NE çektik şu aklına geleni söyleyenlerden! Kimi cahilliğinden
girdi üzerine vazîfe olmayan konulara, kimi popülaritesini arttırma gayretinden.
Kimi inandığını söyledi parti politikası, devletin bekâsı gibi düşüncelere
girmeden, kimi de inandığı değerlerin tersine konuştu hukuk ve tarafsızlık
vurgusu ile birilerine şirin görünebilmek için…
Kimler geldi kimler geçti AK Parti’den 18 yıl içinde…
Başbakan yardımcılığı, devlet bakanlığı yapan
kuruculardan Abdülatif Şener gitti. Erdoğan’ın “Kardeşim” dediği, AK Parti’nin
ilk Başbakanı Abdullah Gül gitti. Dışişleri ve Ekonomiden Sorumlu Devlet
Bakanlığı yapmış, AB Başmüzakerecisi, Başbakan Yardımcısı ve danışmanı olmuş,
kuruculardan Ali Babacan gitti. Erdoğan’ın Meclis dışından Dışişleri Bakanı
olarak atadığı, AK Parti Genel Başkanlığı ile Başbakanlığı altın tepside sunduğu
Ahmet Davutoğlu da gitti…
Her giden, sadece kendi pisliğini götürdü aslında
partiden. Hiçbiri, AK Parti’yi bölebilecek bir parça koparamadı. Zira AK Parti,
-Erdoğan dışında- kişilerle kaim bir parti değildi. Onun ortaya koyduğu
hedefler, Türk’ün “Kızılelma”sı olarak algılandı ve kurduğu düzen, ardından
gidenlerle sağlamlaştı. Bindiği trenden yolda inenler, yolundan dönenlerdi.
Çürük elmalar ayıklandı, elma sepetinin tamamen çürümesi önlendi...
Bundan sonra da dönenler, çürüyenler, şahsî ikbâlinin
peşinde koşanlar, ikbâlini millî istiklâle değişme gafletine düşenler olacaktır
elbette. Onlar da ayıklanır Allâh’ın izniyle.
Bülent Arınç, bir televizyon programına katıldı.
Özellikle Kavala ve Demirtaş hakkında söyledikleri, gündemin ilk sırasına
oturuverdi birden. Pandemi sürecindeki sıkıntılar ve alınan yeni önlemler, Hükûmet’in
üzerinde çalıştığı ekonomi ve adâlet reformları ve İyi Parti’den ihraç edilen
Ümit Özdağ’ın iddiaları “out”, Arınç’ın yorumları “in” oldu.
Ne oldu da üç yıldır tutuklu olan Osman Kavala ile
dört yıldır cezaevinde olan Selahattin Demirtaş’ı kurtarma ihtiyacı hâsıl oldu
acaba? Dört yıl önce, üç yıl önce değil de neden şimdi?
Bu sorunun cevabını bulmak için, önce aynı talepleri
kimlerin dile getirdiğine bir bakalım…
Biliyorsunuz, çapulcuları “Bizim çocuklar”, “İyi
çocuklar” diye tanımlayan CHP, Gezi Kalkışması’nın finansörü Kavala’nın da
yılmaz savunucusu durumunda. Aynı CHP, ittifakının gizli ortağı HDP’yi yanında
tutabilmek için “Demirtaş’a özgürlük” propagandalarının da başrolünde her daim.
HDP zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni “TeCe” diye
seslendirirken, cezaevindeki tüm bölücüleri ise “esir” diye tanımlıyor.
Dolayısıyla eski Genel Başkanlarını da, Kavala’yı da dışarı çıkartma hedefleri
yadırganmamalı.
Karamollaoğlu da Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde
Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerektiğini söylemiş, bu yılın Şubat ayında Osman
Kavala tekrar tutuklandığında, “Akıl alır
gibi değil!” diyerek tepki göstermişti.
