Artık hicret zamanı, yaşım 53!

Hicret, “Zamanı geldi!” kararıdır. Kararlılıktır. Bir yatağına Ali gibi, bir yoluna Ebubekir gibi iki kanat takmandır yol boyunca. “Dönüp arkana bakma!” demiyor Vahiy; seni anlıyor, sevdanı, malını, haneni, çocukluk hatıralarını, emeğini, göz nurunu saygıyla karşılıyor. Ancak esas olan ahirettir. Mizan bütün hesapları bozar. Mizan her şeyi tartar. Hiçbir şey ebedî değildir ki o ebedî sandığın uğruna hesap kitap yapıp harcayasın…

HER Ramazan nüzul sırasına göre (birinci günde birinci yılda inen sûreler, ikinci günde ikinci yılda inen sûreler derken) 23 günde Kur’ân’ın tamamını okumaya çalışırım.

53 yaş, hicret yaşı…

Hicret… Zamana-mekâna-hayata-tarihe kendini taşıyamadığını, inancını, hedeflerini gerçekleştiremediğini iddia ediyorsan, o zaman yer, zaman, iklim, muhatap, çevre ve hatta hayatını değiştireceksin. Bunu Vahiy tavsiye eder. Hatta emreder! Çünkü “nereye dönsen, ona dönmüş olursun” ve yeryüzü geniştir.

Mekke sadece vahyin kalbi, hatırası, sıcak yuvası, özü değildir. Mekke, ayrılmak kararı aldığında hüzündür, hıçkırıktır, kopuştur kadere. Kuşkusuz dönmek kaydıyla, kuşkusuz kavuşmak duasıyla... Fakat ahiretin şehri yoktur. Şehir dediğin, ahiret hizmetçisidir.

O nedenle ahiret, herkesin herkesi fidye olarak vermeyi isteyeceği görkemli hesap günüdür. O nedenle ahiret esastır; Mekke’ye kurban edilemez!

Üstelik âlemlerin sahibi Allah’tır; O’na tâbi olmak esastır.

Herkesin Mekke’si vardır! Bazen işi, bazen ailesi, bazen kitapları, bazen çevresi, bazen lideri, bazen tâbi olduğu çevresi... Fakat ısrar ettikçe Mekke’de kalmaya, Vahyin emirleri, ahiretin mizanı vücut bulmayabilir. Israr ettikçe ahiret berbatlaşabilir. Oysa esas olan şehir değildir, esas olan, “insan ve Rabbinin rızasıdır”.

Yaş 53, hicret zamanı!

Aslında hepimiz Ramazan geldiğinde 53 yaşındayız. Çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla, erkeği ve kadınıyla... Zaten hicret edenler içinde herkes yok muydu? Vardı.

Hicret için yol arkadaşı lâzım. Hani mağarada birlikte kalacağın...

Ramazan’a girdiğin gün bir yol arkadaşı lâzım sana. Hani sen uyuduğunda dünya yalanı/mağara yılanı seni ısırmasın diye çıplak ayağıyla yalan/yılan deliğini kapatan… İşte sana yol arkadaşı, hicret zamanı “Kur’ân”…

Arada bir dönüp geçmişine, çocukluk hatıralarına, sevinçlere, üzüntülere, bütün olup bitmişlere bakıp ağlasan da yaş 53, hicret zamanı!

“Geri döneceğim, asla bırakmam seni!” desen de hayatına, Mekke’ne, bilinmez. Çünkü 53 yaş sonrası ömrün kaderi bilinmez; onu sadece Yaratan bilir. Sana düşen, sadece bir hedefe, menzile yani “yeni” olana yürümendir. Unutma, seni eski/kadim olana sadece yeni kavuşturur!

Herkes Ramazan’a erdiğinde 53 yaşındadır.

Herkes hicret etmekle tavsiye olunmuştur. Kuşkusuz “Ayrılamam. Çaresizim!” deyip yerinde kalanlar vardır. Kalmak risklidir; çünkü yalnızlık ve savunmasızlık vardır. Belli ki geride ne bıraktıysan baskı görecek, işkence altında inleyecektir.

Kaderin üstünde kader vardır. Doğum kadar, ölüm de kaderdir.

Ramazan’da herkes 53 yaşındadır.

