Anadolu Devrimciliği

Kuşkusuz Anadolu, aynı zamanda bir “dogmalar müzesi”dir. Veya “mumyalanmış devrimcilik yüzleri” mezarlığıdır. Ancak insan Tanrı tarafından yaratıldığı sürece “devrimcilik” hep vardır, var olmaya devam edecektir. Mesele, insanın devrimciliğe talip olup olmadığı veya ihtilâlin, ideolojizm ile antisizmin esiri olmaktan kurtulma iradesi gösterip göstermeyeceğidir.

DEVRİMCİLİK “dönüştürücü” dinamizmi ifade eder. Değişim ve gelişimi aşan bir dinamizmdir bu. Çünkü “dönüştürücü” finalini sadece değişime ve gelişime bırakmayı riskli bulur. Onun için inisiyatif, strateji ve ardışık aktivistliği önceler.

Türkiye’de ihtilâlcilik, ideolojik iktidar ve “anti”-diyalektiği devrimcilik şeklinde tercüme etmek veya hepsini bu kavramla sosyolojik şemsiye altında toplamak galat-ı meşhurdur. Yani şöhret bulmuş yanlış bir kullanım alışkanlığı... Özellikle militarist olduğunu düşünenlerde daha da dudak tiryakiliğidir kendine “Devrimciyim” demek. Ancak devrimci olmanın veya kendini bununla ilişkilendirmenin başlı başına bir “asil olma avantajı” sağladığını kabul ediyorum.

Öncelikle “dönüştürücü” ipucundan yola çıktığımızda, bunun “zihinsel atlas”, “eylemsel ağ”, “sosyolojik dil”, “otoriteryen zekâ” ve en önemlisi de her zerresinde “etkin” ve “sivil” oldurmayı sağlayıcı “kitlesel vicdan” gerektirdiği çok açık. Dolayısıyla ihtilâlcilik, ideolojik iktidar ve “antisizm diyalektiği” gibi süreçler bu derinlikte ve çapta değiller.

Devrimcilik siciline baktığımızda, onun tarihsel bir çizgi taşıdığını da gözlemliyoruz. Bunun anlamı şudur: Devrimcilik “bir dönemin paradigması” değildir ve özünde bizzat insanın kendisiyle ilgili varoluşsal bir dinamikliğe sahiptir. O nedenle insanı veya insana ait bir şeyi atlamaz devrimcilik. İnsanı insana yabancılaştıran veya insan fıtratını ikircikli kılan süreçlere “Devrimci” etiketi konulamaz. Konulsa da o devrimcilik her zaman insanı eksilten süreçleri tetikler. İnsanı ve ona ait her şeyi atlamadan dönüştürme gücü noktasında yeryüzü tarihinin kaydettiği en klas devrimcilik örnekleri içinde en etkin örnekler, “Tanrı vardır, O’ndan size mesaj getirdim” diliyle yola çıkan ve gelenin “vahiy” olduğuna toplumu ikna etmeye çalışan “Tanrı’nın elçileri” tipolojisidir.

Tarihin aynı sicil arşivinde tuttuğu bir diğer tipoloji de “ekmek, tanrı ve inanç” bütünlüğünü koruyarak “insanı özgürleştirmek” mücadelesi veren tipolojidir. İnsanı özgürleştirmek iddiasını “Sizi Tanrı’dan da özgürleştireceğiz” aşamasına getirme gayretinde olanlar da var olmuş ve “Dinsizlik, devrimciliğe giriştir” manifestosu ile devrimciliklerini taçlandırmak isteyenler de çıkmıştır. Oysa “insanı tanrısız dönüştürmek”, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliğe atmaktır. Çünkü her an yaratmak ve dönüştürmek, Tanrı’nın Bizzat uğraşıdır. Belki dine karşı “ihtilâl” veya “ideolojik rövanş” olabilir.

Devrimciliğin bu tarifi doğası gereği coğrafyalaştırılması durumunda, onu indirgemeci yöntemle boğma riski taşır. Ancak isim veya sıfat tamlaması yöntemi çoğu zaman “zorunlu operasyonel bağlam” işlevi görür ve insan insana iletişimi kolaylaştırır. O nedenle “Anadolu Devrimciliği” terkibi faydalı olacaktır. Peki, bu fayda nedir ve kime/kimlere yarayacaktır?