Ve son olarak, İyi Parti’nin bu iki isim hakkındaki
duruşu da gayet dikkat çekicidir. Akşener’in akrabalık ilişkisi olan Kavala
hakkındaki tutukluluk yorumu belli; mahkemeleri, Cumhurbaşkanı’nın güdümünde
olmakla eleştiriyor. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı olduğu dönemde, o da
Demirtaş’ın tahliye edilmesini talep etmişti, malûmunuz. Demirtaş’a verdiği
kahvaltı cevabı ise “Ne şiş yansın, ne
kebap” cinsinden…
Hem “Kan dâvâlım
da olsa ağırlarım” diyerek Cumhur İttifakına karşı bir ortağı kaybetmek
istemiyor, hem de “Kahvaltı biter, kan
dâvâsı devam eder” diyerek kendi seçmenine şirin görünmeye çalışıyor.
Toparlarsak, Millet İttifakı’nın tamamının hem Kavala,
hem de Demirtaş için tahliye istediğini görüyoruz. Pek çok ortak noktada
birleşen bu ittifak üyeleri, çatı cumhurbaşkanı adayı konusunda bir türlü ortak
paydada birleşemediler. Seçimin ikinci tura kalması hâlinde güçlü aday üzerinde
birleşeceklerini dile getirdiler.
Bu tavır, Akşener’in kendine gereğinden fazla
güvenerek alacağı oy ile belirleyici konuma geleceği düşüncesine dayanmış olsa
da, özellikle yerel seçimlerin sonuçları gösterdi ki, HDP çok daha fazla
belirleyici durumda. İşte bu sebeple, kimse HDP’den vazgeçmeyi düşünmüyor o
kanatta!
HDP’nin, içinde olmamasına rağmen ittifakın
vazgeçemediği parti olduğu, İyi Parti’den ihraç edilen Ümit Özdağ’ın iddiaları
ile bir kez daha ispatlanmış oldu. Özdağ, Millet İttifakı’nı oluşturan
partilerin 2018’de HDP ile ortak bir anayasa taslağı üzerinde çalıştıklarını
iddia etmişti. Liderler tarafından yalanlanmış olsa da CHP Milletvekili
Kaboğlu’nun da itirafını öğrenince olayın doğru olduğunu anlamış olduk.
Hâlbuki bunu gizlemenin ne anlamı vardı ki? Anayasa
kim tarafından hazırlanmış olursa olsun, Meclis’e geldiğinde HDP de buna olumlu
ya da olumsuz oy verecekti zaten. Her partinin kendi kendine ya da bir
konsensüs arayışıyla kanun ve/yahut anayasa teklifleri hazırlamasında bir
sakınca yok bence. Ancak buradaki gizlilik, HDP’nin terörle iltisaklı, hattâ
organik olarak bağlı bir parti olduğunun ortakları tarafından da biliniyor
olmasından kaynaklanıyor bence.
CHP açık açık destekleyip ortak hareket etse de, diğer
ortakların siyâset yelpazesinin sağında görünüyor olması, bu aleniyetin önünde
büyük engel. Ortaklıkları ne kadar ifşa olursa, seçmenlerini zapt etmeleri de o
kadar zorlaşır çünkü.
Gelelim Arınç’ın açıklamalarına…
Aynı soru yeniden: Neden şimdi?
Arınç, Kavala hakkındaki iddianâmenin önüne geldiğini
söylerken bile bunun yanlış olduğunu hissetmiş olacak ki meslekî geçmişini
referans gösterme gereği duydu. Sonuç olarak, “Bu iddianâmeyle tutuklu kalmasına hayret ediyorum” diyerek, 15
Temmuz rûhuna da ters hareket etti. FETÖ ile ilişkisi o kadar çok konuşulmuş
biri için, hakkındaki tereddütlerimiz daha da artmış oldu bu sayede.
Demirtaş için ise bir güzelleme yapma gayreti içine
girdi. Yazdığı hikâye kitabının reklâmını yaparken, özetini anlatmadığı kaldı
sadece! O hikâyeleri okursak, Kürtlerin çektiği eziyetleri daha iyi anlarmışız.
