Anket anket, söyle bana, seçilecek miyim?

Kendi partisinin durumunu anlamak için anket yaptırmak isteyen yöneticiler, elini cebe atmak zorunda. “Gel bakalım anketçi arkadaş, bir araştır da bizim partimizin oy oranı kaç olmuş, görelim.” İster misiniz anket yapacak arkadaş, “Size kaç lâzım efendim?” diye sorsun… Açıkça böyle soran olmaz tabiî. Bu, aşağı yukarı tavırla belli edilir. Ne gariptir, durumu iyi gösterenler daha çok sevilir. “Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle!” diyordu ya Cem Karaca, onun gibi bir şey işte.

BİR kardeşimizin sevdiğim bir sözünü tekrar edeyim: “Gün geçmiyor ki bir gün daha geçmesin.”

Hakikaten her gün akşam oluyor, her sabah güneş yeniden doğuyor.

Ve geçen her günün içinde bir anket yayınlanıyor. Büyüyen bir sektör…

Son gördüğüm ankette, “Ülkenin en önemli sorunu nedir?” diye sormuşlar. Vatandaşın verdiği cevapların yüzdesi şu şekilde:

60 Ekonomi…

8,5 Demokrasi yok…

8,1 Cumhurbaşkanlığı sistemi…

7,6 Kürt sorunu…

7,4 Hukuk sistemi…

5,1 Eğitim sistemi…

3,2 Dış politika…

*

Görünen o ki, etrafımız ateş çemberine dönmüş olsa da halkımız dünya işleriyle pek ilgilenmiyor. “Dünya işleri” dediğimizin alternatifi ahret değil; kastımız dünya siyaseti. Dış politikanın bu kadar düşük çıkması başka türlü izah edilemez.

Yıllardır “tencere” en önemli faktör.

Kaynıyor mu, kaynamıyor mu?

Kaynıyorsa içinde ne var; taş mı, yemek mi?

*

Bu anket sonuçlarına bakarak diyebiliriz ki, CHP içinde çoğunluk Genel Başkan Kemal Bey gibi düşünmüyor. Yoksa onun iştahla sarıldığı “Kürt sorunu” daha yüksek çıkardı. Vatandaş CHP’li olsun, başka partili olsun, ortada bir Kürt sorunu görmüyor demektir.

Tabiî yine de Kemal Bey’in moralini bozacak bir tablo değil ortadaki. Bu cevaplara baktığında, seçimi yüzde en az 60 ile kazanacağını düşünebilir.

Ancak millet ekonomiden şikâyetçi olsa da, bazı sıkıntıları bulunsa da, o sıkıntılardan fazlasıyla bunalsa da gidip oyunu muhalefete vermeyi düşünmüyor.

Anketi yapanlar da işin bu tarafını elbette merak etmiş ve sormuşlar.

“Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde kime oy verirsiniz?”

Cevaplar şöyle:

Muharrem İnce 0,5

Ahmet Davutoğlu 1

Ali Babacan 1,5

Mansur Yavaş 4,1

Meral Akşener 4,8

Ekrem İmamoğlu 5,3

Selahattin Demirtaş 

Oy kullanmam 7,7

Kararsız 8,1

Kemal Kılıçdaroğlu 13,3

Partimin adayı kim olursa 14

Recep Tayyip Erdoğan 33,8

*

Çok ilginç hakikaten. Muharrem Bey önceki seçimde aldığı oy oranına bakarak, üstüne mağduriyetini ekleyerek, kurduğu yeni partinin heyecanını paylaşanların çok olacağını da düşünerek, seçimi tek başına kazanabileceğini düşünüyor.

Seçilmek için yüzde 50’nin üstüne en az bir oy daha almak şart kanuna göre!

Bu tablo ile nasıl olacak?

Yüzde yarım oy ile muhtar bile olunmaz.

Gerçi bu söze dair hatıralarımız epey farklı. Gazete manşetlerinde “Muhtar bile olamaz” denilen Recep Tayyip Erdoğan, önce başbakan oldu, sonra cumhurbaşkanı.

Üzerinde durduğumuz tabloda Muharrem Bey için böyle bir şans görünmüyor.

Kemal Bey için de öyle tabiî!

Tabloda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzdesi de seçilmek için gereken yüzde 50+1’in gerisinde görünüyor.

Ancak dikkat edelim, listede aday olmayacak ve olamayacak olanlar var.

Ayrıca kararsız grubu ile “Partim kimi aday gösterirse ona oy veririm” diyenlerin hepsini muhalefette zannetmek yanıltıcıdır.

*

Seçimde aday olmayanların listede yer almasına karşılık, aday olacağına kesin gözüyle bakılan bazı isimlerin listede bulunmaması da dikkat çekici.

Meselâ Mustafa Sarıgül, meselâ Öztürk Yılmaz ve bir diğer aday Ömer Lütfü Avşar ilk aklımıza gelenler…

Bunların yanında bir iki kişi de bağımsız olarak seçime girebilir.

Hepsi de iddialı. Öyle olmasa niye adaylık için uğraşsın, o kadar gayrette bulunsun, masraf etsin?

Adayların hepsi için zorluk var.

Sandık, asla çantada keklik değildir.

Yapılan hesaplar hiçbir zaman çarşıya uymaz. Bunu unutan yanılır.

Hesap ister evde yapılsın, ister genel merkez içinde, fark etmez.

Biz burada bir anket sonucuna bakarak birkaç söz etmeye çalıştık.

İsteyen, başka anketlere göre yorum yapsın.

*

Kendi partisinin durumunu anlamak için anket yaptırmak isteyen yöneticiler, elini cebe atmak zorunda.

“Gel bakalım anketçi arkadaş, bir araştır da bizim partimizin oy oranı kaç olmuş, görelim.”

İster misiniz anket yapacak arkadaş, “Size kaç lâzım efendim?” diye sorsun…

Açıkça böyle soran olmaz tabiî. Bu, aşağı yukarı tavırla belli edilir.

Ne gariptir, durumu iyi gösterenler daha çok sevilir. “Yalan da olsa hoşuma gidiyor, söyle!” diyordu ya Cem Karaca, onun gibi bir şey işte.

Sandıklar açılınca rezil oluyorlar ama kimin umurunda?

Partinin kasasındaki paracıklar, araştırma şirketinin hesabına geçmiş oluyor.

Geçmiş olsun!

Bir süre sonra unutuluyor zaten kimin ne kadar rezil olduğu.

Zira her gün güneş yeniden doğuyor, yeni umutlarla beraber...

Görmüyor musunuz, girdiği her seçimden yenik çıkanlar bile hâlâ meydanda dolaşabiliyorlar. Dolaşmakla kalmıyor, efeleniyorlar da.

Hem de bir iki seçim değil, on bir, on iki seçim kaybetmesine rağmen.

Tam sayı kaç idi, unuttum.

İnanın kendisi de hatırlamıyordur.

İsteyen gidip sorsun, aldığı cevabı bize de bildirsin.