
CHP’liler koro hâlinde “Değişim değişim” dediler, Kemal Bey de “Alın size değişim” dedi. Engin Özkoç, “Parti Örgütü ve Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı” olarak görevlendirildi.
Diyorlar ki, Özkoç artık partide ikinci adam. Vatana millete hayırlı olsun, olabildiği kadar.
Hem parti örgütünden sorumlu, hem örgütlenmeden. Vay canına!
Biri olunca, diğeri zaten dâhil değil mi?
Parti örgütünden sorumlu olan kişi, aynı zamanda örgütlenmeye de bakmaz mı?
Ayrı konular mıdır bunlar?
Böyle sorduğumuz için bizim siyasetten anlamadığımıza karar vermeden önce, örgütü ve örgütlenmeyi niye bu kadar önemseyip ayrıştırdığını düşünsün ilgililer.
Şöyle de sorabiliriz:
Genel Başkan Başdanışmanı olan biri var. Parti örgütünden sorumlu. O kişi, örgütlenmeden de sorumlu olmaz mı? Örgütlenmeyi başka biri mi üstlenir? O zaman maraza çıkmaz mı?
Neyse, CHP’nin işlerine fazla karışmak doğru olmaz. Nasıl bilirlerse öyle yapsınlar. İyi örmeler, iyi gütmeler.
*
Her durumda partide ikinci adam olmak, çok çalışmayı gerektirir. Engin Bey’e bu önemli görevinde kolaylıklar temenni ederiz.
Yerel seçim yaklaşırken çok çalışmak gerektiğinin farkında olan Engin Bey, ilk açıklamasını yaptı ve tatili yasakladı.
“Bayram bitti. Artık bu yaz CHP örgütlerine, CHP milletvekillerine, CHP belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, her kademeden CHP yöneticilerine tatil yok. Yenilenen kadrolarımızla tüm gücümüzle seçime kadar sahada olacağız.”
Eyvah!
Ne demek tatil yok?
Ekrem Bey duymasın!
Diğerleri bir tarafa, Ekrem Bey’e tatil çok yakışıyordu.
Duyarsa alınır. Keyfi kaçar. Üzülür. Kederlenir. Tekrar tatile çıkma ihtiyacı hisseder.
Ayrıca ister ki, Kemal Bey kurultayda “çekilser” kalsın.
Bu konunun tatil yasağıyla bir ilgisi yok ama hiç aklından çıkmıyor ki.
Tebessüm hakkımız
Bayramdan sonra açıklama yapacağını duyuran İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ne söyleyeceği merak ediliyor.
Tahminde bulunmak da, tebessüm etmek de hakkımız.
Kim tutar elimizi?
Kameraların karşısına, mikrofonların önüne geçen, ceketi çıkardıktan sonra beyaz gömleğin kollarını sıvayıp elindeki mendille ikide bir alnının terini silmeye çalışarak imajinasyona oynayan Ekrem Bey’in ne diyebileceğini düşünelim şimdi.
Düşünürken bir tespitte daha bulunalım.
Alnını silme operasyonu sırasında, alnında ter olması gibi bir şart bulunmadığına dikkat çekmek durumundayız. Önemli olan husus, öyle görüntü vermek.
Verdiği o görüntüyle neler neler anlatıyor Ekrem Bey...
Hislerine tercüman olalım. Diyor ki…
“Ben buraya alnımın teriyle geldim. Hiçbir makam bana tepsiyle tabakla sunulmadı. Bu şekilde alnımın terini sildim ve kazandım.
Ayrıca ben suyumu bile kazandım da içtim. Farz-ı misâl, HMD. Ekmeğimi böldüm de yedim. Örnekse, Halk Ekmek. Alkışı duydum, ihaneti gördüm. Sesim de oldu, sessizliğim de... Tatile çıktığım da oldu benim, karlı gecelerde büyükelçilerle balık yediğim de.
Bundan sonra da her nereyi hedeflediysem, işte bu şekilde, alnımın terini sile sile kazanacağım.”
*
Kim bu düşüncelere yanlış diyebilir?
Şahısları tek tek zihinden geçirelim. Herhâlde bir tek Kemal Bey itiraz edecektir.
Bekleyip göreceğiz. Bakalım, önümüzdeki günler nelere gebe...
Şimdi gelelim Ekrem Bey’in bayramdan sonraya bıraktığı açıklamasında neler söyleyebileceğine dair tahminlerimize.
“Geçmiş bayramınız mübârek olsun.”
“Mübârek bayramınız geçmiş olsun.”
“Bayram tatili kısa geldi; bir dahaki daha uzun olsun.”
“Geçen mübârek bayramınız kutlu oldu mu?”
“Bayram geçti, mübârek olsundu, olmalıydı. Olmadıysa yanlış.”
“Biz danaya girdik, siz ne kestiniz?”
“Bayram günleri geçti derler, âlem eğlenir
Ben sizin yaylaya geleyim oy başın için.”
“Bayram gelmiş geçmiş neyime?
Başkan olamazsam kan damlar yüreğime.”
“Kaçan dana büyük olur.”
“Beni genel başkan yapmayanın gelmişine geçmişine okurum.
Hem okurum hem yazarım, yalan dünyadan da bezerim.”