Asıl mutluluk

Bazen bir sırra mazhar olmak, bazen aynı zaafı paylaşmaktır mutluluk. Bazen hüzünle ağlamak, bazen sevinçle çığlık atmaktır mutluluk. Bazen hayâle dalmak, bazen rüyadan uyanmaktır mutluluk…

BİR düşünün: An itibariyle nasıl bir duygu içindesiniz?

Kendinizi nasıl ve nerede hissediyorsunuz?

**

İslâm inancına göre, dünyaya gelen her yeni bebek tertemiz ve günahsız olarak doğar. Kâinatın yaratıcısı olan Allah (cc), bebeği yani insanı türlü kabiliyetler ve duygularla donatılmış olarak yaratır. Sonra bu bebek büyüdükçe, zihnen ve bedenen geliştikçe, çevresinde maruz kaldığı etki ve yetiştirilme tarzına göre ya Müslüman olur, ya Hıristiyan, ya Budist, ya da inançsız…

**

İnsanı belirli bir davranışa yönlendiren, vazgeçiren, yapılan bir eyleme olumlu ya da olumsuz eleştirel değer yüklenmesini sağlayan “duygular” da öyledir. Dünyaya gelen her bebek, doğup büyütüldüğü, yetiştirildiği çevrenin sosyal ve kültürel yapısına göre, doğumuyla birlikte kendinde var olan “donatılmış duyguları ve yeteneklerini” yavaş yavaş tanımaya, gördüklerine-duyduklarına bir anlam yüklemeye, öğretilenleri dikkatle öğrenmeye ve bütün bunları genişleyen çevresine ve girdiği sosyeteye yansıtmaya başlar.

**

“Duygunun” ne olduğu sorusuna net bir cevap vermek oldukça güçtür. “Duygu nedir?” sorusuna verdikleri yüzlerce tanımla cevap bulmaya çalışan psikolog ve psikiyatrlar, insanlarda bazı temel (evrensel) duygunun olduğunu, günlük hayatta yapılan ya da karşılaşılan bazı davranışları yorumlarken çok rahat telâffuz edilen, bazen birbirleriyle karıştırılan, hayatın çoğunu yöneten onlarca duygunun, temel (evrensel) duyguların kombinasyonlarını oluşturan birer parçası olduklarını söylerler.

**

Duygu(lar) hakkında herkesin söyleyeceği bir söz, bir kelâm mutlaka vardır.

Hayatın bazı kesitlerinde bu duyguları çok sık yaşar, hisseder, bazen içimizde tutar, bazen de olanca tabiîliği ile dışarı yansıtırız.

Meselâ yaşadığımız bir olaya çok sevinirken yaptığımız bir hareket ve eylemin sonucundan tedirgin oluruz.

Meselâ yapılan bir işin tarzına ve yöntemine kızarken, aynı şartlarda yapılan bir başka işe olanca hoşgörüyü gösteririz.

Meselâ birinin yaptığı konuşmaya, hâl, hareket ve tavrına gıcık olur, öfke duyarken, bir diğerinin yaptıkları karşısında içine düştüğü duruma acırız.

Meselâ dinlediğimiz bir şarkının sözleri/nağmesi ve melodisi bizi hüzünlendirirken, yine dinlediğimiz bir türkü veya aranjmanın tınısına coşkuyla eşlik ederiz.

**

Okuduğumuz onlarca yerli ve yabancı dünya klasiği kitap, roman ve hikâye, heyecan veren, motive eden duyguların insanı harekete geçirmesi sayesinde yazılmışlardır.

**

Ülke ve toplumların inşâ ettikleri o büyük medeniyetler, maddî ve mânevî varlıkları, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamı yine büyük bir sabır, sebat, azim ve emek sahibi, insanî yaratıcılık vasfını kullanan müteşebbislerin içlerindeki heyecanı besleyen güzel duyguların birer sonucudur.

**

Duygusuz olmaktansa duygulu olmak, duyguları yaşamak çok daha güzeldir. İnsanı insan yapan, duygularıdır. Duygusuz olduğunu söyleyen birinin virüs girmiş bir bilgisayardan ya da robottan farkı yoktur. İnsan, içinde var olan duyguları sayesinde olumlu veya olumsuz onlarca davranış, hareket ve eylemde bulunur. Bunlar zamanla birer alışkanlık hâline dahi gelir.  

