Annem tabiî ki engelli annesiydi

Geriye dönüp baktığımda, annem, sanırım engelli çocuğa sahip olmanın tüm boyutlarını yaşadı. Ufak tefek başarılarımızda, gördüğümüz saygıda, sevgide dünyalar onun oldu. Annem bütün ömrü boyunca beni engelli değil, bir gün iyileşecek hasta olarak gördü. Engelli çocuğu olan annelerin yaşadığı bütün duyguları sanırım benim annem de yaşadı.

BU yazıyı yazmak, takdir edersiniz ki, benim için kolay olmayacak. Kendim engelliyim ve annem birkaç hafta önce vefat etti. İçimdekileri dış dünyamla ilişkilendirerek anlatmaya çalışmam gerekiyor. Dilerim, annemin hayatı gerek herhangi biri olarak, gerekse bir engelli annesi olarak okuyan siz kıymetli dostların hayatının anlamına bir katkı yapsın.

Elbette her birimizin hayatı özel ve bilinmeyi, anlaşılmayı hak ediyor. Birbirimizin hikâyesi yine birbirimizin hayatının zenginleşmesine yol açabiliyor.

Annemin engelli çocuğuna yani bana yüklediği anlama bakınız: “Lokman oğlum gelse, beni nereye gideceksem uçuruverir”, “Ben Lokman Ayva’nın annesiyim” ve “Lokman var ya, o, benim oğlum” derdi. Televizyonda gördüğü parklar ve bahçeler ona göre “Buralar, Lokman’ın evinin oralar” idi. Çocukluğunda bir dinî eğitim alma imkânları olmadığından dolayı bildiği birkaç sûreden biri olan “Gulhü” (İhlâs Sûresi) ile benim için tesbih çekerdi. Bol bol dua ederdi. Yaşlı olmasından dolayı Allah’ın onun duasını kabul edeceğine inandığı için çevresindekilere de “Senin için nasıl dua edeyim?” diye sorardı.

Cumhurbaşkanımızdan bilim insanlarına, bakanlara, milletvekillerine, işportacılara, Afrikalı çocuklara, sivil toplum mensuplarına her biri ayrı kıymette insanın anneme yani bir engelli annesine hayır dualarının nasıl oldu da nasip olduğunu sebep-sonuç ilişkisinde de açıklayabilirim ancak kendi medeniyetimizin bakışıyla, “hikmet” nokta-i nazarından anlatmak istiyorum.

Annem okuma yazma bilmeyen, komşulara tarım işine giden, iş yerlerinin çamaşırlarını yıkayan, yağ bulamadığında bulgur pilavını yağsız pişiren bir kadındı. Kime işe giderse gitsin hilesiz çalışırdı. Ona göre mesai saati güneş doğunca başlar, hava kararınca biterdi. İsrafı hayatta sevmezdi. Artık kullanılmaya mecâli kalmamış kıyafetleri ince ince keser, örgüleri söker, kilim, battaniye dokuttururdu. Ütü ve kahve yapmayı bilmezdi.

Bunca yokluğuna rağmen misafiri çok severdi. Ömrüm boyunca, “Şunların şusu busu var, bizim niye yok?” dediğini duymadım. Birilerinin bir şey kazandığını duyunca, “Allah daha çok versin” derdi. Hayatında önemli ve güzel bir gelişme olduğunda ya birine ekmek yapmaya ya da bahçe işlerine yardıma giderdi. Sadaka verme şekli böyleydi.

Komşularımızla küstüğümüzü hiç hatırlamam. Annem de, babam da hayatlarını adeta çocuklarına adamışlardı. Bizler için çok şehir değiştirdiler. Engelli olduğumdan, özellikle benim için çok şey yaptılar. Üniversitede yurt hakkım bitince İstanbul’a, yanıma taşınmışlardı. Bizim ev, engelli arkadaşlarla buluşma mekânıydı. Annemler Allah ne verdiyse ikramlarda bulunurlardı. Bazen komşular bir araya gelir, Beyazay'a gözleme yapıp getirirlerdi. Bizlerin mutluluğundan mutlu olurlar, kızdığımıza kızar, sevdiğimizi severlerdi.

Annem ve babamın ilginç bir özelliği vardı: Sadece bana değil, diğer çocuklarına da değer verenlere, yardım edenlere, destek olanlara inanılmaz bir minnet ve şükran duyarlardı. Adeta çocuklarına değer verdikleri için onlara kul köle olurlardı. Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimiz annemi ve babamı çok etkilemişti. Cumhurbaşkanımızla çekilmiş bir resmimizi büyüttürmüş, duvara asmıştık. Cumhurbaşkanımızın elini omzuma koyup sevgiyle yüzüme bakıp tebessüm etmesi hâli annemi çok mutlu etmişti. Gelir gider, o resmi bana tasvir ederdi. Bu resim annemde nasıl bir duygu meydana getirdiyse, annem yeri geldi de Demans sebebiyle hepimizi unuttu, ama Tayyip Bey’i unutmadı. Öyle ki, son günlerinde bilinci kapandı ve bilincinin açılması için o resmi götürdük. Bir süre bilinci tekrar yerine geldiyse de sonrasına ömrü vefa etmedi.

Geriye dönüp baktığımda, annem, sanırım engelli çocuğa sahip olmanın tüm boyutlarını yaşadı. Ona kızan bir kadın tarafından “Sen düzgün biri olaydın çocuğun sakat olmazdı” da dendi, başkalarının çocukları okula, zanaata, işe, askere giderken kendi çocuğunun bunları yapamamasının yanıklığını da çekti. Ufak tefek başarılarımızda, gördüğümüz saygıda, sevgide dünyalar onun oldu. Annem bütün ömrü boyunca beni engelli değil, bir gün iyileşecek hasta olarak gördü. Engelli çocuğu olan annelerin yaşadığı bütün duyguları sanırım benim annem de yaşadı.

Annemin hiç de kolay yaşanmamış 91 senelik ömrü bana büyük dersler verdi, nasihatler etti. Makamı, zenginliği, şöhreti, networkü, dünya rekorları olmayan; köylü, eğitimsiz, fakir, çevresi bulunmayan bir kadına bu kadar güzel ve özel hayır duaların, Fatihaların nasip olmasını şunlara yoruyorum: Misafirperverliğine, hilesiz çalışmasına, kul ve komşu hakkına hassasiyet göstermesine, müsrif olmamasına, elindekiyle yetinmesine, başkasının malında ve canında yahut da namusunda gözü olmamasına, fedakârlıktan kaçınmamasına...

Baktığımız zaman bunlar herkes tarafından yapılabilecek tutum ve davranışlar. Demek ki bu kadar güzel insanlardan güzel Fatiha ve duaların nasip olması hiç de zor değil. Dilerim benim de böyle bir akıbetim olur.