Âşık Sümmanî

Koca İmparatorluk küçüle küçüle bir bahçe halini almıştır. Kısaca Sümmanî, büyük bir imparatorluğun geniş coğrafyasında hür hava ile dolaşmış, ama ahir ömründe acı ve elemlerin esiri olmuştur. Ömrünün son günlerini köyünde geçiren Sümmanî, 1915 yılında hayata veda eder. Mezarı, doğduğu köy olan Erzurum’un Narman ilçesindeki Samikale köyündedir.

DEĞİŞİK tanımları yapılsa da tarih, en basit ifadeyle geçmişin bilimidir. Tarihin amaçlarından biri, geçmişteki gerçekleri ortaya çıkarmak ve bilinmesini sağlamaktır. Geçmişi öğrenip anlamak, şimdiki zamanı değerlendirmek ve geleceğe daha iyi hazırlanmak için, tarih, vazgeçilmezlerdendir. Tarihçi ise, geçmişe derinlemesine bakabilen, geçmişin bıraktığı kırık dökük kalıntılardan bilgi ve belge ile bir bina oluşturup, bunu da gelecek nesillerin gözü önüne bir tablo gibi detayları ile ortaya koyabilendir. (H. İnalcık)

Tarih sadece olumlu örnekleri değil, olumsuz ve kulağa hoş gelmeyen detayları da vererek ibret alınmasına vesile olur. Bu sayede toplumlar ve bireyler geleceği daha iyi görür ve kurgularlar. Bu açıdan tarihte yaşamış insanların biyografileri önemli bir yer tutmaktadır. Tarih çalışmaları ve özellikle değerlendirilmelerinde biyografileri tarihin karanlığında kalmış nice şahsiyetler vardır ki, bütün hizmetlerine rağmen hak ettikleri ilgiyi görememişlerdir.

Türkler, İslam’ı kabulden sonra yeryüzünde günümüze kadar uzanan muhteşem bir tarih ve medeniyet bırakmışlardır. Batılı tarih araştırmacıları bile bu tarihten söz ederken “azametli bir tarih” deyimini kullanmaktadırlar. (Andre Miquel, L’islam et Sa Sivilizasyon.) Tarihimizin bütün dönemleri muhteşem ve azametlidir. Ama tarih, aynı zamanda milletlerin hafızasıdır. “Hafıza” kelimesini bilerek ve özellikle kullandım, çünkü tarihin önemini başka bir biçimde nasıl anlatacağımı bilemedim.

Vesikalara eğilmek, yerli ve yabancı tahriflerin, yerli ve yabancı cehaletlerin karışık bir yumak haline getirdiği tarihi bütün ihtişamı ile tanımak, fetihlerin en büyüğü ve cihatların en mukaddesi. Çehremi ve benliğimi kim tanıtacak bana? Bu isli ve sırları dökülmüş ayna mı tarih? Bir medeniyet, bu çapta bir gafleti ancak tarihten silinerek ödeyebilir. (C. Meriç, Kültürden İrfana)

Milletler, tıpkı insan gibi bir yapıya sahiptirler. Zamanı yaşar, geçmişi vardır; dosta, düşmana ve algılara sahiptir. Hafıza kaybı yaşayan bir insan, geçmişini bilemediği gibi, dost ve düşmanını da birbirinden ayırt edemez, fayda ve zararlarını bilemez. Tarih bilinci olmayan toplum ve milletler de hafıza kaybına uğradıkları zaman, geçmişlerini bilmedikleri için geleceğe de hazırlanamazlar.

Acı bir gerçeği hiç çekinmeden ve korkmadan ifade etmekte yarar var: Cumhuriyet döneminde nesiller, yukarıda bahsi geçen azametli tarihten habersiz yetiştiler; ayrıca maziye düşmanlık hisleriyle de zihinleri kirletildi. Ama son zamanlarda tarih konusunda zihinsel kirlilik artık temizlenmeye başladı. Biz bu temizliğe katkı sağlayacak bir hafızayı takdim edeceğiz sizlere…

Sümmanî kimdir?

