Ankaralı bir gönül sultanı: Rıza Çöllüoğlu

Hâfız Rıza Çöllüoğlu’nun en belirgin özelliği, vaaz ve dinî irşat hayatı ile ortaya çıktı. Dinî ilimler alanında yeterli bilgi donanımı vardı. Bilgisini daha da genişletmek için azimli ve kararlı idi. Konuşmalarında halkın bilgi düzeyine inmeyi başarı ile uygulardı. Bu nedenle cemaati ile arasında samimi bir diyalog hâsıl olurdu. Bazen dinî konuları çok sert bir üslûpla vaaz kürsüsüne taşırdı. Fakat cemaatinin gönlü, onun sert sözleri ile yumuşardı.

ANKARA’dan bir gönül sultanı, bir âlim, bir derviş geldi geçti. Bu mübarek şahsın adı, “Rıza Çöllüoğlu” idi. Daha ilkokula giderken adını babamdan duymuştum. Babam Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalıştığı için Rıza Hoca ile tanışırdı. Hocaefendiden hep övgüyle bahsederdi. Onun da bizim gibi Kızılcahamamlı olduğunu söyler ve hakkında “Yöremizin medâr-ı iftiharı” (övünç kaynağı) derdi.

Babam şu anısını da birçok yerde söylemiştir: “İmam-hatip lisesinde okurken bir hocamız, kendimizi yetiştirmemiz gerektiğini söyledi ve dedi ki, ‘Rıza Çöllüoğlu adında bir vaiz var. Kendisi ilkokul mezunu fakat vaazlarıyla Ankara’yı sallıyor. Kendisini çok iyi yetiştirmiş’.”

Rıza Hocam güler yüzlü ve hoşsohbet bir insandı. Beraber olduğu kişilere değer verir, hâlini hatırını sorardı. Kendini büyük görmez, espriler yapar ve bulunduğu mekânları şenlendirirdi. Her zaman halkın ve cemaatin içinde olduğundan toplum tarafından çok sevilen bir zât-ı muhteremdi.

Doğumu ve ilköğrenimi

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, 1928 yılında Kızılcahamam’ın Korkmazlar köyünde dünyaya geldi. Babası Hüseyin Efendi, annesi Zeliha Hanım’dır. Altı kardeşten dördüncüsüdür. Kendisinden büyük iki ağabeyi ve bir ablası vardır. Altı yaşında iken köyün imam-hatibi Mehmet Karataş’tan Kur’ân okumayı öğrendi ve hatmetti. On yaşına kadar köy hocalarında okudu.

1930’lu yıllar, din eğitim ve öğretiminin çok zor şartlar altında verildiği, Arapça ezan okumanın yasak olduğu yıllardı. Bir gün köyde öğrencilerin kalfası durumunda olan İbrahim Uzun yüksekçe bir yerde Arapça ezan okuyordu. O sırada bir jandarmanın geldiği görüldü. Ezan okuyan kalfa, Türkçe-Arapça karışımı bir ezan okudu. Köy imamının dili tutuldu, öğrenciler hocaya bir zarar gelmesin diye pencerelerden kaçtılar. Fakat jandarma olayın üzerine gitmedi, uyarı ile yetindi. Bundan sonra küçük Rıza ve arkadaşları köyün imamından dinî dersler alamadılar ya da çok zor koşullar altında eğitimlerini gizli gizli sürdürdüler.

Öğrenim için Çamlıdere’ye gidiş

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, dinî öğrenim için Çamlıdere’ye, Hâfız Halil Okur’a öğrenci olmaya gitti. Bunu kendisi şöyle anlatıyor:

“Babam rençberlik yapardı. Fakir bir insandı fakat çok çalışkandı. Biz kalabalık bir aile idik. Bizi kimseye muhtaç etmedi. Çamlıdere’de ‘Kel Ahmet’ adı ile bilinen bir manifaturacı vardı. İyi bir insandı. Benim Çamlıdere’ye okumak için gitmeme o sebep oldu. Tabiî babam da büyük maddî fedakârlık yaparak Çamlıdere’de okumamı sağladı. Bir Cuma günü merkebe çeşitli yiyecekler koyduk, babamla yola çıktık. Çamlıdere’ye vardık. Manifaturacı Kel Ahmet, bizi Halil Okur Hoca’ya götürdü.