Faydanın kime olduğu merakı zımnen iki şey taşır: Birincisi, “Bana faydası yoksa bana ne!” veya “Demek ki bana zararı olacak” düşüncesidir. İkincisi, “Faydalı şey ‘iyidir’ ve iyi bir şey benimle anılmayacaksa, o zaman bana ne o iyi hâllerden!” psikolojisidir. Oysa “fayda”, devrimcilikte sadece “meyve”dir. Ve bazı devrimcilik örnekleri “meyvesiz ağaç” gibidir. Çünkü “Dönüştürücü, aynı zamanda ikram eder, dağıtır, paylaştırır” şeklinde bir sebep-sonuç ilişkisi yoktur. Bizzat dönüştürücü, insanı insan olduran bir şeydir ve “Tanrı ile buluşmaya hazır” kılar. Çünkü “Tanrı sorularda ve onun cevaplarında bulunamaz; insan, yaşarken Tanrı ile karşılaşır”.

İnsan, eğer yaşarken Tanrı ile karşılaşıyorsa, tereddütsüz diyebilirim ki, insanoğlunun Tanrı ile en fazla karşılaştığı topraklar Anadolu’dur. Tanrı’ya dair neredeyse çoğu “şey”in tarihsel bağlamı ve coğrafî konumunun Anadolu olması da buna işaret eder. Onun için “Anadolu Devrimciliği” arşivini, sadece bir din veya dil üzere kurulu olan devlet ve imparatorluklarla sınırlayamayız. Bunun anlamı şudur: Anadolu Devrimciliği, bir “devrimcilik atlası”dır. Kuşkusuz bu atlasın içinde birçok harita olacaktır. Yer yer, “Bu haritanın bu atlas içinde ne işi var?” tartışması herkes için mahfuzdur. Ancak çoğu zaman atlasta yer almak, “anonimin gücü” sebebiyledir.

Bu bağlamda Anadolu Devrimciliği içinde yer almak adına “Büyük Turan”, “Kızıl Elma”, “Ümmet”, “Atatürk Devrimleri” gibi harita eskiz çalışmalarının kendi içinde bir mantığı ve hatta ideolojik mühendisliği vardır. Ancak hiçbiri “anonim güç”ten yararlanamazsa sadece bir “ideolojik almanak” olarak kalır. Peki, “anonim güç” nedir? Şahsî cevabım, “kayıt dışı kabul” şeklindedir. Ben bunu, “etkin ve sivil kalmanın kitleselleşmesi” diye de cümleleştiriyorum. Örneğin bir isim, lider veya olay bu çerçeveye sahipse, o isim, lider veya olay, o anonim güce ulaşmış demektir. Anonim güç plânlanarak ve toplum mühendisliği yapılarak oldurulamaz. Plânlı ve toplum mühendisliği taşıyan her çaba, “ideolojiyi anıtsallaştırma” gayretidir. Tıpkı insanın kendi eliyle “Tanrı’yı anıtsallaştırma” çabasının finaline ulaşması gibi… Yani “dogma”!

Kuşkusuz Anadolu, aynı zamanda bir “dogmalar müzesi”dir. Veya “mumyalanmış devrimcilik yüzleri” mezarlığıdır. Ancak insan Tanrı tarafından yaratıldığı sürece “devrimcilik” hep vardır, var olmaya devam edecektir. Mesele, insanın devrimciliğe talip olup olmadığı veya ihtilâlin, ideolojizm ile antisizmin esiri olmaktan kurtulma iradesi gösterip göstermeyeceğidir.

Benim Anadolu devrimcilik siciline dair araştırmalarımda karşılaştığım “biyopsi örneği”, iki temel devrimciliğin ipucunu yakalamam için iz verdi: İslâm ve Türk Devlet aklı… İlki dönüştürücü, ikincisi dönüştürmeye hazırlama tecrübesine sahip!

Gerçi bazen ikincisinin ihtilâl ve ideoloji konusunda daha baskın olan hâlleri var. Ancak İslâm ve Türk Devlet aklının “yaşarken Tanrı ile karşılaşmak” konusunda inanılmaz çeşitli ve zengin hikâyeleri/kıssaları var.

Dolayısıyla “Anadolu devrimcilik atlası” üzere düşünmek ve eskizlenmiş ve de bitmiş haritalar üzerine odaklanmak, bize bir fayda getirecektir. Bu fayda nedir? Öngörüm odur ki, 2023 sonrası Türkiye’yi inşâ yolunu aydınlatacak ve etkinleştirecek olmasıdır.