Anladık mı?

Bütün dünyanın insanları bir araya gelse, canlı sineğin kanadını yapamıyormuş; bütün dünyanın servetleri bir araya gelse ölümü yok edemiyor, bir nefes satın alamıyormuş, anladık mı? Nasıl boş işlerle uğraştığımızı, en süflî işlere ömrümüzü harcadığımızı, hesap günü mahcûbiyetten dişlerimizle ellerimizi kemireceğimiz günlerin yakın olduğunu anladık mı?

VİRÜSLER, seller, depremler, hastalıklar… Kâinattaki afetler, belâlar, insanoğluna neyi hatırlatmak için yaşatılır?

Geçmiş kavimlerin yok olma sebeplerini ve yok oluş şekillerini Kur’ân-ı Kerîm uzun uzun anlatır; Ad, Semud ve Lût kavmi gibi daha pek çok kavimden, onların nasıl azgınlaştığından ve daha sonra nasıl çeşitli azap ve afetlerle yok edilişlerinden bahseder. Bu kavimlerin kıssaları Kur’ân-ı Kerîm’de hayli yer tutar. Onlar geçmiştir de, bize anlatılmasındaki hikmet nedir? Allah’ın onların nasıl helâk edildiğini bizlere anlatmasındaki maksat nedir?

Gidişatınızda çizginin aşıldığı, zulüm, ahlâksızlık, azgınlık ve sapkınlık âyetler boyunca aktarılır. Dünya hâddini çoktan aşmadı mı? Acaba Koronavirüs bize neler anlattı? Anladık mı?

Kayserleri, kisraları, Amerika’yı, güneş batmayan (!) Britanya’yı, şahları, kralları, tüm dünyayı ölüm sessizliği sardı. Ne mâkâm, ne para, ne güç, ne saltanat… Nereye kadar? Anladık mı?

Lût kavminin yaratıkları Eyüp Sultan’ın, Fatih Sultan’ın, nice evliyânın rûhunu muazzep ederken izleyen bizler, ezan yuhalanırken susan biz dilsizler, belâ nasıl ortak geliyormuş, anladık mı? Ölümü fersah fersah kendimizden uzak zanneden bizler, bir nefes kadar yakın olduğunu anladık mı?

Gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikrobun karşısında aklın, bilimin, paranın işe yaramadığını, insanoğlu olarak ne kadar aciz olduğumuzu anladık mı?

Savaş mağduru, ailesini ve evini kaybeden Müslüman Suriyelilere sokakları dar edenler! Nasıl, sokaklar size kaldı mı? Mülk kiminmiş, anladık mı?

Sabah kalkınca akşama çıkma garantimiz yokken, yıllar sonrası için plân yapan, plânında âhirete hiç zaman ayırmayan, mâkâm ve insanlardan övgü kazanma peşinde koşarken harcadığımız hayatın bize ait olmadığını, geçip gideceğini anladık mı? “Mülk de, verdiğin nefes de, dünya da, arz da, ukbâ da, rızık da, şan da, servet de, güneş de, semâda yüzen necm de, ben de Senin” deyip, Yaratan’ın kudretini anladık mı?

Güvendiğimiz evlâdımız, paralar dökerek aldığımız güvenlik sistemlerimiz, korumalarımız, silahlarımız, son teknoloji ile üretilen araçlarımız mikrop karşısında hiçbir işe yaramıyormuş, anladık mı? Yaptığımız gökdelenler, yeraltındaki sığınaklar, kapılara vurduğumuz anahtarlar, aldığımız pahalı eşyalar, yapılan bütün ilâçlar ölümden bizi kurtaramıyor, ölmemeye çâre olamıyormuş, anladık mı?

Firavun da Mısır Piramitlerini Azrail’den kurtulmak için yaptırmıştı, içine girdiğine Azrail onu orada bekliyordu; ecelden kaçış yok, anladık mı?

Bütün dünyanın insanları bir araya gelse, canlı sineğin kanadını yapamıyormuş; bütün dünyanın servetleri bir araya gelse ölümü yok edemiyor, bir nefes satın alamıyormuş, anladık mı? Nasıl boş işlerle uğraştığımızı, en süflî işlere ömrümüzü harcadığımızı, hesap günü mahcûbiyetten dişlerimizle ellerimizi kemireceğimiz günlerin yakın olduğunu anladık mı?

Anladık Ya Rab! Varsın, Birsin, Mülkün Sahibi Sensin! Yaratan, Yaşatan, Rızık Veren Sensin! Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran Sensin! Semâyı kuran, âhireti halk eden, hesabı ince gören, unutmayan, uyumayan, gücü sonsuz, Varlığı Mutlak, her şeyi elinde tutan, yeri göğü Yaratan Sensin Ya Rab, Ya Hakk, Ya Allah! İnandık, iman ettik. 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم


قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ (1) اَللهُ الصَّمَدُ (2) لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ (3) وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُُفُواً اَحَدٌ
 

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla… De ki, ‘O Allah, birdir. Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaç, O kimseye muhtaç değil). O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir.” (İhlâs Sûresi ve Meâli)