Manifaturacı Kel Ahmet, Halil Okur’a, ‘Sana sesi güzel, iyi bir öğrenci getirdim’ dedi. Hâfız Halil Okur da, ‘Böyle uçuyorsunuz, kaçıyorsunuz ama sonu iyi çıkmıyor. Bir hafta deneriz. Eğer kabiliyet görürsek devam eder, yoksa geri gider’ dedi. Ben böylece Halil Okur Hocamda eğitime başladım.

1939 yılı başı idi. Çamlıdere Nahiye Müdürü ile İlköğretim Müfettişi Cevat, Halil Okur Hoca için gizli din eğitimi yapması nedeniyle baskın düzenlemeye karar verirler. O sırada biz 15-20 kadar öğrenci idik. En küçükleri bendim. 12-13 yaşlarındaydım. Hocaefendi baskını haber almış, Cuma namazını kıldıktan sonra bizi etrafında topladı. Bundan sonra bizleri okutamayacağını söyledi. Cemaat ve öğrencileri hıçkıra hıçkıra ağladık. Öğrenciler köylerine dönmek üzere çıktılar. Halil Efendi bana oturduğu yerden işaret ederek, ‘Oğlum Rıza, sen kal! Deni Berçin ortalığına yetiştirip göndermek için söz verdik. Seni Ziya Efendi (Ziya Tığlıoğlu) gizlice evinde okutsun’ dedi.

Ben Hâfız Ziya Efendi’de hıfza çalışmaya devam ettim. Halil Okur Hocaefendi imam, Ziya Efendi müezzin idi. Ziya Hocamızı da Halil Hocamız okutmuş fakat Ziya Efendi kendini iyi yetiştirmiş, melek hasletli bir zât idi. Ağzından ekmeğini alsan ‘Niye aldın?’ demezdi.

Ziya Hocamız yeni evlenmişti. Bir köy imamının kızı, pırlanta gibi bir hanımı var idi. Sabah erken saatte ders için evine giderdik. Hanımı Ziya Hocaefendi’ye demiş ki, ‘Bu öğrencilere yüzünü ekşitirsen sana hakkımı helâl etmem’. Eğer bu insanlar olmasaydı iş kopacaktı. Ziya Hocamızda 15 sayfaya kadar geldim. Fakat o yıl bizim ailede birtakım sıkıntılı durumlar olmuş.

Çamlıdere’de hâfızlık yaparken bir evde kalırdım. Evin penceresi vardı ama camı yoktu. Gaz yağı vesika ile alınırdı, çıra ile okurduk. Epey sıkıntı çektik. Babam ot göndermedi diye o kişinin evinden çıktım. Tek başıma camide yattım. Babam ayda on lira bulup veriyordu. Bir Reşat altın beş lira... Babam o parayı nasıl bulup verirdi, hâlâ anlayabilmiş değilim.

Babam Çamlıdere’ye geldi ve Hafız Halil Okur’a, ‘Bir iki sene Rıza’yı okutamayacağım, köye götüreceğim’ dedi. Hocam Halil Efendi râzı olmadı ise de babam beni alıp köye götürdü. Köyde hıfza çalışmayı bırakmadım, çalışmama hız verdim. Her gün beş sayfa ezberlemek sûretiyle 1939 yılı sonunda hıfzımı tamamladım. Başlangıçta bana hatim yaptıran hâfızlık yaptı. İsmi, ‘Ramazan Karataş’... Bizim için çevre köyler halkının katılımı ile hâfızlık merâsimi yapıldı. O yılın kış mevsiminde, Korkmazlar köyünde imamlık yaptım.”

Rıza Çöllüoğlu köyünde imamlık yaparken, yöre imkânlarından yararlanarak Arapça öğrenmeye de başladı. Bir kış boyunca Yayalar köyü hatibinden Arapça dersleri aldı.

