
BAŞKENT Ankara’mızda, 1 Ekim 2023 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni yasama yılına başlayacağı ilk oturumun yapılacağı sabah, TBMM’nin hemen karşısında yer alan İçişleri Bakanlığı’nın Atatürk Bulvarı üzerindeki kapısında bir terör eylemi gerçekleşti.
Şahsen bu terör eyleminin daha sonrasındaki yeni eylemlere öncülük edeceğini zannetmiyorum.
Bu yüzden başlığa taşıdığım “Neden arkası gelmeyecek?” sorusuna cevabımın birkaç alternatif yönü var.
Evvelâ Türkiye’de Türk Devleti, 2023 Seçimlerinin yapıldığı günden itibaren bütün dizginleri ele almış hâlde hiçbir terör örgütüne alan bırakmayacağını göstermiştir.
Gelecek süreçte Meclis’e giren ve terör örgütlerine uzantıları olduğu belirlenen kimseler eliyle güdülecek politika, terör üzerine değil, çirkeflik üzerine olacaktır.
Irak başta olmak üzere, terörist ve terör malzemesi taşınacak yurt dışı menşeli bir alan kalmamıştır. Yurt içindeki teröristlerse yeni düzende yer altına çekilse dahi bitirilecektir.
İçişleri Bakanlığı’nın Atatürk Bulvarı üzerindeki personel giriş kapısı önünde yapılan eyleme gelince…
Bir yerde bir terör eylemi var da söz konusu terör eylemi hakkında bir failde bahsediliyorsa, derhâl şüpheli failin yapılmış o terör eylemi hakkında bir beyanının olup olmadığına bakmak icap eder.
Çünkü terör örgütleri, eylemleri ile yaşarlar. Öyle ki, kendilerine ait olmayan eylem bile taraftarlarına reklâm yapabilmek için bazen sahiplenilir.
İçişleri Bakanlığı binası önündeki eylem, kamera kayıtlarına göre Meclis’in açıldığı gün Meclis’e yönelik bir eylem değildir. Elbette Hükümetimizi tedirgin etmek amacı taşımaktadır fakat eylem, doğrudan İçişleri Bakanlığı’nın girişine yönelen teröristin, yapılan açıklamaya göre kendisini patlatması şeklinde yaşanmıştır.
İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada yer verilen ifadeler dikkat çekicidir:
“Terörle, onların işbirlikçileriyle, zehir tacirleriyle, çetelerle, organize suç örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir.”
Aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medya hesabından yapılan ve Altın Portakal Film Festivali hakkındaymış gibi görünen açıklama ise bu açıklamaya adeta destekti:
“Açık ve net konuşuyorum… Bu ülkede bir daha asla FETÖ yeniden dirilemeyeceği gibi benzer örgütlerin de yeni ihanetler sergileyebilmesi mümkün değildir. Ne Devletimiz, ne milletimiz, ne de siyaset kurumu böyle bir durumun ortaya çıkmasına izin verecektir. FETÖ ihanet şebekesinin, bilhassa yurt dışında yuvalanan militanları vasıtasıyla yaymaya çalıştığı ‘Yıkılmadık, ayaktayız’ havası, bir çeşit mezarlıkta ıslık çalma gayretidir. Operasyonlarımız neticesinde adeta can çekişen terör örgütlerine siyâsî hesaplarla moral aşılamanın vebali çok ağır olacaktır. Özellikle sanat öne sürülerek millî iradeye kastedenlerin propagandasının yapılmasını kabul edemeyiz. Kültür-sanat gibi insanı yücelten ortak değerlerin, insanlık ve demokrasi düşmanlarının istismar alanı hâline dönüşmesine sorumluluk makamında olan bizlerin karşı çıkması hayatî öneme sahiptir. Bunu her şeyden ve her türlü siyâsî kaygıdan öte, 15 Temmuz gecesi çıplak elleriyle tankları durduran kahramanlara minnet borcumuz olarak görmemiz gerektiğine inanıyorum.”
Ümit ediyorum ki, son üç haftada FETÖ’ye karşı mücadelede bütün varlığını ortaya koyanların emeklerine ve varlıklarına biraz olsun hürmet gösterilir.
Bu açıklama, Türk Devleti’nin bütün varlığını ortaya koyarak “Mekânın sahibi geldi” beyanına işarettir.
Türk Devleti’nin; FETÖ’ye, FETÖ gibilerine, FETÖ’yle anlaşarak veya FETÖ gibi çıkışlar yaparak bu devlet içinde palazlanmaya vereceği cevap, bütün hayat enerjisini ve o enerjiyi sağlayan kaynakları söndürmek olacaktır.
Meclis’te milletimizin iradesine saygısızlık ederek Cumhurbaşkanı’na karşı ayağa kalkamayan ahlâk siyatikleri ise bu saatten sonra zaten hiçbir yerde ayağa kalkamayacaklardır.
Başkentimizdeki saldırı sonrasında savaş jetlerimiz havalandı ve gereğinin nasıl yapılacağına dair küçük bir fragman geçti. Burnunu çıkaramayan terörist için yeterli soluk alamama saati geriye doğru saymaya başladı.
Var olsun Türk Devleti!