Aşılılar ve aşısızlar

Meselâ aşısızlara bunca üniversiteden biri neden tahsis edilmez? Neden aşı olmayanlar, olmak istemeyenler için ayrı bir sinema, ayrı bir tiyatro tahsis etme ihtiyacı hissedilmez? Neden bu kadar belediye otobüsü varken bazı otobüsler aşı olmayanlara hizmet vermez, vermeyi düşünmez? Neden ulaşımda, raylı sistemlerde herhangi bir vagon, aşı olmak istemeyenlere tahsis edilmez? Veya otobüs firmaları neden böyle bir hizmet vermezler?

UZUN zamandır dünyada aşılılar ile aşısızların mücadelesi sürüp gidiyor.

Uzun süre daha sürüp gideceği ise ortada.

Her şey aşılar ve aşılılar lehine; aşısızlar üzerinde ciddî bir baskı oluşmuş durumda.

Aşı olmayanlar ne hikmetse vatan haini olarak görülüyor, neredeyse her yerden uzaklaştırılmaya çalışılıyorlar. Hani telef edilseler kimsenin sesi çıkmayacak, “Oh, kurtulduk” denilecek.

Kurgu, aşılıları aşısızlardan koruma üzerine kurulmuş durumda. Hiç kimse aşısızları aşılılardan korumayı düşünmüyor. Öyle bir hakları olduğuna dahi inanan yok. Hatta bunu kimse düşünmek dahi istemiyor. Bence bu çok garip bir durum.

Aşı yaptırmayan insanların yanında saygı duyulan bir insan, etraftan duyulacağını bile bile aşısızları “aptallıkla” itham edebiliyor. Enteresan bir durum!

Hayatında doğru dürüst bir konuda araştırma yapma ihtiyacı hissetmeyen, aşılar konusunda zaten hiçbir araştırma ve incelemesi olmayan insanlar, pervasızca, kendilerini bu konuda yetkili birer şahsiyet olarak görüp aşısızlara acınacak insanlar gibi bakabiliyorlar.

Aşılı olanlar hep bu kadar insan aşı olmuşken ve bütün sağlık çalışanları da aşıyı tavsiye ederken nasıl olup da aşı olmak istenilmemesini anlayamıyor, anlamak istemiyorlar. Aşı olmayanlara köyün delisi muamelesi yapmayı kendileri için hak ve görev olarak görüyorlar.

Bundan birkaç ay önce İstanbul’da yapılan ve Abdurrahman Dilipak’ın da katıldığı aşı karşıtı toplantıyı bizim cenahtan hiçbir medya organı, toplantının haber değeri yokmuş gibi görmedi, görmek istemedi. Benim de takip ettiğim medya kuruluşları, bir sütun olsun haber yapma ihtiyacı dahi hissetmediler ve yokmuş gibi davranmayı tercih ettiler. Peki, yokmuş gibi davranınca bir şeyler yok mu oluyor?

Ne hikmetse hemen hemen her aşılı insan, denk geldiği aşısız insanı ikna etmek için kendisini yetkili ve sorumlu görüyor. Bu sorumluluğu nereden ve kimden aldıkları ise meçhul. Doğru olan, her zaman çoğunluğun yaptığı mıdır? Zorunlu tutulmasa veya bunun abartıldığı kadar büyük bir olay olmadığı yahut asıl amacın insanları herhangi bir virüsten korumak olmadığı ilân edilse, o zaman kendilerini bu görevde haklı olarak görecekler mi acaba?

Aslında “komplo teorisi” dedikleri şeylerin insanlara karşı gerçekleri gizlemek veya farkındalık olmamasını sağlamak için farklı yansıtılabileceğini düşünemiyorlar mı?