Öğrenim için İstanbul’a gidişi ve aldığı eğitim

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, köyünde hıfzını tamamlayıp kısmen Arapça öğrendikten sonra, dinî eğitimini daha zengin bir eğitim muhitinde geliştirmek için İstanbul’a gitti. İstanbul’da yoğun bir dinî eğitim aldı. Gerek Kur’ân okuma teknikleri ve gerekse Arapça eğitiminde o yılların imkânlarına göre üst düzey dinî ilimler öğreniminde İstanbul’un imkânlarından geniş çapta yararlandı. İstanbul’a gidişini ve İstanbul’da gördüğü eğitimi kendisi şöyle anlatıyor:

“İstanbul’da zor şartlar altında kalmaya devam ettim. Akkuş Hoca da zamanla beni öğrenciliğe kabul etti. Kur’ân-ı Kerîm kıraatını Akkuş Hoca’da bitirdim. Tam iki sene de Enderunlu İsmail Efendi’nin talim derslerine devam ettim. Fatih’ten Topkapı’ya her gün gelirdim. Akkuş Hoca’da kıraatı tamamladığım hâlde Sübhaneke’den başladım, iki senede Fil Sûresi’ne gelebildim. Fatih’te Konyalı bir zât olan Musa Kazım Efendi’den bir müddet Arapça okudum. Kadırga’da bir evde oturur idi. Bu arada Reisü’l-Kurrâ Hamdi Efendi’den Cezerî okudum.”

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, İstanbul’da öğrenci iken bazı yıllar Ramazan aylarında çevre illere Ramazan mukabelesi okumak için gitti. 1947 yılı Ramazan ayında hocası Hasan Akkuş’un uygun görmesi üzerine Ankara’ya, Vehbi Koç’un mukabelesini okumak üzere geldi. 1948 yılında askere gitmeden önce, Ramazan ayında Edirne İpsala’ya gitti. Hem mukabele okudu, hem de cemaate vaaz etti.


Ankara’ya dönüş ve eğitiminin devamı

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, 6 yaşında bir çocukken başladığı dinî eğitimini hayatı boyunca sürdürdü. Çamlıdere ve İstanbul’da aldığı bilgilerle yetinmedi, kimilerine göre yeterli görülebilecek ilmî çalışmalarını Ankara’daki görevleri süresince de devam ettirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı merkez kuruluşunun bilimsel üst kuruluşlarında görev alan büyük âlimlerle yakınlıklar kurdu. Onlardan dinî ilimlerde kaynak olarak bilinen kitapları okudu. Uzun yıllar süren Ankara’daki görev hayatı süresince hem okudu, hem de okuttu. İsteyen din görevlilerine onların seviyelerine göre dersler verdi. Hazreti Peygamber’in “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hadîs-i şerîfine uyan kişilerdendi. Dinî ilimlerle uğraşmayı bir zevk hâline getirmişti.

Resmî görevleri

Çöllüoğlu, dinî hizmet mesleğindeki görevine kendi köyünde köy imam-hatibi olarak başlamıştı. İstanbul’a gidince bir taraftan eğitimini sürdürürken, bir taraftan da İstanbul Müftülüğünce açılan müezzinlik imtihanına girdi. İmtihanı birincilikle kazandı. Nûr-u Osmaniye Camii’nde görev istedi ve bu camide yaşı küçük olduğu için 6 ay vekil müezzinlik yaptı, 18 Temmuz 1946 tarihinde Beyazıt Camii asil müezzinliğine atandı. Bir ara bu görevinden ayrıldı ise de 14 Mayıs 1948 tarihinde aynı göreve ikinci kez tayin edildi. 29 Ağustos 1948 tarihinde ise Fatih Camii müezzini oldu. Bu camide hem görev yaptı, hem de caminin imamı Ömer Efendi ve Abdullah Kazancı Hoca’dan “sarf, nahiv ve fıkıh” dersleri okudu. 1949 yılı sonunda Ankara’ya geldi.