Bir arkadaş gerekir sana, o Kur’ân’dır. Bir de dikkat dağıtmak, seni öldürmeye gelenleri yanıltmak için, yatağına girme cesareti gösterecek bir fedai lâzımdır. Yani feda etmeyi göze alacağın veya onun buna aday olacağı, yatağa girecek bir cesur yürek lâzımdır. Kim bilir, belki bu yeteneğindir, belki seni gizli gizli seven biri… Belki kıyamadığın çocuklar, hatta belki günahın… Kim bilebilir ki Rabden başka?

Madem hepimiz Ramazan’da 53 yaşındayız çoluk çocuk, zengin-fakir, öyleyse yola çıkma zamanı arkadaşımız Kur’an ile!

Kuşkusuz izini sürecekler senin. Senin de Sureka’n yani avcın gelecek peşinden; belki şehvet, belki nefret, belki hırslar, belki nankörlük, belki de eski aşklar... Avcın da hicret üzeredir.

Sen “Oku, Yaratan Rabbinin adıyla!” sözleriyle yola çıktıkça, “Arın ve hazırlan; ahlâk üzere kal!” dedikçe, güvercinler yola çıkacak ve gelip arkadaşınla sığındığın mağarana yani yalnızlığına yani yol konağına yani sığındığın her ne var idiyse onun kapısına konmak için yola çıkacak güvercinler…

Sahi, hangi yörenin, hangi dileğin, hangi duanın güvercinleri bunlar? Dua mı, rüya mı, umutlar mı, aşklar mı, acılar mı bu güvercinler? Kim bilir, belki mağara değişikse kuşlar da değişir. Bir bakarsın turna, bir bakarsın bülbül, bir bakarsın kartal bile konabilir, değil mi? Emreden, her şeyi bilen Allah bir!

Sen Alâk, Müddessir, Müzzemmil, Kalem, Fatiha okudukça, mağaranın girişi örümcek bağlayacak. Dışarıdan bakanlar “Örümcek bağlamış fikirler… Örümcek bağlamış masallar… Örümcek bağlamış beynin mağarası kafa” diyecekler; çünkü onlar avcılar, Surekalar.

Oysa örümcek de Âlemlerin Rabbinin ikramı. İnkârın, şirkin, hasedin, zulmün gözlerini aldatmak, aklını başından almak için bir el/ayet... Bir delil/işaret…

Avcın yaklaşacak sana, mağaranın kapısına kadar gelecek. Ölüme nefes kala duracak kötülük. Fakat gözleri var, görmezler. Kulakları var, işitmezler. Beyinleri var ama akletmezler…

Yaşım 53, hicret zamanı!

Hicret, “Zamanı geldi!” kararıdır. Kararlılıktır. Bir yatağına Ali gibi, bir yoluna Ebubekir gibi iki kanat takmandır yol boyunca.

“Dönüp arkana bakma!” demiyor Vahiy; seni anlıyor, sevdanı, malını, haneni, çocukluk hatıralarını, emeğini, göz nurunu saygıyla karşılıyor. Ancak esas olan ahirettir. Mizan bütün hesapları bozar. Mizan her şeyi tartar. Hiçbir şey ebedî değildir ki o ebedî sandığın uğruna hesap kitap yapıp harcayasın…

Herkes Ramazan’da 53 yaşındadır, bir hicret yolundadır. Kader gecesi Medine’sine varacaktır!

Sen ayet ayet, sûre sûre okudukça yol arkadaşın Kur’ân’ı, uzaklaşacaksın Mekke’den, Medine’ne yaklaşacaksın. Bilinenden bilinmeyene yol alacaksın. Özünden verilmiş sözlere yollanacaksın.

Hicret bütün Nebîlerin kaderinde var. Ramazan tüm eski topluluklara da emredildi. Hicret, insanın kendisini bulmak için ancak onu terk etme iradesi gösterdiğinde bulabilme ihtimâlin olan yer.

Yaşım 53, hicret zamanı!

Yatağımda Ali, yolumda Ebubekir diye seçtiğim iki kader var. Biri Kur’ân, diğeri Sünnet…

Biliyorum, hicret, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” demek. Olsun! Değil mi doğum da, ölüm de bizim için bir imtihan, o zaman Hicret zamanı!

 

(“Doğduğuma Hicretlenme” hatıratından…)