Asıl mevzu soğan değil!

“Soğanın kilosu 20, domatesin kilosu 25 lira olmuş” diye kurulan cümlelerin sakladığı gerçek, Türkiye’nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığının bitmiş olmasından başka bir şey değildir. Asıl mevzu soğan değil; İHA’lar, SİHA’lardır.

TÜRKİYE, milletine hizmet eden, havasını soluduğu, suyunu içtiği, toprağında yürüdüğü, ekmeğini yediği bu vatana ve bu aziz millete hizmet etmeyi onur sayan insanlar ile onların saçtığı hizmet ışığından rahatsız olanların mücadele alanı olan bir ülke. Bu mücadelenin bir yanında milletinden kopmamış insanlar, diğer yanında millete yabancılaşmış insanlar var. Milletimizin en büyük hamlesi, AK Parti iktidarıyla bu milletine yabancılaşmış kesimi muhalefette bırakması olmuştur.  

Bu muhalefetin yabancılaşmasının derecesi ve boyutu çok büyüktür. Rahmetli Özal’ın 1991 yılında gazeteci Yalçın Özer’e, “Bizim sıkıntılarımızdan birisi de ülkemizin sıcak kuşakta bulunmasıdır. Bu ülkelerde satılık insan bulmak çok kolay. Bir Alman’ı, İngiliz’i, Fransız’ı, Japon’u ve bir Rus’u satın alamazsınız. Osmanlı’yı yıkmadan önce içeriden bazı kimseleri İngilizler satın almışlar” şeklindeki tespit ve ifadesi, bu durumu ortaya koyuyor.

Muhalefetin millete yabancılaşması, Sol literatürün “komprador” kavramını aşacak boyutta ne yazık ki. Millete yabancılaşma eski yıllarda gizli saklı yapılmış ama bugün artık alenen yapılacak kadar gözükaralık var. ABD Başkanı’nın bu durumu açıkça ilân etmesi çok çarpıcı bir örnek değil mi?

Dünyanın hiçbir ülkesinde, ABD Başkanı’nın o ülkenin liderini devirmek için desteklediği bir muhalefet bulunmaz. Dünyanın herhangi bir ülkesinde, böyle bir açık müdahale karşısında, iktidardan önce muhalefet, “Bu bizim iç meselemiz, ABD’yi ya da bir başka ülkeyi ilgilendirmez” diyerek tavır alır. Böyle bir tavır almıyorsa, o muhalefet, işbirlikçi ve ABD menfaatlerinin koruyucusu olarak nitelendirilir -ki öyledir- ve yerinde duramaz. 

Oysa Türkiye’de durum öyle değil. ABD Başkanı Joe Biden, açık açık, Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti desteklediğini ifade edebiliyor ve buna muhalefetten hiçbir tepki, hiçbir tavır gelmiyor. Muhalefet, “Sen işine bak Biden, bu bizim iç meselemiz, seni ilgilendirmez” demiyor ya da diyemiyor. Demek ki ABD Başkanı’nın Erdoğan’ı devirme arzu ve hedefi ile muhalefetin Erdoğan’ı iktidardan düşürme arzu ve hedefi ortak noktalara sahip.

Tersinden bir mantıkla, Erdoğan’ı devirmek isteyen ABD Başkanı’nın müttefikleri ile muhalefetin müttefikleri aynı. O zaman Suriye’de PYD/YPG ile işbirliği yapan ve onlara tonlarca askerî mühimmat ve malzeme veren ABD ile Türkiye’deki muhalefet birlikte yol alıyor. O zaman Suriye’deki varlığımızdan ABD rahatsız olduğu kadar muhalefet de rahatsız demek ki. Bu durumda Türkiye’nin PKK terörüne vurduğu darbeden ABD rahatsız olduğu kadar muhalefet de rahatsız demek ki.

Bu paralel durum o kadar büyük boyutlara sahip ki şaşırmamak mümkün değil. Galiba en fazla rahatsız olunanların başında Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki hamleleri var. Altılı Masa’nın miniciklerinden birinin iktidara gelir gelmez savunma sanayimizin atılımcı gücü Baykar’ı hedef alan sözleri tesadüfî değil. Bu nokta çok önemli!

Bilindiği gibi Türkiye, 1996 yılında 5 milyon dolarlık bir ön ödeme ile F-35 üretim projesine katılmıştı. Hatta Türkiye, projeden 100 adet F-35A uçağı almayı taahhüt etmiş ve Türkiye’ye 2018 yılında 4 adet F-35 uçağının mülkiyeti verilmişti. Daha sonra Türkiye’ye 2 adet F-35 uçağı mülkiyeti daha verilmişti. Üstelik Türkiye, proje kapsamında üretilecek F-35’ler için bin 5 adet ayrı parça üretiyordu. Sonra ne oldu? 2021 yılının Nisan ayında, ABD, Türkiye’yi F-35 programından resmî olarak çıkarttı. ABD, proje kapsamında Türkiye’nin ürettiği parçaları da Türkiye’den tedarik etmeyi durdurdu. ABD’nin gerekçesi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi almasıydı. Ancak bu sistemi Türkiye’den yıllar önce Yunanistan almıştı.

ABD’nin gerçek rahatsızlığı neydi?