29 Kasım 1949 tarihinde Kağnıcıoğlu Camii imam-hatipliğine atandı. 1950-1951 yılları arasında vatanî görevini Ankara’da yaptı. Onu seven ve takdir eden kumandanlarının da uygun görmesi ile dinî hizmetlerine bu sürede de ara vermedi. Vatanî görevi rahat koşullar altında geçti. 2 Kasım 1952-15 Eylül 1954 tarihleri arasında Bahçelievler Camii imam-hatibi ve Kur’ân kursu öğreticiliği yaptı. Bir süre de murâkıplık görevinde bulundu. Vaizlik imtihanına girdi, yüksek başarı gösterdi. O yıllarda Ankara’ya vaiz atamıyorlardı fakat Hâfız Rıza Çöllüoğlu’nu imtihandaki üstün başarısından dolayı 30 Ocak 1954 tarihinde Ankara Vaizi olarak atadılar. Resmî vaizlik görevi yanında özel kadro ile Ankara Yenimahalle Çavuşoğlu Camii’nde imam-hatiplik görevi yapmaya başladı. Bu görevini uzun yıllar sürdürdü.

Vaaz ve dinî irşat çalışmalarında başarılı olduğu kadar, imamet hizmetlerinde de üstün bir başarı sergiledi. İyi bir hâfızdı. Sesi, Kur’ân okuma üslûbu ve Kur’ân-ı Kerîm’i kıraat usûllerine göre okuma konusunda da üstün yeteneklere sahipti. Bu nedenle Ankara’nın sayılı Kur’ân okuyucuları arasında sayılırdı.


Vaaz ve irşat hayatı

Hâfız Rıza Çöllüoğlu’nun en belirgin özelliği, vaaz ve dinî irşat hayatı ile ortaya çıktı. Dinî ilimler alanında yeterli bilgi donanımı vardı. Bilgisini daha da genişletmek için azimli ve kararlı idi. Konuşmalarında halkın bilgi düzeyine inmeyi başarı ile uygulardı. Bu nedenle cemaati ile arasında samimi bir diyalog hâsıl olurdu. Bazen dinî konuları çok sert bir üslûpla vaaz kürsüsüne taşırdı. Fakat cemaatinin gönlü, onun sert sözleri ile yumuşardı. Cemaati arasında bazen Diyanet İşleri Başkanlığı merkez kuruluşunun büyük hocaları da bulunurdu. Onlar da Rıza Çöllüoğlu’nun vaazlarını beğeni ile izlerlerdi.

Türkiye’de vaaz üslûbunu kimi şöhretli vaizlerin vaazlarında siyâsî yorumlara konu olabilecek ifadelerin yer aldığı yıllarda, Vaiz Rıza Çöllüoğlu’nun vaazlarından “entelektüel” denen çevreler de çok rahatsız olmazdı. Hâlbuki o, dinî konuları en sert üslûp ve yüksek sesle vaaz kürsüsüne getirmekten asla çekinmezdi. Çöllüoğlu, halkın isteği üzerine iki Ramazan ayında, Ankara’nın Güdül ilçesinde de halka vaaz etti, mukabele okudu. Güdül halkının sevgi ve saygısını kazandı.

1976 yılında resmî vaizlik görevini bıraktıktan sonra da vaaz ve irşat görevini uzun yıllar sürdürdü. Bu işi resmî ve maaşlı görevle sınırlı görmezdi. Çeşitli dinî ve özellikle cenaze merâsimlerine, hacı uğurlamalarına, mevlit ve sünnet merâsimlerine katılır, o ortamların imkânlarından yararlanarak vaaz ve irşat görevini yapardı. Bu tür merâsimler vesîlesi ile bir araya gelmiş topluluklar, onun konuşmalarını, dinî konulardaki uyarılarını heyecan ve zevkle izlerlerdi. Rıza Çöllüoğlu, özellikle ifade etmek gerekirse, popüler bir halk hatibi, halk önderi idi. Asla köşesine çekilmiş insanlardan değildi. Çok yüksek bir aktivite ile halkın tam içinde ve ortasında idi.

