GİDEREK yaygınlaşan savaş ortamı, yaşayan tüm canlıları etkiliyor. İnsanoğlu gerçekten zor zamanlar geçiriyor. Büyük bir sınav veriyoruz. İnsanî duyguların yerle yeksan olduğu, toplumları sarıp sarmalayan beşerî düzenlerin yıkıldığı süreç tam olarak günümüzde yaşanıyor.
Tabiata üst perdeden verdiğimiz zarar hem hayatımızı, hem dünyamızı paylaştığımız canlılara olumsuz yansıyor. Bir türlü dur durak bilmeyen hezeyanlarımız ve çıkar uğruna kavgalarımız, her gün yüzlerce insanı hayattan feci bir şekilde koparıyor. Ahir zamandan mıdır bilinmez, insana çizilen sınırlar yok oluyor ve her gün vahşi tablolarla karşı karşıya kalıyoruz.
“Neden?” sorusuna verilecek birçok cevap olmasına rağmen hiçbiri tam olarak sorunu çözecek veriyi sağlamıyor. En vahşi olan insan ile başlayan şer yayıldıkça cevaplar bir bir eleniyor. Elimizde her gün giderek artan huzursuzluk tablosu ve yeni vahşetlerle dolu gündem kalıyor.
Soykırımın birinci yılı geride kalırken, devam eden savaş ortamı şimdi Lübnan’a ve Suriye topraklarına yayıldı. Yakında daha başka iklimlere yayılmaması için hiçbir sebep yoktur. Ülkemiz sınırlarına kadar ulaşan barut kokuları ve dumanları, muhtemeldir ki çok sürmeden sınırlarımız içinde de görülmeye başlanacak. Devletimizin büyük gayreti ve çabaları netice verir diye umut ediyoruz.
Lâkin kaçınılmaz olduğunda, görünen o ki, günün sonunda bir terör devleti kalmayacak. Canavar misali sağa sola saldıranlar, belli ki Türk’ün gücünü veya inancını unuttular. Savaşı son seçenek olarak gören milletimizin “Hangi çılgın zincir vuracakmış?” anlayışına büründüğünde neler olduğunu 2016 yılında gördük. İnşallah bunların hiçbirine gerek kalmadan barış sağlanır ve özgür “Filistin Devleti” kurulur.
Dünyaya kendilerini nefret ettiren Yahudi milleti ve Siyonist teröristler, evvelinde de böyleydiler. İnsanların onlardan nefret etmeleri için sebepleri var. Tarihin pencerelerinde nice örnekleri vardır ki, Siyonist olan Yahudi kitleleri, bulundukları her yerde kargaşa ve azgınlık yapmış, bozgunculuk çıkarmıştır. İki peygamber katleden bu lânetli kitleyi kimselerin sevmemesi tesadüf değildir. Öyle ki, bu nefrete bir isim koyulalı neredeyse iki asır oluyor: “Antisemitizm”.
Antisemitizm genel olarak “Yahudi karşıtlığı” demektir. 1800’lü yıllarda ortaya çıkan kavram, ilk bakışta ırkçılık gibi görünüyor olabilir lâkin aslında değildir. Özellikle bir yıldır süren soykırıma ve bugün devam eden savaşa, hatta yaymak istedikleri savaş ortamına bakıldığında, Yahudilerin devlet terörü organizasyonu gün gibi ortada. Aynı şekilde, halklarının da bireysel olarak işledikleri suçlardan hırsızlık, vahşice öldürme, tecavüz, ağaç yok etmek, toplumları manipüle ederek kargaşa çıkarmak ve teknolojiyi kullanarak toplu siber saldırılar yapmak aklıma gelenler. Bilmediğimiz ya da duymadığımız nice suçu işlemekten de çekinmeyecekleri ortaya çıkmıştır. Çoğuna iğrenç gelen kanlı çocuk ayinleri ve sinagog altlarında yaptıkları iğrenç ötesi uygulamalar bu düşünceyi doğrulamaktadır. Hâliyle antisemitizm için “Bir ırkçılık türü” diyemem.
Antisemitizmin tarihsel gelişimi aslında çok daha eskilere dayanmaktadır. Haçlı Seferlerinden başlayan süreç Holokost’a kadar devam etmiştir. Bernard Lazare isimli bir Fransız Yahudisi, 1896 yılında yayınladığı kitabında antisemitizm konusunda şu ifadelere yer vermiştir:
“Antisemitizmin genel sebepleri daima İsrailoğullarının kendisinden kaynaklanmıştır, onlara karşı husumet gösterenlerden değil. Kendi başına gelen felâketlerin sorumlusu hiç olmazsa kısmen Yahudilerin kendisidir. Yahudi’ye bu evrensel husumeti hangi erdemler ya da hangi ahlâksızlıklar kazandırmıştır? Neden İskenderiyeliler, Romalılar, İranlılar, Araplar, Türkler ve Hıristiyan ulusların hepsinden kötü muamele ve nefret görmüştür? Çünkü bugüne kadar her yerde Yahudi, içe kapanık bir varlık olmuştur. Peki, neden içe kapanıktı? Çünkü kendi grubuna münhasır kalmış, bunu ise hem siyâsî, hem dinî düzeyde gerçekleştirmiş ya da daha ziyade siyâsî ve dinî mezhebine, hukukuna sıkı sıkıya sarılmıştır.”
Yaptıklarıyla yaşayan halkları kendinden uzaklaştırıp nefret ettiren bir millet, ihanet noktasında da çok mahirdir. İki kez kendilerini soykırımdan kurtaran Türk milletine sadakatlerini, zor zamanda bizi sırtımızdan hançerleyerek gösterdiler. Onlara kol kanat geren Efendimize (sav) Medine günlerinde kumpaslar kurdular. Yakın tarihte yurtsuz kalanlara kapı açan Filistin bölgesi halkına bugün yaptıkları ise yine bir ihanetten başka bir şey değildir. Olaya bu minvâl üzere bakıldığında, kendilerinden olan yazarın sözleri daha anlamlı oluyor.
Kıymetli okurlarım, dünden bugüne değişmeyen kimlikleriyle Yahudiler, bilindiği üzere lânetli bir kavimdir ve yeryüzünde iki kez bozgunculuk çıkaracakları Yüce Kur’ân’da bildirilmiştir. İşte bugün Ortadoğu’da yaşanan katliam ve savaş iklimi onların eseridir. Ne amaçladıkları henüz kestirilememekle birlikte, içlerinden bazılarının yaptığı açıklamalarda ülkemizden de toprak almak kaydıyla büyük bir devlet kurma hayâlleri saklanmamaktadır.
Lâkin bilmedikleri, hesap edemedikleri bazı şeyler var: İlki, her hesaptan daha üstün olanı, Allah’ın hesabıdır ve bu hesap asla şaşmaz. İkincisi, onlar henüz Türklerle savaşmadılar. Olmaz inşallah ama olursa bir daha unutamayacakları büyük bir bozgunla tanışacaklardır.
Öldürdükleri masumların ahını “Kuzeyden gelen ordunun” alacağını unuttular ise, bir gün mutlaka hatırlayacaklardır.
Hepinize esenlikler dilerim.