ABD’nin Türkiye’nin S-400 alımı ile ilgili ileri sürdüğü gerekçelerin gerçek olmadığı ortada. Öyleyse ABD gerçekte neden rahatsız? Aslında ABD’nin rahatsızlığının gerçek sebebi, Türkiye’nin savunma sanayii konusunda attığı dev adımlardır.

Bu adımların sonucunda, 2000’lerin başında Türkiye’nin savunma sanayiinin sadece yüzde 20’si yerli ve millî iken bu oran günümüzde yüzde 80’lere ulaşmış durumda. Keza 2002’nin başında savunma sanayii alanında 56 firma faaliyet gösteriyorken, bugün savunma sanayiinde faaliyet gösteren firma sayımız 2 binin üzerinde.

Aynı şekilde, aynı tarihlerde savunma sanayimizde proje sayımız 62 iken bugün proje sayımız 800’e yaklaşmış durumda. Bu kapsamda birçok yeni buluş ve unsurun yanında, 232 metrelik uzunluğu ve 32 metrelik genişliği ile “yüzen kale” olarak adlandırılan TCG Anadolu, Bayraktar TB2, 87 metre uzunluk ve 23 metre genişliğe sahip sismik araştırma gemisi MTA Oruç Reis,  14 metre kanat açıklığı ve 21 metre uzunluğa sahip MMU, 5 saat havada kalış süresine sahip Kızılelma ve 456 saniyede 561 kilometreye ulaşan uzun menzilli balistik füzesi Tayfun ve Yeni Nesil Fırtına Obüsleri ile savunma sanayimiz, ülkemizi bölgesel ve küresel bir güç unsuru hâline dönüştürmüş durumda. ABD ve onun yerli müttefiklerinin rahatsızlığı tam olarak burada işte!

Şükürler olsun ki, AK Parti’nin iktidarında, uçak bombası üreten fabrikası soba borusu üreten atölyelere dönüştürülmüş olan Şakir Zümreler olmadı. Şükürler olsun ki, AK Parti’nin iktidarında, sertifikaları alamayıp yurt dışında sıkıntılar yaşayan Vecihi Hürkuşlar olmadı. Şükürler olsun ki, AK Parti’nin iktidarında, silah fabrikası havaya uçurulmuş olan Nuri Paşalar olmadı. ABD’nin asıl rahatsızlığı tam olarak bu noktadadır!

AK Parti’nin iktidarında, yoldan köprüye, sosyal hizmetlerden şehir hastanelerine kadar birçok alanda dev yatırımlar ve dev hizmetler gerçekleştirildi. Ancak bu hizmet ve yatırımların içinde, ABD ve yerli müttefiklerini en çok yakan ve en çok kızdıran, savunma sanayimizdeki gelişmeler olmuştur. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “Muhasebe” şiirindeki

“Karayel bir kıvılcım, simsiyah oldu ocak” dizesinde yer alan “karayel”, savunma sanayimiz ve diğer hizmetlerle artık ocaklarımızı simsiyah yapamıyor. Bu ülke, AK Parti iktidarından önce, PKK terörüne karşı kullanmak üzere İsrail’den sadece 1 adet İHA almak için yıllarca beklemiş, yalvarmış ve fakat alamamıştı. Şimdi İHA ve SİHA konusunda dünyaya kafa tutacak durumda.

Bilinen bir kıssayla sonlandıralım yazımızı…

Yılanın biri, bir gün bir ateş böceğinin peşine düşer, takip eder ve yakalar. Onu tam yemek üzereyken ateş böceği yılana, “Sana bir şey sorabilir miyim?” der. Yılan, “Aslında kurbanlarımın sorularını cevaplamam, ama bir istisna yapıp sana izin vereceğim” diyerek ateş böceğinin soru sormasına izin verir. Ateş böceği, “Sana bir şey mi yaptım?” diye sorar. “Hayır” der yılan. Ateş böceği bu kez, “Senin besin zincirine mi dâhilim?” diye sorar. “Hayır” diye cevaplar bu soruyu da yılan. Ateş böceği, son bir hamleyle, “O hâlde niçin beni yemek istiyorsun?” der. Yılan, bu soruya cevap vermeden önce şöyle bir çevresine bakınır ve kibirle cevaplar ateş böceğinin bu sorusunu: “Işığını görmeye dayanamıyorum da ondan!”

İşte ABD ve onun yerli müttefiklerinin, muhalefetimizin bütün sıkıntısı, AK Parti’nin 20 yıldır yaktığı millete hizmet ışığını görmeye tahammül edememeleridir. “Soğanın kilosu 20, domatesin kilosu 25 lira olmuş” diye kurulan cümlelerin sakladığı gerçek, Türkiye’nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığının bitmiş olmasından başka bir şey değildir. Asıl mevzu soğan değil; İHA’lar, SİHA’lardır. Eskiden ABD desteğiyle, böyle soğan sarımsak numaralarıyla iktidarı devirebiliyorlardı. Deviremediklerini, rahmetli Menderes’e yaptıkları gibi, bir darbe yaparak, düzmece bir mahkemeyle asıyorlardı. Ama AK Parti o devri kapattı.

Altılı Masa’nın içinde yıkım ekibi olarak işlevlendirilmiş olan minik particikleri de bir işe yaramayacak. Millete hizmet ışığını görmeye alışmaktan başka çareleri yok. Üstad’ın “Destan” şiirinde yazdıkları, bugünleri görmüş gibi: “Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama./ Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!”