
AMA kalmıyor… Çünkü dilin olduğu her yerde insan vardır ve dil, bir kişiye değil, topluma aittir. Konuşabilmek insanlara hastır ve onları birleştirir. Zira dil, nereden gelip neleri özümsediğimizi, kime ait olduğumuzu tanımlamanın yanı sıra toplumun istekleri doğrultusunda bir yol bulup bu istekleri nasıl gerçekleştireceğimiz konusunda yardımcı olur.
İnsan bir topluluğun üyesi olmakla birlikte, onun bu birlikteliğe ait olmasını sağlayan şey, söylediği sözlerdir. Konuşulan ve söylenen sözler birdenbire gerçekleşse de dikkat ister ve söylenen her söz, kişi için özel olduğu kadar, içerisinde bulunduğu toplum için de önem arz eder. Söylenen sözler gerçekleri yok edip aldatarak var olan dostlukları sonlandırabilir. Bu nedenle dedikodu, konuşmalar içerisinde önemli olan sözlerdir.
Dedikodu, bireylerin yalnızlıktan kurtulmak amacıyla bir gruba dâhil olmayı istemeleri veya bir grubu bir şekilde kontrolde tutma amacına yönelik olabilir. Dedikodu, grup üyeleri üzerinde bir sosyal kontrol ve yaptırım aracıdır.
Dedikodu, insanların kendilerini diğer insanlarla kıyaslayabilmek amacıyla bilgiyi emeksiz ve dolaylı bir şekilde elde etme yöntemlerinden biridir. Başkalarının kimlerle kime neler yaptığı, hakkımızda neler düşündüğü gibi ifadeler bir ölçeğe uymayan, kesin kalıplara sokulamayan insan ilişkilerinin vazgeçilmez unsurlarıdır. “Bir varmış, bir yokmuş” gibi bilinen ifadelerle başlayan dedikodu, “Bunu kimseye söyleme”, “Sır saklar mısın?”, “Aramızda kalsın” şeklinde herkese açık bir ilişki şekline dönüşür.
Dedikoduda iletişim kendiliğinden oluşurken, dedikodu yapan taraflar eşittir. Dedikodu; iç dökme, onaylanma, paylaşma, dertleşme ve rahatlama ile sürerken kırgınlıklara, meraka, kıskançlığa, utanca ve suça ortam sağlamaktadır.
Dedikodu güncel konularla ilgili gayr-i resmî, doğru olup olmadığı belli olmayan, haber niteliği taşımasına rağmen dedikoduyu yapanlar için inandırıcılığa sahip bir konuşma türüdür. Dedikodu aktarılırken aslına sadık kalınabildiği gibi, gerçekler çarpıtılabilir de. Dedikodular kulaktan kulağa aktarılırken şekil değiştirebilir, sadeleşebilir veya abartılabilir. Gizli olan bilgiyi öğrenip anlatabilmek için haberin kaynağının doğruluğu çok da araştırılmaz.
Dedikoduyu dinleyen kişiler inandıkları şeyi haber olarak kabul ederken, yanlış olan inanmadıkları şeyi ise söylenti olarak kabul ederler. Dedikodu ya da haberin ayrımını sağlayan şey, kulaktan kulağa duyum, ulaşım şekli yahut başka bir şey değil, dedikodunun öznel bir nitelik taşımasıdır. Aktaran kişiye olan güven, bilginin doğruluk değerini belirlerken, dinleyenin dedikoduya inanışı ise söylenenin dedikodu veya haber hâline dönüşmesine neden olur.
Kişileri dedikoduyla itham ederken ya da “dedikoducu” olarak nitelendirirken ve sosyal hayattan dışlarken, bu, o kişinin bulunmadığı ortamda yapılmaktadır. Dedikodu her yerde yapılsa da ondan nefret edilir ve onu inkâr edenler ona daha çok bağlıdır. Bu durum dedikodunun çelişikliğini göstermektedir. İnsanlar dedikodu yaptığını kabul etmemekte, gerekçe olarak da önemli gördükleri bilgileri anlattıklarını söylemektedirler.
Dedikodu yapmak onu yapanlar tarafından sohbet, bilgi alışverişi, dertleşme gibi adlarla nitelendirilse de yapılan şey dedikodudur. Bu durum dedikodunun çelişkili durumuna işaret etmektedir. Dedikodu yaptığımızda yapılan şeyin dedikodu olduğunu inkâr ederken, bir başkası bizim hakkımızda konuştuğunda ise yapılan konuşmayı dedikodu olarak tanımlarız.
