ANNELERİN
söylediği ninniler vardır yaşımız kaç olursa olsun kulaklarımızdan gitmeyen,
yankısı hiç bitmeyen. Anadolu kadını, “Alparslan ol, büyü yavrum/ Gel ağlama,
uyu yavrum/ Bil içtiğin suyu yavrum/ Ninni yavrum, ninni ninni” diyerek büyütür
can paresini.
Neden büyüyünce Alparslan
olmasını ister? Bilir ki, Alparslan Gazi olmasa Anadolu diye bir vatanımız da
olmayacaktı. Ninnilerde, gözyaşlarında ve dualarda dile gelir Alparslan. Çünkü
onun duası hürmetinedir üzerinde yaşadığımız vatan.
Dua yüceliştir,
diriliştir, tazelenmektir. En sağlam kulpa yapışmak, en güvenilir olana
sığınmaktır. Dua, kulluk bilincine ermenin zirvesidir. Dua, kulun Rabbine
yazdığı kutlu bir dilekçedir. Kulunu yaratan, uçsuz bucaksız kâinatı
nimetleriyle donatan, sayılı soluklarımızın mutasarrıfı, himayesizlerin hâmisi,
çaresizlerin çaresazı olan Allah, kıymetimizin duamıza bağlı olduğunu
bildirmiyor mu bize?
Nasıl yakarmalı, ne
demeli, ne istemeli? Yüzümüzü yere sürmeli, gözlerimizi kan çanağına çevirerek,
ellerimiz karıncalanana, dillerimiz peltekleşene, kalbimizin dili çözülene
kadar yalvarıp yakarmalıyız Yüce Yaratan’a.
Yer gök dua ile durur da, duasız
zafer olur mu? Bayrağı elden, duayı dilden, aşkı gönülden bırakmadığımız için
gülümser zafer bize. Kendimizi en güçlü sandığımız an yuvarlanırız gurur
tepelerinden. Zayıflığımızın farkına varmak kavi kılar yüreğimizi, bükülmez
eyler bileğimizi. Kalbimizin dili çözülüp katarlandı mı niyazlar ışıl ışıl
turnalar gibi, O bizi duyar ve şerefli katından zaferler gönderir.
Yûnus gibi başı açık, ayak
yalın yalvarabiliriz Ulu Allah’a. Ellerimiz böğrümüzde çaresiz kaldığımız
zaman, bütün kapıların yüzümüze kapandığı, dostların bir bir yanımızdan
kaçtığı, kimsenin yüzümüze bakmadığı anlarda ıssız çöller gibi yanmalı,
Şahdamarımızdan Yakın Olanı anmalı, meramımızı Makamların En Yücesine sunmalı
değil miyiz? Yolunu şaşırıp uçuruma yuvarlananın ıstırabıyla, karanlık kuyulara
düşenlerin fısıltılarıyla, anasından ayrılmış körpe ceylanların feryatlarıyla,
aşkla, heyecanla, umutla, kimselerin görmediği kuytu bir köşede hıçkırıp içimizi
çekerek seslenebilirsek, O mutlaka bizi işitecek ve cevap verecektir.
Bedir semalarında yankılanan
ses
Bedir önlerinde üç yüz on
üç yiğit, bin kişilik kalabalık bir orduyu bekliyordu. Sayıca kalabalık,
silahça üstün olan bin kişi, küçümsüyordu üç yüz kahramanı. Er diliyorlardı
karşılarına. Er dilemek âdetti, lâkin “Biz asil savaşçılarız, kimse karşımıza
çıkamaz!” diye düşünüyor ve çokluklarına güveniyorlardı.
Bedir, ay yüzlülerin
beldesiydi. O Güzeller Güzelinin dolunay ışıkları saçan yüzünün şavkı,
ellerinde balkıyordu şimşek ışığı gibi. Yüzü ak, dâvâsı hak, yüreği pâk olan Fahr-i
Kâinatın sözü kanatlanıyordu En Yüce Makama:
“Allah’ım! Onlar yaya ve
yalın ayaktırlar, Sen onlara binit ver. Allah’ım! Onlar açık ve çıplaktırlar,
Sen onları giyindir. Allah’ım! Onlar açtırlar, Sen onları doyur. Allah’ım! Sen,
şu bir avuç Müslümanı helâk edersen, yeryüzünde Sana ibadet eden kalmaz. Sen
bize zafer ver Ya Hayy u Ya Kayyum!”
Aydınlık çağların
müjdesiydi sanki Bedir. Gül dudaklardan kanatlanan dilekçeye cevapların en
güzeli gelmişti Yüceler Yücesinin katından. Güçsüzdüler ama haklıydılar. Onun için
hak ettikleri zafer yankılanmıştı Bedir’de ışığını bütün çağlara salarak.
Alparslan Gazi’nin duası
Tarihte eşi görülmemiş kahramanlar
Bedir’de mağlup olsalardı belki de nişanı silinecekti Hilâlin. Malazgirt de
Türk milletinin Bedir’iydi bir bakıma. Türk milletini Orta Asya bozkırlarına
sürmeye yeminli yetmiş bin kişilik Haçlı ordusunun karşısına kırk bin bahadırla
çıktı Alparslan Gazi. Telâşa kapılmadı. “Büyük bir Bizans ordusu bize
yaklaşıyor!” diyenlere, “Biz de onlara yaklaşıyoruz!” demişti tebessümle.
Beyaz kefenine bürünen Sultan
Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu Türk’e vatan yapan duası çınlıyordu Malazgirt
ovasında:
“Ya Rabbi! Seni kendime Vekil
yapıyorum. Azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Senin uğrunda savaşıyorum.
Ey Allah’ım! Niyetim halistir, bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni
kahret. Eğer içim dışıma uygun düşüyorsa, düşmanlara karşı cihadımda bana
yardım et, beni muzaffer bir sultan kıl. Senin salih kullarına kefil olan bu
aciz kulundan merhametini esirgeme. Burada Allah’tan başka Sultan yoktur! Emir
ve kader Senin elindedir. Ya Rabbi! Bu Senin ordundur, bu Senin ordundur, bizi
muzaffer kıl!”
Malazgirt, ilhamını
Bedir’den aldı. Anadolu vatan oldu, taşına toprağına şehitlerin kanı, gazilerin
duası doldu.
Ağustos geldi mi çiçekler
daha bir güzel kokar. Malazgirt’ten Dumlupınar’a altın bir zincir halkası gibi
Türk’ün göz kamaştıran zaferleri canlanır gönüllerde.
Anadolu’yu vatan yapan da,
kurtaran da aynı tılsımdı. Dilimizden bir yol uzanıyordu Yücelere. O yolu
yüreğimizle yürüdük biz. Kalbimizin dili çözüldüğünde dudaklarımızdan dökülen
mübarek kelimeler aşkına Yüceler Yücesinin şerefli katından geldi zafer.
Bayrak yürekli şair Arif
Nihat Asya’nın dediği gibi, “Bizi Sen sevgisiz, susuz, havasız/ Ve vatansız bırakma
Allah’ım!”.
Anlayana ne mübarek duadır bu!