Hayatımın hiçbir safhasında böyle garip bir durumla karşılaşmamıştım. Peki, anlamaya çalışmak bu kadar mı zor? Afrika’da aşı karşıtı bir devlet başkanını öldürdüler, hiç kimsenin umurunda olmadı. Aşısız olan kimsenin yaşama, eğitim görme, sağlık yardımı alma veya bir toplantıya katılma hakkı olduğuna inanmıyorlar. Normal bir insanın sahip olduğu haklara ancak aşı olduklarında sahip olabileceklerini düşünüyorlar. Sağcısı da böyle düşünüyor, solcusu da; ilericisi de böyle düşünüyor, muhafazakârı da. Profesörü de böyle düşünüyor, çobanı da. Bütün partilerin kahir ekseriyeti böyle...

Aşısızlara ise doğal olarak yaşayacak bir alan kalmıyor. Ekmek alma hakkı dahi yok neredeyse! Bir de maske takmıyorsanız, hepten yandınız.

Ancak kimsenin teklif etmediği ya da benim şimdiye kadar duymadığım bir şeyi ben teklif etmiş ve literatüre sokmuş olayım: Meselâ aşısızlara bunca üniversiteden biri neden tahsis edilmez? Neden aşı olmayanlar, olmak istemeyenler için ayrı bir sinema, ayrı bir tiyatro tahsis etme ihtiyacı hissedilmez? Neden bu kadar belediye otobüsü varken bazı otobüsler aşı olmayanlara hizmet vermez, vermeyi düşünmez? Neden ulaşımda, raylı sistemlerde herhangi bir vagon, aşı olmak istemeyenlere tahsis edilmez? Veya otobüs firmaları neden böyle bir hizmet vermezler?

Bir ilden başka bir ile gitmek istediğinizde ya aşı olacaksınız ya da her zaman PCR testi vereceksiniz. Verdiğiniz test ne yazık ki 48 saat geçerli. Yurt dışına gidişlerde 72 saat… Ne yazık ki sağlıkçıların büyük bir kısmı, PCR testi verdiğiniz saatin mi, sonucun çıktığı saatin mi esas alınması gerektiğini bilmiyor.

Bir ilden başka bir ile cenaze veya düğün için gidip de orada 48 saatten fazla kalır ve toplu taşıma araçları ile yolculuk yapmak isterseniz, gittiğiniz yerde kalabilir ve dönemeyebilirsiniz.

Neden sendikalar, sivil toplum kuruluşları teklif ettiğimiz türde bir girişimde bulunmazlar? İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bu konuda ne düşünüyor? Bu insanların böyle hakları mı yok acaba? Yoksa aşılılarla eşit mi değiller?

Eskiden Zencilere reva görülen şeyler şimdi aşısızlara reva görülüyor.

Amerika’da yerlilere reva görülmeyen yaşama hakkı, şimdilerde aşısızlara uygulanıyor. “İnsanların eğitim hakları ellerinden alınıyor” denince kükreyenler, “Ama aşıları yok” denince sus pus oluyorlar. Önceden “Başörtülüleri toplu taşıma araçlarına almıyorlar” deyince mangalda kül bırakmayanlar, “Aşı ya da PCR niye yok?” diyebiliyorlar.

Eskiden başı örtülü veya sakalı olduğu için memuriyetten atılanlar bile “Aşı olun” diyebiliyorlar.

Eskiye oranla hayatımıza giren teknolojiyle birlikte algımızı yönetebildikleri için bunun bir adaletsizlik ya da yukarıda saydıklarımın bir benzeri olduğunu düşünemez olduk. Öyle bir durumun içerisindeyiz ki, eskiden insan hakları başlığında başörtüsü takmak ya da ten rengi farklılığı gibi konuları konuşurken, şimdi aşısızların aşılıların haklarını kısıtladığını konuşur olduk. Ne büyük ironi ama!

Çocuklarımız ya okullarını bırakmak ya da aşı olmak arasında aylarca çaresiz kaldılar. Kimi aşı oldu, kimi okulunu askıya aldı. Bir hafta boyunca aşı olmamak için ağlayanını biliyorum. Bu bir zulüm değil de nedir?

Uzun bir süre daha bu ve benzeri garipliklerle birlikte yaşayacağız anlaşılan.

Rabbim sonumuzu hayretsin…