Sohbet, aile ve arkadaş grupları arasında danışma, yârenlik etme gibi toplumsal ihtiyaçları karşılamakta, bu yapılırken dedikodunun yapılmasına kısmen zemin oluşmaktadır. Sohbet, muhabbet gibi şeyler, anlatma sonucu oluşan dedikodu kavramından ayrılmaktadır. Dedikodunun tam olarak gerçek olmayışının arkasında algıların değişim ve dönüşüme uğraması bulunmaktadır. Çünkü konuyu nasıl anlarsak o şekilde aktarırız. İnsanlar doğru olduğunu düşündükleri bilgilere güvenerek yanlış bilgileri başkalarına art bir niyet taşımadan aktarırlar. Bu durumda doğru tanıklık etmek zor bir durumdur. Anlattıklarımız ise çoğu zaman gerçekten görünenden farklıdır. Birçok tanığın olması, o olayın doğru olduğunu kanıtlamaz. Çünkü birçok kişi bu düşünceleri hatalı anlayıp anlatmış olabilir. İletişimi etkileyen bu müdahale süreci kısaltma, vurgulama ve kendi içinde eritme şeklinde sıralanmaktadır. Verilen mesaj sürekli bir değişime uğrar ve grup mesajı kendi içinde hikâyeleşir, bütünleştirir ve dönüştürür. Mesaj iletilirken mesaj basitleştirilerek özüne inilir. Anlatılanları şüpheye düşürecek veya önemi olmayan her şey anlatımdan çıkarılırken abartıya yer verilir. Mesajın inandırıcılığını artırmak için bire bin katılır, en ufak şeyler abartılarak aktarılır. Böylece tek kanıt olan dedikoduya zamanla başka kanıtlar da eklenmiş olur.
Dedikodu, dedi-kodu, de-di-ko-du
Dedikodu esnasında, olayı ispat etmek için sadece o anın durumu anlatılmaz, geriye dönük ve geleceğe yönelik bilgi ve tahminlere de yer verilir. Bu nedenle dedikodu, bir konunun anlatımı olarak görülse de sadece o an için yapılanı değil, geçmişi, beklentileri, yapılanları, yapılabilme ihtimali olanları ve o kişiye yönelik çevresinin algısını da içerir.
Dedikodu yapan kişiler arasındaki ilişkiler arttıkça tutumlar ve davranışları değerlendiren sınıflamalar oluşur. Bu sınıflamalar, bireyin hareketlerini geneller ve katılımcılar ne zaman iletişim kursa paylaşılan bir bilgi olur. Böylece dedikodu için gerekli olan tanışıklık, sosyal mesafenin azaldığı, karşılıklı olarak paylaşılan bilginin geliştirildiği bir iletişime yönelir. Kişiler dedikoduya olan yaklaşımlarına, ilgilerine, duyduklarıyla ilgili olarak aldıkları tavra göre aktif veya pasif dedikoducu şeklinde tanımlanır. Bunun için bireylerin birbirlerini çok da tanımaları gerekmez. Bazen de insan tek başına dedikodu yapar.
Dedikodunun yolunu açıp dedikodu yapabilmek için bulunan katılımcılar birbirlerini analiz eder, dedikoduya olan ilgileri sözlü veya beden dili ile ortaya çıkar ve aralarında karşılıklı bir etkileşim kurulur. Aktif dedikoducular dedikoduyu ilgiyle dinleyen, dinlediklerini başkalarına aktaran ve böylece dedikodu için akıcı bir durum yaratan kişilerdir. Bu kişilerin herkesle herhangi bir konu hakkında konuşabilecekleri düşünülür.
Bu kişilerin dışında, bazı bireyler dedikodu yapmamakla birlikte dedikoduya da katılmazlar. Bunlarsa pasif dedikoduculardır. Pasif katılımcılar, konuşma sırasında orada olsalar da dedikoduya karışmaz, dedikodusu yapılan kişiyi tanımaz ve dedikoduyla ilgilenmezler; ancak dedikodu sırasında orada oldukları için katılımcı olurlar. Pasif katılımcılar etkileşim sırasında bu durumu bozacak bir davranış içerisine girmezlerse dedikodu için samimî bir katılımcı olarak algılanırlar.
Bir konuşmanın devamını sağlamak için çeşitli yorumlarda bulunulur, sorular sorulur. Pasif katılımcıların dedikoduyu onaylaması, samimî olmayan bir ortam yaratır.