Velev ki Kürtler eziyet çekmiş olsunlar, biz de bunu anlamış olalım, bu,
yapılan terör eylemlerini mazur görmemize mi sebep olacak? Demirtaş’ın bir terörist
olduğu, teröre sırtını dayayan bir partinin mensubu olduğu, onlardan emir
aldığı gerçeğini nereye koyacağız? Biz seni çok iyi anladık Bülent Bey! Ama
sen, “Devran” kod isimli teröriste ithafen yazılmış o kitabı okurken, o ve onun
gibi teröristlerin yaktığı canlarımızı anlayamamışsın belli ki!
Bülent Arınç’ın, şu ortak anayasa hazırlığının ortaya
çıkması ve hem de hukuk reformunun konuşulmasından birkaç gün sonra konuşması
da zamanlama açısından çok mânidardır. Millet İttifakı resmî ve gayr-i resmî
tüm paydaşlarının ortak görüşünü dile getiriyor.
Demirtaş’ın da, Kavala’nın da tutuklulukları ve ceza
almaları ise özellikle AK Parti için bir onur meselesine dönüşmüş durumda. Yani
Bülent Arınç, kurucusu olduğu partiye sırtını dönüp, senelerce mücadele ettiği
muhalefet kanadına yaslanıyor bir anlamda. Benim de aklıma, yine bir muzip soru
geliyor tabiî olarak: Millet İttifakı’nın 2023 Cumhurbaşkanı adayı Arınç
olabilir mi?
Babacan ve Davutoğlu’na kucak açan ittifak, AK Parti
içinden çıkacak herhangi bir çatlak ses ile dirsek temasına girmekten kaçınmaz
herhâlde. Arınç’ın parti içindeki saygı ve sevgi kaybı, bugüne kadar basın yolu
ile yol açtığı polemikler, Meclis Başkanlığı tecrübesi ve kavga etmeden vuran
üslûbu da muhalefetin onu kendine çekme gayreti için geçerli sebepler.
Evet, Millî Görüş tabanından birini özellikle CHP
seçmenine kabul ettirmek zor olabilir belki ama “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyerek Ekmeleddin İhsanoğlu’na
katlananlar, Arınç’a da oy verirler, merak etmeyin siz!
Bu arada DEVA ve Gelecek Partilerini ittifakın içine
çekmek için bulunmaz bir nimet olabilir “Bülent Arınç” ismi.
Şu an çok uçuk gibi görünse de, siyâsetin muhalefet kanadından
gördüğümüz gariplikler bizdeki hayret çıtasını yükseltmiş olduğundan, bu
muhtemel durum da kesinlikle imkânsız değildir.
Beni, Arınç’ın açıklamaları sonrası mutlu eden bir
konuyu da atlamak istemiyorum…
Sosyal medyadaki Cumhur taraftarlarının bu konuya
duyarsız kalması beklenemezdi, öyle de oldu. Ancak Hükûmet kanadından ve tabiî
ki Erdoğan’dan gelecek tepkinin dozu çok önemliydi bence. İçlerinde
milletvekillerinin de olduğu çok sayıda AK Partili yetkili, Arınç’a dilleri
erdiğince tepki gösterdi.
Ve son olarak Başkan Erdoğan, isim vermeden,
söylenenlerin parti politikalarıyla ne kadar çeliştiğini anlatırken, “Bizimle asla ilgisi olmayan bazı bireysel
açıklamalar…” ifadesini kullandı ve Arınç’ın artık AK Parti ile olan ilişkisizliğini de ilân etmiş oldu.
Arınç gibi isimler, partiye, partide kaldıkları sürece
çok daha fazla zarar verirler. Giderlerse kirimiz gider. Bundan sonra
beklediğimiz, AK Parti’nin Arınç gibi kamburlardan kurtulmasıdır.