Meslek hayatının son yıllarında, kendi ifadesi ile iki yıl kadar gezici vaizlik de yaptı. Bu görevle ülkemizin çeşitli illerini dolaştı. Gittiği yerlerde halka etkili konuşmalar yaptı.

Dinî ve millî eğitim hayatına desteği

Dinî ve millî eğitim hayatı, onun öncülüğünde Muradiye Kültür Vakfı’nın kurulması ile büyük bir hız kazandı. 1978 yılında Mustafa Kalfaoğlu ile bu vakfı kurdular. Vakfın kurumsal şemsiyesi altında yatılı-gündüzlü Kur’ân kursları faaliyete geçirildi. 1985 yılında ortaokul ve lise seviyesinde özel okullar açıldı. Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı yüksek tahsil üniversite öğrenci yurtları açıldı. 2000’li yıllardan itibaren anaokulu ve kreş çalışmalarına başlandı. Gerek Kur’ân kurslarının ve gerekse özel okulların bina, araç-gereç, öğrencilerin yeme-içme, barınma, beslenme gibi tüm maddî ihtiyaçlarının karşılanması, Rıza Çöllüoğlu Hoca’nın omuzlarına bindi.

O, Müslüman halk ve özellikle hayırsever Kızılcahamam ve Çamlıdereli hemşehriler üzerindeki manevî otoritesi ile bu ağır yükün altından kalkmayı başardı. Bu yükü yıllarca omuzlarında taşıdı. Bugün Muradiye Kültür Vakfı bünyesindeki öğretim kurumlarında binlerce öğrenci eğitim görmektedir. 1978 yılından günümüze yine binlerce öğrenci mezun olmuş, ülkemize ve milletimize hizmet etmek üzere hayata atılmışlardır.

Rıza Çöllüoğlu, Muradiye Kültür Vakfı’nı kurduktan sonra eğitimin toplum yaşamındaki yerini bir başka şekilde kavradı. Bu işin önemine bütün varlığı ile inandı. Tüm gücünü kullanarak bu çalışmalara kendini adadı. Bu çalışmalarda onun lokomotif görevi üstlenmesinde dinî hayatın fert ve toplum yaşamı için lüzumuna samimiyetle inanmış olmasının ve kendisini dinamik hayatın içinde hissetmesinin, aktif kişiliğinin önemli rolü oldu. Elbette köşesine çekilmeyi, halktan ve hayattan kopuk bir hayat sürdürmeyi yeğlemiş olsaydı bu türden kaldırılması zor yüklerin altına girmeyi düşünemezdi. Yüce Allah, onun bu tür emeklerini lütfuyla karşılasın!


Tasavvuf hakkındaki görüşleri

Hâfız Rıza Çöllüoğlu, çok çeşitli özellikleri olan bir kişiliktir. O, her şeyden önce iyi bir hâfız, iyi bir Kur’ân okuyucusu, iyi bir vaizdir. Bu yönleri ile Ankara ve çevresinde, hattâ Türkiye genelinde tanınmıştır. O, aynı zamanda zengin bir tasavvufî deneyim ve manevî kişiliğe sahiptir.

Onun tasavvufta önderi ve üstadı, Mahmut Sami Ramazanoğlu Hazretleri’dir. Üstadı Mahmut Sami Ramazanoğlu’na bağlanışını anlatırken, onun kendisi hakkında birtakım tasarruflarına şahit olmaktadır. O bunları şöyle anlatıyor: “Mahmut Sami Ramazanoğlu’na intisap ettiğimde, üstadın Ankara’da az sayıda mensubu vardı. Benim intisabımdan sonra bana olan güven nedeniyle istek çoğaldı. Ben emekli olduktan sonra Sami Efendi Hazretleri’ne gittim. Görüşme sırasında bana, ‘Rıza Efendi evlâdım, hâfızları başına tâc et, hâfızı her zaman başköşeye oturt. Zamanımızda vaaz etmek çok zordur. Hakkı söylersin, başına gelmedik kalmaz, söylememek de olmaz. Yumuşatarak söyle ve 45 dakikadan fazla konuşma. İnsanın alma gücü bu kadardır’ buyurarak mesleğimde yumuşak sözlü davranmanın gerekli olduğunu anlatmak istemişlerdir.”