Âşık Sümmanî (1861-1915), tarihin önemli bir döneminde ömür sürmüştür. Doğduğunda Osmanlı, Asya, Avrupa ve Afrika’da 4 buçuk milyon kilometrekare vatan toprağına sahipti. Bazı tarihçiler bu büyüklüğe sahip “Osmanlı İmparatorluğu” deyimine “imparatorluk” kelimesi sebebiyle katılmıyorlar. Zira Osmanlı, kendisi için “Devlet-i Aliye” deyimini kullanmaktadır. Teamüle uyarak “Osmanlı Devleti” tanımlaması ile o döneme göz atalım. Çünkü tarihî olaylar ve kişiler, dönemleri ile değerlendirilince anlaşılabilmektedirler.

Yeni nesiller tarih hakkında yeterli bilgi ve birikime sahip olmadıkları için, geçmişi bugünün şartlarına göre algılamakta ve değerlendirmektedirler. Bu da gerçek tarihi nesillerin gözünden bir hazine gibi gizlemektedir. Sümmanî, hem 19, hem de 20. yüzyılda yaşamış bir şairimizdir. Sümmanî’nin hayatını anlatırken ve okurken, döneminin, yaşadığı tarihî ve coğrafî zeminin şartlarını iyi bilmek gerekmektedir.

Abdulaziz döneminde (1830-1876) dünyaya gelmiştir. Bu dönem, Osmanlı Devleti’nin en çalkantılı dönemidir. Arkasından 5. Murat (1840-1904) tahta geçmiş ve kısa bir süre saltanat sürmüştür. 2. Abdulhamit’in (1842-1918) otuz üç yıl süren saltanat döneminde Sümmanî, kendi olgunluk dönemini geçirmiş olduğunu şiir ve söyleşi atışmalarında zaman zaman dile getirmiştir.

İttihat ve Terakki’nin Abdulhamit’i devirmesinden sonra padişahlık otoritesi güç kaybına uğramış ve İttihat ve Terakki’nin üçlü çetesi koca İmparatorluğu içinden çıkılmaz sorunlarla baş başa bırakmıştır. 19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük toprak kayıplarıyla karşılaştığı, içte ve dışta ekonomik ve siyasî buhranlarla sarsıldığı, bununla birlikte devletin ve toplumun her alanda Batılı tarzda reformlar yaşadığı bir dönemdir.

Islahat ve Tanzimat Fermanı (1839) ile beraber yapılan yenilikler, kurumları ve toplum dokusunu da etkilerken, hukuk ve eğitim de dâhil her alanda ve geleneksel kurumlar ile yenileri arasında kültürel anlamda ikilem yaşanmıştır.

Sümmanî, bu yüzyılda, daha doğrusu bu dönemde yaşamış bir şairdir. Ayrıca mutasavvıf ve gezgin bir derviş olarak çok yönlü kişiliği ve kimliği ile o dönemin insanı ve sosyal hayatı hakkında bize fikir veren önemli bir şahsiyettir. Dolaştığı coğrafyada karşılaştıklarını, gördüklerini, görüştüklerini ve çektiklerini arı bir Türkçe ile aktarmıştır.

Âşık Sümmanî, Erzurum’a bağlı Narman ilçesinin Samikale köyünde dünyaya geldi. Doğum yılı çeşitli kaynaklarda 1860, 1861 ve 1862 olarak verilmektedir. Asıl adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları’ndan Hasan’dır. Sümmânî’nin çocukluğu, köyünde çobanlıkla geçti. 11 yaşındayken rüyasında pirler elinden içtiği bâde ile “bâdeli âşık” olduğu, bir koşmasındaki “Okudum harfini zihnim bulandı./ Yaralarım göz göz oldu, sulandı./ Baktım çar etrafa kadeh dolandı;/ Nûş ettim pirlerin bâdesin tek tek” dörtlüğünden anlaşılmaktadır. Aynı koşmada pirlerin kendisine abdest aldırıp iki rekat namaz kıldırdığını, mahlasının “Sümmanî” ve sevgilisinin “Gülperi” adlı bir güzel olduğunu da söylediklerini belirtir.