Dedikodu sırasında konuşma sırası gelen kişinin konuşmaya devam etmesi, kişinin aynı negatif fikri savunduğunu gösterir. Dedikodu sırasında tepkisiz kalmak ve sadece dinlemek “şüphe duymak” anlamına gelirken, konuşmanın karşılıklı yapılması iki tarafın da dedikoduya inandığını gösterirken dedikodunun yayılmasında da etkili olur. Kişilerin şüphe etmedikleri ve inandıkları dedikodular hızla yayılırken, şüphe edilen dedikoduları yayma cesareti gösterilemez.
Dedikodunun asıl konusunu korkulan ve beklenen olaylar oluşturur. Dedikodu öğrenildikten sonra verilen ilk tepki ise dedikoduyu saklayıp anlatarak paylaşmaktır. Dedikodunun bu şekilde paylaşılmasını sağlayan, onun haber niteliğidir.
Dedikodunun yayılması, özellikle hiçbir şeyin net olmadığı durumlarda konu ile ilgili detaylı bilgi vermesi nedeniyle genel durumlara oranla daha hızlı olmaktadır. Dedikodunun özel hayatı olumsuz etkilemesi ve diğer insanlarla kıyaslamaya neden olması, onun artarak yayılmasına sebebiyet vermektedir. Dedikodu, insanların gizli olarak kabul edilenlerden haberdar olmalarını ve sosyalleşmelerini sağlayan bir araç olarak da kabul görür. Dedikodu ve söylenti, fıkralar gibi bastırılmış duyguları açığa çıkarıp tanıdıklar arasında mizah gibi tüketilmek için zevk, merak ve şaşkınlık yaratması nedeniyle yayılır.
Bunların dışında, dedikodunun yayılma nedenlerinden biri de tanıdıklara anlatılacak çok az şeyin kalması sonunda oluşacak sessizliğin boşluğundan kurtulmak amacıyla konuşacak bir şeye ihtiyaç duyulması ve inanma ihtiyacının karşılanması isteğidir. İnsanlar arasında dedikodunun hızlı yayılmasına sebep olan şey, onu hemen çevresindeki insanlara anlatma ihtiyacı duymasıdır. Hızlı yayılan dedikodu taze ve günceldir. Geçmişte yapılan dedikodular daha yavaş yayılırken, güncel dedikodular daha hızlı yayılır; hızla yayılması, o dedikodunun değerli olduğunu, değerinin korunmak istendiğini gösterir. Dedikodu taze bir sebzeye benzetilebilir; tüketilmeden bozulabilir.
Dedikodunun yayılmasını sağlayan etkenlerden bir diğeri ise grubun birbirine bağlılığıdır. Bağlılık ne kadar artarsa dedikodu da o kadar hızlı yayılmaktadır.
Dedikodu sosyal bir olgu olarak insanın var oluşundan itibaren gerek yapıcı, gerek yıkıcı niteliğiyle her zaman hayatımızda yer almıştır. Birey ve toplum açısından düşünüldüğünde dedikodunun olumlu ve olumsuz anlamdaki etki gücü oldukça büyüktür. Bireyin hayatındaki etki gücünün fazla olması, onun hızlı bir şekilde yayılması ile ilgilidir. Bu hız o kadar güçlüdür ki dedikodunun yayılma potansiyeli hakkında dedikoduyu yapan kişi bile tahminde bulunamaz. Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile gelinen son durum, dedikodunun hızını daha da artırmaktadır. Dedikodu, birey ve gruplar arasında duygusal durumlarını değiştirecek büyük bir etkiye sahiptir. Dedikodunun insanlar arasında utanç ve bilinme arzusu gibi duygular yaratarak onları birbirlerine bağladığı düşünülebilir. İnsanların arasında geçen diyalogların yüksek bir oranı yaşadıkları sosyal çevre ile ilgili olup, dedikodunun insanlara toplum tarafından yasaklanan davranışlardan uzak durması gerektiğini öğretidir.
Dedikodu, yakın çevremiz ve arkadaşlık ortamlarında yapılan, zaman içerisinde insanlara zarar verecek düzeye gelen sürekli ve günlük tekrarlar hâline gelebilmektedir. Davranışlara dikkat edilmediği sürece güven problemi, hayata küsme, hayâl kırıklığı gibi psikolojik problemlere ve insanî ilişkilerin bitmesine neden olabilir. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” düşüncesi, insanları farklı düşünmeye yönlendirebilir veya zor duruma sokabilir. Dedikodu yapmayan kişiler sadece kendilerinden bahsettikleri, kendileriyle meşgul oldukları için “egoist” olarak tanımlanırken, onlar da arada kimsenin dikkatini çekmeyen gereksiz sözler söyleyebilirler.