Hâfız Rıza Çöllüoğlu’nun tasavvufî ve manevî hayatı bilgiye dayanır, duygusal değildir. Onun bu hâli bilimi, aklı ve hayat gerçeklerini reddetmez. Dinî bilimlerde yeterli olmayan kişilerin “Şeyh” adı ile ortaya çıkıp çevrelerinde birtakım cahil adamları toplamalarını uygun görmez. Onun tasavvuf anlayışı, Kur’ân-ı Kerîm’e ve Peygamberimizin Sünnetine uygun bir anlayıştır. Bu konuda şunları söylüyor: “Tasavvufu Kitap ve Sünnetin dışına çıkarırsan, ölünceye kadar bulamazsın. Tasavvuf, elli metrelik bir yolun tam ortasından yürümek gibidir. Bugün ‘Tasavvuf yaşıyorum’ diyenlerin çoğu uçurumlarda geziyor. Tasavvuf, Kitap ve Sünnetin ortasında olmaktır. Tasavvuf ,dinin koyduğu kuralları eksiksiz yaşamaktır. Günümüzde birtakım tasavvufî akımlar, dinî kurallara uygun düşmeyen karmakarışık işler yapıyorlar. Hâlbuki tasavvuf, hâl bilgisidir. Sözden daha çok hâli ortaya çıkarmaktır. Eğer Sami Efendi Hazretleri olmasaydı ben tasavvufun karşısında olurdum. Okuduklarımla yetinseydim ‘Aman sen de!’ derdim.”

Evliliği ve çocukları

Çöllüoğlu, Fatih Camii müezzini iken Fatih Camii cemaatinden Halil Efendi’nin kızı Nihal Hanım’la 29 Nisan 1949 tarihinde evlendi. Nihal Hanım’la uzun ve mutlu bir ömür yaşadılar. Nihal Hanım, 30 Mayıs 2007 yılında vefat etti. Bu evlilikten Hüseyin, Saim, Mustafa ve Mahmut Sami isimli oğulları ile Zehra isimli kızları dünyaya geldi. Çocukları hâlen hayattadır. 1950 yılında doğan Zekai isimli oğulları çocukken vefat etti. Çöllüoğlu, 2008 yılında ikinci evliliğini yaptı.


Vefatı

2011 senesinde ciddî bir ameliyat geçirerek uzun süre tedavi gördükten sonra 2013 senesinin Ocak ayında ikinci bir ameliyat geçirdi. 10 Eylül Salı günü rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı, 12 Eylül Perşembe, saat 17:15’te Rabbimizin rahmetine kavuştu. Cenazesi, 13 Eylül Cuma günü, Ankara Demetevler Sami Efendi Külliyesi’nde Cuma namazı sonrası kılınan cenaze namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’na defnedildi. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun!

Son söz

Rahmetli Rıza Çöllüoğlu Hocamız, alışılmış hoca kalıplarından çok farklı özelliklere sahipti. İleri görüşlü, ilim ve irfan sahibi bir gönül ehliydi. Yıllar önce gurur-kibir meselesi yapmadan, zengin esnafı kapı kapı gezerek yardım toplamış, Muradiye Vakfı’nı kurmuş, okullar ve Kur’ân kursları yaptırmıştı. Bu okullarda binlerce öğrenci yetişmiştir. Muhterem Hocaefendi, binlerce kişinin duâsını almış örnek bir şahsiyettir. Rabbim rahmet eylesin!

 

Kaynakça

Aşkar, Mustafa; Rıza Çöllüoğlu Hocaefendi: Hayatı ve Hatıraları, Ankara, 2014.

Güran, Kemal; Kızılcahamam-Çamlıdere’de Yetişen Ünlü Hafızlar, ESYAV, Ankara, 2008.