Erzurum, Narman-Samikale köyündeki Âşık Sümmanî Türbesi…

Sümmanî’nin kişiliğinin oluşması ve âşık olarak şöhret bulmasında yetiştiği çevrenin önemli tesirleri vardır. Büyük âşıkların yetiştiği Erzurum ve yöresi, Sümmanî’nin hem âşık hayat tarzını benimsemesini, hem de Âşık Erbâbî gibi bir ustanın çırağı olarak sanatın inceliklerini öğrenip âşık fasıllarına katılmasını sağladı. O da diğer saz şairleri gibi diyar diyar gezerek sanatını icra etti. Kafkasya, Kırım, İran, Afganistan ve hatta Hindistan’ı dolaştığı rivayet edilmektedir. Gittiği yerlerin tanınmış âşıkları olan Çıldırlı Âşık Şenlik, Sezâî, Nihânî, Zülâlî, Celâlî, Muhibbî ve Zuhûrî gibi âşıklarla fasıllara katıldı, zaman zaman bu âşıklarla atışmalar yaptı. Doğu Anadolu Âşık edebiyatı, Çıldırlı Âşık Şenlik ve Sümmânî çevresinde önemli gelişmeler gösterdi.

Sümmânî’nin vefat yılı da tartışmalıdır. 1912, 1914 ve 1915 gibi farklı yıllar verilmekle beraber, genel kanaat 1915 yılında (5 Ocak) öldüğü yolundadır. Mezarı Samikale’dedir. 1972 yılından beri zaman zaman Narman ve Samikale’de Sümmanî şenlikleri düzenlenmekte, bu şenliklere çeşitli âşıkların yanında üniversite çevrelerinden bilim adamları da katılmaktadır.

Sümmanî üç evlilik yapmış, Melek, Sabiha ve Feride adındaki hanımlarından beşi erkek, ikisi kız, yedi çocuğu olmuştur. Erkek çocuklarından Ali Rıza ve Şehabeddin, Sümmanî daha hayattayken ölmüştür. Diğer erkek çocukları Şevki, Fahri ve Zabit’tir. Torunları Hüseyin Sümmanoğlu ve Nusret Toruni, Sümmanî’nin kurduğu âşık kolu içinde yer alıp âşıklık sanatını halen sürdürmektedirler. Hüseyin Sümmanoğlu Şevki’nin, Nusret Toruni ise Fahri’nin oğludur.
Sümmânî’nin şiirlerini büyük ölçüde koşmalar oluşturur. Şair üzerine Hayrettin Rayman’ın yapmış olduğu doktora çalışmasında 225 koşma, 37 semai, 5 destan, 7 atışma, aruz vezniyle gazel, musammat, müstezad ve Divan nazım biçimleriyle yazılmış 9 şiir yer almaktadır.

Dili Karacaoğlan, Pîr Sultan Abdal ve Dadaloğlu’na göre ağır, Erzurumlu Emrah’a göre daha sadedir. Sümmanî, Türk halk şiirinin özelliklerini şiirlerinde başarılı şekilde yansıtmıştır. Lirik ve ahenkli söyleyişi ve atasözü ve deyimlerle mahallî kelimeleri şiirlerinde kullanması, halk tarafından beğenilip sevilmesini sağlamıştır. Şiirleri günümüzde, başta Erzurum olmak üzere, Erzincan, Kars, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt yörelerinde ilgi görmekte ve “Sümmanî ağzı” adı verilen bir ezgi eşliğinde söylenmektedir.

Ünlü saz şairlerine özenerek aruz vezniyle yazdığı az sayıdaki şiirde başarılı sayılmaz. Halk şairlerinin hemen hepsinde bulunan kafiye ve vezin kusurları Sümmanî’de de görülür. Sümmanî’nin şiirlerinin konusunu büyük ölçüde aşk, ayrılık, hasret, ölüm, tabiat, din, zamandan şikâyet ve de bazı tarihî ve mahallî olaylar oluşturmaktadır. Özellikle aşk temasını işlediği koşmalarında oldukça başarılıdır. Muhtemelen hemşehrisi olan Emrah’tan etkilenmesi sonucu dinî-tasavvufî şiirleri genellikle öğüt niteliğindedir. Tabiat ise, Sümmanî’nin şiirlerinde daha çok dağlarla yer alır. Sümmanî, aynı zamanda içinde önemli âşıklar bulunmayan bir âşık kolunun kurucusudur. (TDV İslam Ansiklopedisi)

Koca İmparatorluk küçüle küçüle bir bahçe halini almıştır. Kısaca Sümmanî, büyük bir imparatorluğun geniş coğrafyasında hür hava ile dolaşmış, ama ahir ömründe acı ve elemlerin esiri olmuştur. Ömrünün son günlerini köyünde geçiren Sümmanî, 1915 yılında hayata veda eder. Mezarı, doğduğu köy olan Erzurum’un Narman ilçesindeki Samikale köyündedir.