HER Ramazan nüzul
sırasına göre (birinci günde birinci yılda inen sûreler, ikinci günde ikinci
yılda inen sûreler derken) 23 günde Kur’ân’ın tamamını okumaya çalışırım.
53
yaş, hicret yaşı…
Hicret…
Zamana-mekâna-hayata-tarihe kendini taşıyamadığını, inancını, hedeflerini
gerçekleştiremediğini iddia ediyorsan, o zaman yer, zaman, iklim, muhatap,
çevre ve hatta hayatını değiştireceksin. Bunu Vahiy tavsiye eder. Hatta
emreder! Çünkü “nereye dönsen, ona dönmüş olursun” ve yeryüzü geniştir.
Mekke
sadece vahyin kalbi, hatırası, sıcak yuvası, özü değildir. Mekke, ayrılmak
kararı aldığında hüzündür, hıçkırıktır, kopuştur kadere. Kuşkusuz dönmek
kaydıyla, kuşkusuz kavuşmak duasıyla... Fakat ahiretin şehri yoktur. Şehir
dediğin, ahiret hizmetçisidir.
O
nedenle ahiret, herkesin herkesi fidye olarak vermeyi isteyeceği görkemli hesap günüdür. O nedenle ahiret
esastır; Mekke’ye kurban edilemez!
Üstelik
âlemlerin sahibi Allah’tır; O’na tâbi olmak esastır.
Herkesin
Mekke’si vardır! Bazen işi, bazen ailesi, bazen kitapları, bazen çevresi, bazen
lideri, bazen tâbi olduğu çevresi... Fakat ısrar ettikçe Mekke’de kalmaya,
Vahyin emirleri, ahiretin mizanı vücut bulmayabilir. Israr ettikçe ahiret
berbatlaşabilir. Oysa esas olan şehir değildir, esas olan, “insan ve Rabbinin
rızasıdır”.
Yaş
53, hicret zamanı!
Aslında
hepimiz Ramazan geldiğinde 53 yaşındayız. Çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla,
erkeği ve kadınıyla... Zaten hicret edenler içinde herkes yok muydu? Vardı.
Hicret
için yol arkadaşı lâzım. Hani mağarada birlikte kalacağın...
Ramazan’a
girdiğin gün bir yol arkadaşı lâzım sana. Hani sen uyuduğunda dünya yalanı/mağara
yılanı seni ısırmasın diye çıplak ayağıyla yalan/yılan deliğini kapatan… İşte
sana yol arkadaşı, hicret zamanı “Kur’ân”…
Arada
bir dönüp geçmişine, çocukluk hatıralarına, sevinçlere, üzüntülere, bütün olup
bitmişlere bakıp ağlasan da yaş 53, hicret zamanı!
“Geri
döneceğim, asla bırakmam seni!” desen de hayatına, Mekke’ne, bilinmez. Çünkü 53
yaş sonrası ömrün kaderi bilinmez; onu sadece Yaratan bilir. Sana düşen, sadece
bir hedefe, menzile yani “yeni” olana yürümendir. Unutma, seni eski/kadim olana
sadece yeni kavuşturur!
Herkes
Ramazan’a erdiğinde 53 yaşındadır.
Herkes
hicret etmekle tavsiye olunmuştur. Kuşkusuz “Ayrılamam. Çaresizim!” deyip
yerinde kalanlar vardır. Kalmak risklidir; çünkü yalnızlık ve savunmasızlık
vardır. Belli ki geride ne bıraktıysan baskı görecek, işkence altında
inleyecektir.
Kaderin
üstünde kader vardır. Doğum kadar, ölüm de kaderdir.
Ramazan’da
herkes 53 yaşındadır.
Bir
arkadaş gerekir sana, o Kur’ân’dır. Bir de dikkat dağıtmak, seni öldürmeye
gelenleri yanıltmak için, yatağına girme cesareti gösterecek bir fedai
lâzımdır. Yani feda etmeyi göze alacağın veya onun buna aday olacağı, yatağa
girecek bir cesur yürek lâzımdır. Kim bilir, belki bu yeteneğindir, belki seni
gizli gizli seven biri… Belki kıyamadığın çocuklar, hatta belki günahın… Kim
bilebilir ki Rabden başka?
