Âşık olun: Dua edin

Güzelliktir aşk. İlâhîdir. Armağandır. Nîmettir. Âşık olun. Yani dua edin âşık olmak için. Sevilmeniz de önemlidir bir yerde, ama sevilmeseniz de siz sevmek için, sevebilmek için dua edin. Âşık olun yani âşık olun!

YOK, başlığa aldanmayın. Daha önceki yazılarımızda değinmiştik buna, âşık olup olmamak kendi elinizde değildir. Yazılmışsa alnınıza aşk, oluverirsiniz. Âşık olmak için duâ edin siz.

Aşkın ne olup olmadığından çokça bahsetmeyeceğim şimdi. Onu zaten yazmıştık daha önce. Şimdi, daha önce bunu da yazmıştım belki ama daha çok aşkın size, hayatınıza neler yaptığından, getirisinden-götürüsünden bahsedeceğim…

İki yönü vardır bunun; hem olumlu, hem olumsuz. Ayrı ayrı değildir bu ikisi, aynı andadır çoğu zaman, iç içedir. Olumsuz, yine olumluyu barındırır içinde. Öncelikle aşk size bir canlılık katar, gözünüze ışık düşürür, pırıl pırıl parlatır. Hep güzel görürsünüz. Hani güzellik baktığınız şeyde değil de bakışınızdadır ya, âşık olunca her şeye güzel bakarsınız işte. Hele bir de seviliyorsanız sevdiğiniz tarafından…

Kıpır kıpırdır içiniz dışınız çoğu zaman. Açık veya kapalı havada, güneşte yağmurda, karda boranda, ilkbaharda sonbaharda, yazda kışta ayrı bir tat, ayrı bir güzellik bulursunuz âşıksanız eğer. Âşık olduktan sonra artık gözünüzü kapatıp uykuya yenik düşmeden en son âna kadar ve gözünüzü uykudan açtığınız ilk anda, düşüncesiyle sizi meşgul eden, hayatınızın her ânını dolduran, yaptığınız her şeyi -farkında olmasanız bile belki- size o görecekmişçesine yaptıran biri vardır hayatınızda. En güzel/en yakışıklı odur dünyada. En güzel isim, onun ismidir. En güzel varlık, onun varlığıdır. Hayatınız, o olduğu için güzeldir. İnsana bir armağandır aslında “aşk” denilen şey. Armağandır, fırsattır, nîmettir, hep güzelliktir aşk. Onda kötülük yoktur hiçbir zaman. Aşk adına işlenen kötülükler, sarf edilen kem sözler, tasavvur edilen bed düşünceler... Bunların hiçbiri aşktan değildir hakikatte. Hepsi birden nefisten gelir. Aşk olgusunun gerçekliğine erişemeyenlerin, nefislerini/benliklerini aşkın kutsallığının önüne koyanların işledikleri cürümlerdir bunlar hep.

İlâhîdir aşk. İnsanın kendisinden bir başkasına, yine kendini bulmak için çıktığı kutlu bir seferdir aşk. Bir katre de olsa çirkinlik yoktur onda. O, Yaradan’dan gelir. Rabbin kuluna en büyük hediyesidir. Çıkılan bu yolculuk, bu sefer, bu nîmet Yaradan’a götürmüyorsa, içinde bulunduğu şeyi gözden geçirmeli demektir insan. Kulluktur aslında aşk. İdraktir. Farkındalıktır. İşte bu yüzden âşık olan insanda yeni bir hâl, bir yenilik, güzelliğe açılan bir kapı temâşa edilir.

Naifleştirir insanı aşk. Uysallaştırır. Edep katar ruhuna, hareketlerine, sözlerine, oturup kalkmasına. Çocuklaştırır insanı bir yandan da aşk; çünkü çocukluktur bir yerde aşk. Büyümemektir hiç...

Ve bir de, azap tarafı mı desem, hüzün tarafı mı, böyle bir yanı da vardır aşkın. Kelimelere aldanmayın ama siz. “Azap” kelimesi, meselâ iki zıt anlamı birden ihata eder tasavvufta. Acı, ıstırap, cefa anlamlarına geldiği gibi, aynı zamanda haz ve zevk anlamlarını da taşır. Değil mi ki bu yüzden tasavvuf şairlerinin şiirlerinde sürekli bir dert, sıkıntı mevcuttur. Ve hüzün de güzeldir eğer yârdan geliyorsa.

Gel gelelim, aşkın ıstırabından, hüznünden yakınmak da ne ola? Mutluluktur o. Hani hep bir güzellikle başlar ya her aşk mutlu bitmese bile... Bitmek yoktur aslında aşkta. “Kavuşmak olmasa bile” diyelim biz ona. İşte hep bir güzellikle başlar ya her aşk, sonunu düşünmez insan bunun. Yoktur çünkü sonu. Ömürlüktür aşk. İnsan birden fazla kez bulduğunu sanır daha ilkokul sıralarında bile farkında olmadan özlemini çektiği aşkı. Sever, sevilmez. Sevilir, sevemez. Ancak her insanın hayatında muhakkak vardır diye düşünüyorum; gerçek olanı bulur her insan hayatının bir döneminde. Erkencecikten olur belki bu, belki çok geç. Belki bulduğu gerçeklik, tek gerçeklik, karşılıklıdır. Sever, sevilir hem de. Kendisine sunulan bu hediyeyi, nîmeti iyi değerlendirir belki ve hem bu dünyasını, hem de âhiretini kurtarır insan.

Kimi zamansa sever de sevilmez. Bahsettiğimiz gibi, her şey sevdiğiyle güzeldir artık dünyada insana. Yakınlığı olmasa bile varlığı güzeldir sevgilinin. Yaşadığı şehir güzeldir. Yaptığı iş güzeldir. Nârindir. İnceciktir. Kırılasıdır. İncitmekten korkar insan onu uzaktan uzağa bile severken, sevilmezken. Çiçekler güzeldir onunla meselâ. Kuşlar güzeldir. Çocuklar güzeldir. İnsanlar güzeldir. Yıldızlar güzeldir. Adı… Adı güzeldir meselâ. Gelinciktir. Mutluluktur. Neşedir...

Hani diyor ya şair “Bir tek gece vardır insanın hayatında/ Ömür boyu sürer nöbeti” diye, bir tek aşk vardır insanın hayatında. Bunun nöbeti/beklenmesi bir ömür sürer. Sonra bir de gelecek diye değildir beklenmesi aslında. “Güzelliktir” dedik ya aşk için, belki de en güzelidir gelmeyecek olanın bile beklenmesi, hep onun düşünülmesi. “Aşktan yana söz duyunca” diyor ya bir de şair, öyle işte! Hep beklenesi, hep düşünülesi, hep sevilesi... Hep yıldız, hep gelincik, hep o, hep o!

Güzelliktir aşk. İlâhîdir. Armağandır. Nîmettir. Âşık olun. Yani dua edin âşık olmak için. Sevilmeniz de önemlidir bir yerde, ama sevilmeseniz de siz sevmek için, sevebilmek için dua edin. Âşık olun yani âşık olun!

Aşkla kalın efendim...