MEDYA, halka bilgi verme aygıtı olmak yerine algı aparatı hâline dönüşmüşse, statüko kurumu hâline gelmiş demektir.
Bu anlamda medyayı ahlâk çerçevesinde tutmak mühim, doğru bilgiyi doğru biçimde aktarmak daha mühimdir.
Seneler önce adını vermeye gerek duymadığım iki şöhret sahibi, her akşam magazin programlarıyla Türk halkının evlerini işgal ettikleri için birbirini “medya maymunu” olmakla itham etmişti.
O zaman girmişti literatüre bu tanım.
Medya maymunu, enteresan bir tarif içeriyor. Lânetli Yezid’in Şam sarayında saltanat sefası sürerken kendisi için getirttiği bir maymunu sözde halife olmak vasfıyla güya imam edip cemaatin önüne koyduğunu, hani “İmam abdest tutmasa cemaat ne yapmaz?” atasözünün o günlerde icat edildiğini düşündüğümüzde, “medya maymunu” tabiriyle de toplumdan ne beklendiğini fark etmek mümkündür.
Türkiye’de ve dünyada her ne kadar sosyal medya hayatın pek çok alanına doğrudan girmişse de toplumun daha büyük kitlesinin davranış ve fikriyat yönelimini etkileyen birinci unsur ana akım medya.
Ana akım medyanın en etkili saatleri ise gündüz kuşağı ile prömiyer kuşağında yer alıyor. Ülkemizin bu saatlerde en çok izlenen programlarından biri de “Müge Anlı”.
Aslında sanırım “Müge Anlı” değildi programın adı ama herkes başka bir ismi olmasına rağmen sunucunun adıyla anınca, kanal da programın adını “Müge Anlı” yaptı sanırım.
Zaten son zamanlarda moda, sunucunun ismini program adı yapmak. Dâhiyane(!).
Şehitlerimizden haber veriyor Müge Anlı. “Bir avuç toprak için bir can vermeye değer mi?” diyor.
Zannediyor ki, “Bir hilâl uğruna Ya Rab, ne güneşler batıyor” diyen bir ifadeyi kendi diliyle yorumluyor.
Yahu, sen nazlı niyazın üstadı mısın be mübârek? Allah senden razı, sen Allah’tan razı… Hey gidi!
Veya Yûnus musun ki “göğ ekini biçmiş gibi” beyanını 21’inci yüzyılın lisanına konvert ediyorsun?
Evvelâ Müge Anlı gibi anlı sanlı, evlere birinci sırada giren medyatik isimlerin medya dilinin nerelere varacağını bilmesi lâzım. Onun burada andığımız ifadesi, sosyal medyaya aklıselim zihinler tarafından ekleniyor ve eleştiri alıyor. Peki, düşünebiliyor musunuz, Anlı’nın ifadelerini dinleyen ülkemiz kadınları o an, o cümleler Anlı’dan ilk sâdır olduğu saniyelerde ne geçirdiler içlerinden?
Meselâ bir “Helâl gız sana!” dedikleri var bende.
“Doğru diyor valla!” dedikleri de diğer cepte.
On yıl kadar önceydi, “Vatan sağ olsun demeyeceğim” diyen şehit anneleri gördü bu gözler. Ne acı!
İşte Anlı, o sözleriyle bu düşünceyi savunan yeni annelerin yetişmesini sağlayacak bir tohum ekti evlere.
Müge Anlı, Sayın Hanımefendi Emine Erdoğan’ın, yanına Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da canlı yayınla bağlanıp adeta ülkemiz kadınlarını bu programı izlemeye teşvik eden bir konuşma yapmış, Sayın Cumhurbaşkanı da kendisini tasdiklemişti. Bugünden bakınca, ne acı!
Müge Anlı, Türk Ordusunun PKK’ya karşı savaştığını zannediyor. Hatta burada andığımız sözleriyle Türk Ordusunu ve Türk Devleti’ni, yeni toprak kazanmak için türlü ihtirasları olan bir varlık gibi gösterdiğinden habersiz.
Birincisi, PKK bir terör örgütüdür ve hiçbir ordu, bir terör örgütüyle savaşmaz; ordu, terör örgütüne karşı diğer kolluk kuvvetleri gibi mücadele verir.
Bir ülkenin ordusu, ancak bir başka ülkenin ordusuna karşı savaşır.
İkincisi, Türk Devleti kendi sınırlarına dışarıdan veya kendi sınırları içinde güvenliğine zarar veren terör örgütlerine karşı toprak kazanmak için mücadele etmiyor, kendine ait olanı korumak için mücadele veriyor. Zira karşısına aldığı terör örgütü, Türk Devleti’nin varlığına kastediyor. Kaldı ki, terör örgütleri ülke olmadıkları için toprak sahibi de değildirler.
Bu iki kriterden bakınca, Türkiye’nin PKK ve diğer terör örgütlerine karşı verdiği mücadeleyi bir köydeki iki köylünün tarla çekişmesi sonucu kan dâvâsına dönüşen tartışması gibi göstermek, ancak Müge Anlı gibi cahillere yakışırdı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, İletişim Bakanlığı’nın ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu durum karşısında tedbir alması, ATV yönetiminin Müge Anlı ve onun anlayışına sahip çalışanlarını süresiz dinlendirmeye alması gerektiğini düşünüyorum. Bizden söylemesi. Tabiî kendileri bilirler…