürüp gideceği ise ortada.
Her
şey aşılar ve aşılılar lehine; aşısızlar üzerinde ciddî bir baskı oluşmuş
durumda.
Aşı
olmayanlar ne hikmetse vatan haini olarak görülüyor, neredeyse her yerden
uzaklaştırılmaya çalışılıyorlar. Hani telef edilseler kimsenin sesi çıkmayacak,
“Oh, kurtulduk” denilecek.
Kurgu,
aşılıları aşısızlardan koruma üzerine kurulmuş durumda. Hiç kimse aşısızları
aşılılardan korumayı düşünmüyor. Öyle bir hakları olduğuna dahi inanan yok. Hatta
bunu kimse düşünmek dahi istemiyor. Bence bu çok garip bir durum.
Aşı
yaptırmayan insanların yanında saygı duyulan bir insan, etraftan duyulacağını
bile bile aşısızları “aptallıkla” itham edebiliyor. Enteresan bir durum!
Hayatında
doğru dürüst bir konuda araştırma yapma ihtiyacı hissetmeyen, aşılar konusunda
zaten hiçbir araştırma ve incelemesi olmayan insanlar, pervasızca, kendilerini
bu konuda yetkili birer şahsiyet olarak görüp aşısızlara acınacak insanlar gibi
bakabiliyorlar.
Aşılı
olanlar hep bu kadar insan aşı olmuşken ve bütün sağlık çalışanları da aşıyı
tavsiye ederken nasıl olup da aşı olmak istenilmemesini anlayamıyor, anlamak
istemiyorlar. Aşı olmayanlara köyün delisi muamelesi yapmayı kendileri için hak
ve görev olarak görüyorlar.
Bundan
birkaç ay önce İstanbul’da yapılan ve Abdurrahman Dilipak’ın da katıldığı aşı
karşıtı toplantıyı bizim cenahtan hiçbir medya organı, toplantının haber değeri
yokmuş gibi görmedi, görmek istemedi. Benim de takip ettiğim medya kuruluşları,
bir sütun olsun haber yapma ihtiyacı dahi hissetmediler ve yokmuş gibi
davranmayı tercih ettiler. Peki, yokmuş gibi davranınca bir şeyler yok mu oluyor?
Ne
hikmetse hemen hemen her aşılı insan, denk geldiği aşısız insanı ikna etmek
için kendisini yetkili ve sorumlu görüyor. Bu sorumluluğu nereden ve kimden
aldıkları ise meçhul. Doğru olan, her zaman çoğunluğun yaptığı mıdır? Zorunlu
tutulmasa veya bunun abartıldığı kadar büyük bir olay olmadığı yahut asıl
amacın insanları herhangi bir virüsten korumak olmadığı ilân edilse, o zaman kendilerini
bu görevde haklı olarak görecekler mi acaba?
Aslında
“komplo teorisi” dedikleri şeylerin insanlara karşı gerçekleri gizlemek veya
farkındalık olmamasını sağlamak için farklı yansıtılabileceğini düşünemiyorlar
mı?
Hayatımın
hiçbir safhasında böyle garip bir durumla karşılaşmamıştım. Peki, anlamaya
çalışmak bu kadar mı zor? Afrika’da aşı karşıtı bir devlet başkanını öldürdüler,
hiç kimsenin umurunda olmadı. Aşısız olan kimsenin yaşama, eğitim görme, sağlık
yardımı alma veya bir toplantıya katılma hakkı olduğuna inanmıyorlar. Normal
bir insanın sahip olduğu haklara ancak aşı olduklarında sahip olabileceklerini
düşünüyorlar. Sağcısı da böyle düşünüyor, solcusu da; ilericisi de böyle
düşünüyor, muhafazakârı da. Profesörü de böyle düşünüyor, çobanı da. Bütün partilerin
kahir ekseriyeti böyle...
Aşısızlara
ise doğal olarak yaşayacak bir alan kalmıyor. Ekmek alma hakkı dahi yok neredeyse!
Bir de maske takmıyorsanız, hepten yandınız.
Ancak
kimsenin teklif etmediği ya da benim şimdiye kadar duymadığım bir şeyi ben
teklif etmiş ve literatüre sokmuş olayım: Meselâ aşısızlara bunca üniversiteden
biri neden tahsis edilmez? Neden aşı olmayanlar, olmak istemeyenler için ayrı
bir sinema, ayrı bir tiyatro tahsis etme ihtiyacı hissedilmez? Neden bu kadar
belediye otobüsü varken bazı otobüsler aşı olmayanlara hizmet vermez, vermeyi
düşünmez? Neden ulaşımda, raylı sistemlerde herhangi bir vagon, aşı olmak
istemeyenlere tahsis edilmez? Veya otobüs firmaları neden böyle bir hizmet
vermezler?
Bir
ilden başka bir ile gitmek istediğinizde ya aşı olacaksınız ya da her zaman PCR
testi vereceksiniz. Verdiğiniz test ne yazık ki 48 saat geçerli. Yurt dışına
gidişlerde 72 saat… Ne yazık ki sağlıkçıların büyük bir kısmı, PCR testi verdiğiniz
saatin mi, sonucun çıktığı saatin mi esas alınması gerektiğini bilmiyor.
Bir
ilden başka bir ile cenaze veya düğün için gidip de orada 48 saatten fazla
kalır ve toplu taşıma araçları ile yolculuk yapmak isterseniz, gittiğiniz yerde
kalabilir ve dönemeyebilirsiniz.
Neden
sendikalar, sivil toplum kuruluşları teklif ettiğimiz türde bir girişimde
bulunmazlar? İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bu konuda ne düşünüyor? Bu
insanların böyle hakları mı yok acaba? Yoksa aşılılarla eşit mi değiller?
Eskiden
Zencilere reva görülen şeyler şimdi aşısızlara reva görülüyor.
Amerika’da
yerlilere reva görülmeyen yaşama hakkı, şimdilerde aşısızlara uygulanıyor. “İnsanların
eğitim hakları ellerinden alınıyor” denince kükreyenler, “Ama aşıları yok” denince
sus pus oluyorlar. Önceden “Başörtülüleri toplu taşıma araçlarına almıyorlar”
deyince mangalda kül bırakmayanlar, “Aşı ya da PCR niye yok?” diyebiliyorlar.
Eskiden
başı örtülü veya sakalı olduğu için memuriyetten atılanlar bile “Aşı olun”
diyebiliyorlar.
Eskiye
oranla hayatımıza giren teknolojiyle birlikte algımızı yönetebildikleri için
bunun bir adaletsizlik ya da yukarıda saydıklarımın bir benzeri olduğunu düşünemez
olduk. Öyle bir durumun içerisindeyiz ki, eskiden insan hakları başlığında başörtüsü
takmak ya da ten rengi farklılığı gibi konuları konuşurken, şimdi aşısızların
aşılıların haklarını kısıtladığını konuşur olduk. Ne büyük ironi ama!
Çocuklarımız
ya okullarını bırakmak ya da aşı olmak arasında aylarca çaresiz kaldılar. Kimi
aşı oldu, kimi okulunu askıya aldı. Bir hafta boyunca aşı olmamak için
ağlayanını biliyorum. Bu bir zulüm değil de nedir?
Uzun
bir süre daha bu ve benzeri garipliklerle birlikte yaşayacağız anlaşılan.
Rabbim sonumuzu hayretsin…