İNSANIN yerinin hayvanlar
âleminde sayılmasının kabulü yer yer tartışılmakta, bilimsel açıdan insanın
hayvandan sayılması kimi karşı çıkışlara yol açmakta, insanın asla bir hayvan
ile bir tutulamayacağına dair görüşler kimi toplumlarda yer almayı
sürdürmektedir.
Öncüller
elbette çeşitlendirilebilir. Lâkin benim değinmek istediğim öncül, insanın bir
hayvan olduğu yönündedir. O hâlde insan da tıpkı bir maymun, ayı veyahut kedi
gibi bir hayvandır. Bu öncül kimilerinin hoşuna gitmemekle beraber, kimi zaman
anlık artan bir öfke ile eleştiriye tâbi tutulmaktadır.
Canlılarda
temel yapının çeşitli segmentlerde incelendiği, insanın adının ise hayvanlar
âleminde yazılı olduğu görülmektedir. Hücresel yapıya bakıldığında da ana
etmenlerin aynılığına şahitlik edilmektedir. İnsanı bir maymundan, maymunu bir
ayıdan, ayıyı ise bir kediden ayıran başlıca özellik, her birine bahşedilen
yeteneklerin ve zekânın birbirilerinden farklı oluşudur. Ondandır ki, “İnsan,
yaratılmışlar arasında zekâ seviyesi en yüksek olan hayvandır” denilebilmektedir.
Açıkça
görülmektedir ki, toplum içerisinde kimi insanlar, insanın hayvandan çok daha
mühim ve yüce olduğu kanaatini göstermektedirler. Bu kimselere göre tüm
hayvanlar, bitkiler, kısaca yaratılmışlar insan için vardır. Hayvanlar gerek
binek olarak kullanılmakta, gerek taşıyıcı olarak hayata kolaylık sağlamakta,
gerekse insanın midesini doyurmaya yaramaktadır. Bitkiler ise işte bu
hayvanları beslemek ve insanların kendi sofralarına lezzetli yemekler getirebilmesi
adına var edilmişlerdir.
Bu
düşünceyi benimseyen bireyin, bir zaman sonra, dünyanın kendi etrafında döndüğü
ifadesini bir gerçeklik olarak kabul etmesi muhtemeldir. Yaratılmışların hepsi
onun adınadır. Önem arz eden insanın kendisidir; bu kendilik, ardında sımsıkı
yumulmuş gözlerle bencilliği beslemekte, onun düşünme kabiliyetine set vurmaya
başlamaktadır.
Bu
set vuruş bir bakıma gülünçtür. Bunun temel sebebi ise kendi bencilliği
nedeniyle düşünmeyi göz ardı eden bireyin, insanın akıl ile ödüllendirildiğine
iman ediyor olmasıdır. İddianın temelinde yatan şudur: “İnsan akıl ile
ödüllendirilmiştir, asla bir hayvan ile aynı kulvarda görülemez.”
Fakat
ben tüm bunların aksine, insanın da doğanın yalnızca bir parçası olduğuna
inananlardanım. Evrende hayvanlar ve bitkiler de “insanlarla” eşit ölçüde önem
arz etmektedirler. Her biri bu dünyanın birer parçasıdır. Birinden birinin
eksikliği hâlinde denge bozulacak, önde gelen olma isteğinin hazzı insanın
kendisini zehirleyecektir. İnsanla birlikte diğer hayvanların da hisleri,
tecrübeleri ve öngörüleri vardır. Onlar da bizim gibi hislere sahiptir. Bu
hisler yalnızca fiziksel olmanın aksine ruhanîdir de. Üzüntü ve mutluluk gibi
kavramları bir başka hayvan üzerinde gözlemlemek mümkündür.
Örneğin,
insanın yanı sıra bir kedinin de psikolojisi incelenebilmektedir. Öncelikle
dört adet, sonrasında ise sayamayacağım kadar çok sayıda kediye arkadaşlık
etmiş biri olarak kedileri misâl vermenin öncülü incelemede kolaylık
sağlayacağı bir gerçektir.
Kediler,
tıpkı insanlar gibi, geçmişte yaşadıklarından travmatize olabilen hayvanlardır.
Doğumun ardından anne tarafından dışlanan kedi, doğal olarak ilk etapta
fiziksel açıdan, ardından ise duygusal mânâda güçsüz kalacaktır. Dışlanan
kedinin annesiyle geçirdiği vaktin arttırılması sağlanamazsa, yavru zayıf halka
olarak kalacak ve yaşamında güçlükler görmeyi sürdürecektir. Dışlanan kedi
emzirilmemekte, onunla oyunlar oynanmamakta ve tuvalet eğitimi diğerlerine
oranla daha özensiz verilmektedir.
Doğduktan
bir süre sonra trafik akışının aktif olduğu yolun refüjünde birkaç gün boyunca
mahsur kalan kedi, kurtulduktan sonra çevresindeki tüm uyaranlara karşı daimî
olarak tetikte kalacak, bir müddet saklanma, gürültüden kaçma gibi aksiyonlar
gösterecektir. İnsan ile aynı ortamda yaşayan kedi, onun tarafından sevilip
sevilmediğini hissedebilmekte, karşısındaki bireyin ilgisine yanıt
verebilmektedir. Bununla beraber kediler, bebeklerin varlığının bilincine
varabilmekte, bu durumda karşısındaki bireye, yetişkin bir kimseye oranla daha
hassas davranmaya özen gösterebilmektedir.
Sıcak
olan çaydanlığa yaklaşmamak, evde oturulmayacak yerlerin belirlenmesi üzerine
yasaklı yerlere oturmamayı bilmek, kum yerine tuvalete gitmeyi öğrenebilmek,
içgüdülerin yanı sıra elbette bahşedilen bir yeteneği ve zekâyı lâzım kılar. Verilen
örnekler hayvan psikolojisinin anlaşılabilir olmasına eşlik eder niteliktedir.
Her biri ardında his, tecrübe ve öngörü barındırmaktadır.
Tüm
bu nedenler, biz insanların yanı sıra diğer hayvanların da sahici belleklere
sahip olduklarını, zekâ ve akıl bağlamının her birimizde birbirinden farklı
olarak yapılandırıldığını, bir maymunun veya ayının veyahut da kedinin insanlar
gibi öğrenebilme ve öğretebilme kabiliyetinin olduğunu işaret etmektedir. Yani “zekâ
ve akıl” kavramları öne sürülerek insanın hayvandan ayrı bir bölmede
incelenmesi talebi, zayıf argümanlar dolayısıyla lüzumsuzdur.