Madem
hepimiz Ramazan’da 53 yaşındayız çoluk çocuk, zengin-fakir, öyleyse yola çıkma
zamanı arkadaşımız Kur’an ile!
Kuşkusuz
izini sürecekler senin. Senin de Sureka’n yani avcın gelecek peşinden; belki
şehvet, belki nefret, belki hırslar, belki nankörlük, belki de eski aşklar...
Avcın da hicret üzeredir.
Sen
“Oku, Yaratan Rabbinin adıyla!” sözleriyle yola çıktıkça, “Arın ve hazırlan;
ahlâk üzere kal!” dedikçe, güvercinler yola çıkacak ve gelip arkadaşınla sığındığın
mağarana yani yalnızlığına yani yol konağına yani sığındığın her ne var idiyse
onun kapısına konmak için yola çıkacak güvercinler…
Sahi,
hangi yörenin, hangi dileğin, hangi duanın güvercinleri bunlar? Dua mı, rüya
mı, umutlar mı, aşklar mı, acılar mı bu güvercinler? Kim bilir, belki mağara
değişikse kuşlar da değişir. Bir bakarsın turna, bir bakarsın bülbül, bir
bakarsın kartal bile konabilir, değil mi? Emreden, her şeyi bilen Allah bir!
Sen
Alâk, Müddessir, Müzzemmil, Kalem, Fatiha okudukça, mağaranın girişi örümcek
bağlayacak. Dışarıdan bakanlar “Örümcek bağlamış fikirler… Örümcek bağlamış
masallar… Örümcek bağlamış beynin mağarası kafa” diyecekler; çünkü onlar
avcılar, Surekalar.
Oysa
örümcek de Âlemlerin Rabbinin ikramı. İnkârın, şirkin, hasedin, zulmün
gözlerini aldatmak, aklını başından almak için bir el/ayet... Bir delil/işaret…
Avcın
yaklaşacak sana, mağaranın kapısına kadar gelecek. Ölüme nefes kala duracak
kötülük. Fakat gözleri var, görmezler. Kulakları var, işitmezler. Beyinleri var
ama akletmezler…
Yaşım
53, hicret zamanı!
Hicret,
“Zamanı geldi!” kararıdır. Kararlılıktır. Bir yatağına Ali gibi, bir yoluna
Ebubekir gibi iki kanat takmandır yol boyunca.
“Dönüp
arkana bakma!” demiyor Vahiy; seni anlıyor, sevdanı, malını, haneni, çocukluk
hatıralarını, emeğini, göz nurunu saygıyla karşılıyor. Ancak esas olan ahirettir.
Mizan bütün hesapları bozar. Mizan her şeyi tartar. Hiçbir şey ebedî değildir
ki o ebedî sandığın uğruna hesap kitap yapıp harcayasın…
Herkes Ramazan’da
53 yaşındadır, bir hicret yolundadır. Kader gecesi Medine’sine varacaktır!
Sen
ayet ayet, sûre sûre okudukça yol arkadaşın Kur’ân’ı, uzaklaşacaksın Mekke’den,
Medine’ne yaklaşacaksın. Bilinenden bilinmeyene yol alacaksın. Özünden verilmiş
sözlere yollanacaksın.
Hicret
bütün Nebîlerin kaderinde var. Ramazan tüm eski topluluklara da emredildi.
Hicret, insanın kendisini bulmak için ancak onu terk etme iradesi gösterdiğinde
bulabilme ihtimâlin olan yer.
Yaşım 53, hicret
zamanı!
Yatağımda
Ali, yolumda Ebubekir diye seçtiğim iki kader var. Biri Kur’ân, diğeri Sünnet…
Biliyorum,
hicret, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” demek. Olsun! Değil mi doğum
da, ölüm de bizim için bir imtihan, o zaman Hicret zamanı!
(“Doğduğuma Hicretlenme” hatıratından…)