**

Hiç farkında olmasak da, duygularımız bizleri sahip olduğumuz maddî ve mânevî değerlere götüren, bulunduğumuz noktaya getiren, iç dünyamızın çok önemli birer hareket noktası, birer kontrol mekanizmasıdır. 

**

Birisine kin duyarken, birisine âşık oluruz. Aldığımız sevinçli haberle birinin boynuna sarılırken, bir başka haberle de birinden/bir şeylerden korkarak kaçabiliriz. Birini şefkatle kucaklarken, birine olanca hırsımızla vurabiliriz. Yapılan bir davranıştan utanç duyup yüzümüz kızarırken, aynı minvâlde başka bir davranışta tam tersi bir durumu yaşar, öfkeyle patlarız. Burada sorulması gereken, “Biz mi duygularımızı yönetiriz, yoksa duygularımız mı bizi?” sorusudur. Bu sorunun cevabı her insanda farklı bir anlam bulur. Psikolog ve psikiyatrların temel duygular arasında saydığı, her insanın ömrünce aradığı, kesik kesik yaşadığı “mutluluk” da bu duygulardan biridir.

**

Parayla satın alınamayan, stoklanamayan, kara günler için biriktirilemeyen, bozulmasın diye derin dondurucuya konulamayan, hepimizin aradığı, bazen bulduğu, bazen kaybettiği, bazen aramaktan bitap düştüğü, ama sürekli özlemini duyduğu, daim olması için duâ ettiği “mutluluk” nedir?

İşte bu sorunun cevabını verebilmek oldukça güçtür. Çünkü her duygu gibi kişiden kişiye değişen, her insanın kendince iç dünyasında anlamlandırdığı çok özel bir kavramdır mutluluk.

Kimisi mâkâmda-mevkide, kimisi şanda-şöhrette, kimisi parada-pulda, kimisi bir martı sesinde, kimileri de kendisine bir çıkar alanı açmak için dilinden düşürmediği yalanlarda bulur mutluluğu…

Oysa…

Bazen bir sırra mazhar olmak, bazen aynı zaafı paylaşmaktır mutluluk.

Bazen hüzünle ağlamak, bazen sevinçle çığlık atmaktır mutluluk.

Bazen hayâle dalmak, bazen rüyadan uyanmaktır mutluluk…

Bazen aynı poyrazda üşüyecek bir dost, bazen aynı yağmurda ıslanacak bir arkadaştır mutluluk.

Bazen âşık olup sevmek, bazen bir parkta dizdize oturup hayâl kurmaktır mutluluk.

Bazen umutla yaklaşmak, bazen uzaklaşmaktır mutluluk…

**

Yaşadığımız şu garip dünyada, hiçbir kötü tesir altında kalmadan, hiçbir tahrike kapılmadan, hiçbir cilâlı vaade kanmadan, hiç kimseyi yaftalamadan, hiçbir kimseyi ötelemeden, karşılıksız ve çıkarsız sevebilmektir mutluluk.

Kimseye yük olmadan kendine yetmek, şerefi ve namusuyla yaşamak, şehrin cadde ve sokaklarında korkmadan, başı dimdik dolaşmak, arkaya bakmadan güvenle yürümektir mutluluk.

Eve neşeyle girmek, sofraya huzurla oturup kalkmak, yatağa huzurla uzanıp huzurla yastığa baş koymak, huzurla uyuyup huzurla uyanmaktır mutluluk.

Kadirşinas arkadaşlara, güven veren dostlara sahip olmak, bol bol hatıra ve anı biriktirmektir mutluluk…

**

Kurulan onlarca tuzak, yapılan onlarca haksızlık, geçilen onlarca iltimas karşısında “iyi bir insan olarak kalabilmektir” mutluluk.

Ve harama bulaşmadan, günaha yanaşmadan, yetim hakkı yemeden, kul hakkına girmeden, hiçbir vebâl almadan, onlarca çirkinlik ve fenalık karşısında “imanı korumak”, bir “iyi amele” sahip olmak, mahşerde kolay hesap verecek “mümin bir kul olma vasfını” taşımaktır mutluluk…

Evet, “mutluluk” da bir duygudur tıpkı üzüntü, korku, şaşkınlık, öfke, ilgi, iğrenme veya utanç gibi…

Ömrü, süresi ne kadar olursa olsun, çok güzel, öğrenilebilir-öğretilebilir bir duygudur mutluluk!