Dedikodu her türlü sosyal ortamda yapılabilirken, dışa kapalı tutucu ortamlarda yapılan dedikodular oldukça tehlikeli olabilmekte, eğitim oranının yüksek olduğu yerlerde kıskançlık ve gevezelik gibi nedenlerle yapılan dedikodulardan fazlasıyla keyif alınmaktadır.
Dedikodu, yapıldığı ortamda olmayan biri hakkında, o kimsenin yaptıklarıyla ilgili doğru, yanlış, iyi ya da kötü gibi yargıda bulunup şikâyetlerimizi, kıskançlıklarımızı, sıkıntılarımızı aktardığımız, aktarırken de mutlu olduğumuz bir durumdur. Dedikodu, toplumdaki birliktelikleri sağlarken, diğer taraftan insanların ayrışmalarına da neden olan, çoğu zaman bu birlikteliği sonlandıran sözlerden oluşmaktadır. Dedikodu, gündelik hayatın içerisinde, işyerlerinde çalışırken, evlerde dinlenirken, sokak ve mahallelerde karşılaşırken, çay ve kahve aralarında muhabbet, sohbet, soluklanma gibi boş zamanlarda birdenbire ortaya çıkan, ortamda bulunmayan bir kişi veya kişiler hakkında plânlı veya plânsızca yapılan, çoğu zaman amaç gütmeyen, olan bitenden haberdar olmanın kolay bir yoludur. Amaç, sır alıp sır vererek bilginin değişimi ve dolaşımını sağlamaktır. Can sıkıntısına ve sessizliğe çare gibi algılanır.
Her zaman ve her mekânda rastlanabilen ortak tanıdığın çekiştirilmesi yoluyla “Bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın”, “Olanlardan haberin var mı?”, “Benden duymuş olma ama…”, “Dedikodu gibi olmasın ama…” diye başlayan cümlelerin devamı olan dedikodu, genel olarak boş vakit doldurmak, merakın, küslüğün, kıskançlığın, kızgınlıkların, kırgınlıkların ve suçluluğun dışa vurumu olarak karşımıza çıksa da insanlar arası yakınlaşma, cinsiyetler arası dayanışma ve bütünlemeye, iç dökmeye, dertleşmeye, probleme birlikte çözüm üretmeye, sıkıntıları paylaşarak rahatlamaya, eğlenceye, merak duygusunu beslerken duruma hâkim olmaya, gırgıra alma yoluyla ferahlama ve gerilimden kurtulmaya sevk etmesi nedeniyle bazen faydalı ve gerekli olduğu düşünülen bir eylem olarak da karşımıza çıkmaktadır. Sosyal ilişkilerin başlatılmasında, sürmesinde ve bitmesinde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkan dedikodu, toplumsal hayatın vazgeçilemez bir gerçeğidir.
Kendisine atfedilen anlamın negatifliğine rağmen, dedikodu, toplumda bir yaygınlık arz etmesi, bir anlamda toplumsal alanda bir işlevinin olmasıyla ilişkilidir. Dedikodu, toplumsal normların korunması, bilgi akışını sağlamak, tahakküm uygulamak gibi yönleri dışında, aynı zamanda toplumsal ilişkileri/birliktelikleri oluşturabilmesi nedeniyle toplumsal etkileşim içine dâhil olabilecek konuşmalardır. Bu yüzden dedikodu yapmak, gündelik hayatın sosyolojisi içerisinde yaygın ve etkili iletişim türlerinden biri sayılabilirken, aynı zamanda toplumların boş zamanlarını değerlendirmek anlamında da sosyolojik olarak incelenmeye değer bir konudur.
Dedikodu muhabbet veya sohbet değildir. Ahlâkî erdemlerin karşısında duran konuşmalar olarak kötülükle eş değerlendirilir. Peki, toplum tarafından kabul edilmeyen konuşmalar olarak kabul edilmesine rağmen, dedikodu neden günlük hayatın bir parçası hâlini almıştır? Bu çelişik durumun altında yatan sebepler nelerdir? Niçin sürekli dedikodu yapılmaktadır? Bizi dedikodu yapmaya iten sebepler nelerdir? Dinî ve ahlâkî uyarılar olmasına rağmen neden dedikodu bu kadar cazip? İnsan bu kadar mükerrem bir varlık olmasına rağmen neden bu kadar alçalabiliyor? Ve neden bu alçalmanın farkına varamıyor veya varmak istemiyor? Buradan bakınca dedikodu, önlenemez bir sorun mu, yoksa genel bir ihtiyaç mıdır?