Amr’ı kim vurdu?

İşte bu bey, bir gün saltanatın külleri altında kalan ve küstahlığı nedâmete dönüşen Amr’ın yardımına koştu! Açlık ve hastalıktan ölmek üzere olan Amr’a, bir kanadında devâ, bir kanadında da nevale taşıyan bir kuş gönderdi. Amr, kendine ulaşan yardım paketini açarken, gözü paket üzerine celî hatla yazılmış olan şu hikmete ilişti: “Ümitsizlik yurduna gitme, ümitler var. Karanlıklar içinde güneşler parlar.”

EFENDİM, dünya “Covid-19” adı verilen küresel bir salgın ile cenk hâlinde… Ülkeler sınırlarını kapatıp kabuklarına çekildiler. Herkes can derdinde, hiçbir ülke diğerine yardım etmiyor. Yardım etse dahi o ülkenin gönderdiği yardım paketleri ve tıbbiî malzemeler başka bir ülkenin el koymasıyla sahip değiştiriyor.

Ülkeler arası birlikler, anlaşmalar ve dostluklar rafa kalktı. Tam bir kaos ortamı!

Hâl böyleyken, Türkiye, geçen hafta içerisinde İtalya ve İspanya’ya  tıbbî yardım gönderdi. Bu yardım teşebbüsü o kadar sayılı ve ender bir teşebbüstü ki NATO, bu teşebbüsü üyeler arasında örnek yardımlaşma diye övünçle sitesinde paylaştı.

Bendeniz bu yardımlardan ziyâde, yardım kolilerinin üzerindeki mesaja takıldım. Devlet yetkililerimiz bu yardım kolilerinin üzerine Mevlâna’dan alınan beyit ile mesaj vermeyi düşünmüşler… Mesnevî’deki o beyit, benim çevirimle şöyledir:

“Ümitsizlik yurduna gitme, ümitler var.

Karanlıklar içinde güneşler parlar.”

***

İnsanlık, hiç şüphe yok ki, büyük bir felâket ve belâ ile karşı karşıya…

Felâket ister bireysel olsun, ister ulusal, isterse küresel, daima bir mesaj ile gelir. O mesajı okuyuş biçimimiz, felâket karşısındaki tavrımızı belirler. Daha doğrusu, felâket karşısında alınan tavır, felâkete karşı mücadelenin seyrini belirler. Devletimizin yardım kolileri üzerine yazdırdığı Mevlâna beyti, insanlığı ümide çağıran bir mesaj içermektedir.

Mevlâna’da ümit, Cenâb-ı Allah’ın sağlam ipinden başka bir şey değildir. Ümit; fert ve toplumları yeis karanlığından Hakk güneşlerine taşıyan bir kılavuzdur. Bu itibarla ümit Rahmânî, ümitsizlik ise şeytanî bir hâldir. Böyle olunca, insanlığın bugün içine düştüğü felâketi Rahmânî ve şeytanî açıdan gören iki kesim var demektir.

Çok şükür, Devletimiz felâketi Rahmânî akılla yorumlayan kesim içindedir. Ancak baskın olan kesim ise bu felâketi şeytanî akılla yorumluyor…

Azizim, bize isabet eden hiçbir felâket kendi başına yola düşmez. Bu bağlamda Mevlâna, bizimle temas eden her hâdisenin izlerini gaybda aramamızı söyler. Ona göre hâdiseler halkın değil, Hakk’ın hükmü altındadır. Biz asıl hükmün Oradan yürüdüğünü bilmezsek, felâketten etkileneni felâketin öznesi zannederiz. Mevlâna, “Görünüşte hâdiselere biz sebep oluruz. Oysa bütün hâdiseler, şerîki olmayan Cenâb-ı Allah’ın mahlûklarıdır” der ve şöyle devam eder:

“Zeyd tutup Amr’a doğru bir ok atar,

O ok, Amr’ı bir kaplan gibi yaralar.

O ok, verir bir yıl boyunca ağrı,

Kul değil, Hakk yaratır ağrıları.

Ok atan Zeyd, korkudan ölse tezcek,

Amr’ın ağrısı sürer ölene dek.

Hepsi Hakk eseri olduğu hâlde,

Sen o ağrıları nisbet et Zeyd’e.”

Bu hikmet dolu beyitlerin dayanağı, Kur’ân’daki şu âyettir:

“Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı.” (Enfâl, 17)

***

Buradan hareketle, bugün insanlık için büyük bir sınav olduğu aşikâr olan Coronavirüs felâketinin mesajına bakabiliriz. Şüphesiz bizim hayır sandığımızda şer, şer sandığımızda da hayır vardır (Bakara, 216).

Görünüşte Zeyd ok atmış ve Amr’ı vurmuştur. Peki Zeyd kimdir, ok neyin nesidir ve Amr kim ola?

Efendim, teşbih mazur görülsün, Zeyd Hakk, bugün karşı karşıya olduğumuz Coronavirüs Zeyd’in oku, bu virüse maruz kalan insanlık da Amr’dır.

Şimdi hikmete geçelim…

Zeyd, Amr’ı niye vurdu? Çünkü Amr, son 200 yıldır azmıştı. Adil davranmıyor, zulmediyordu. Paylaşmıyor, sömürüyordu. Yaşatmıyor, öldürüyor ve kul olduğunu unutuyor, tanrılık taslıyordu.

Amr, Hakk yolundan sapmış, şeytan askeri olmuştu. Masumları boğazlıyor, zalim ve katilleri ise rol model olarak sunuyordu. Yoksulların kanını tiranların kadehlerine dolduruyor, masumların canını kendi vermiş gibi pervasızca alıyordu.

Amr çok azmıştı çok. Cenâb-ı Hakk’ın en güzel kıvamda yarattığı insan ayaklar altına alınıyor ve bir köpek leşi bile o en güzel sûrette yaratılan insanın naaşına üstün tutuluyordu.

Hattâ kendini Hakk yolunda, müminleri de sapkın olarak görüyor ve dünyayı bu sapkınlardan kurtarmak için “Tanrı’yı kıyamete zorluyordu”.

Ve Amr insandan kendi insanını üretmeye doğru yol alıp şirkin çirkine batınca, Zeyd felâket okunu gerdi ve Amr’ın kibir ve yalanla bulutlara kadar uzayan burnununu vurdu.

Kendinde Tanrı’yı kıyamete zorlama gücü vehmeden küstah Amr, burnundan giren ok yüzünden nefesten kesilince yuvarlanıp secde vaziyetini alarak kıvranmaya başladı.

Sürecin başında kendini tanrı sanan Amr, sürecin sonunda nefes almaya bile kâdir olmayan bir mahlûk olduğunu, nefessizlikten kıvrana kıvrana kavradı. 

*** 

Cenâb-ı Hakk’ın belâ okuyla vurulan Amr, bir yandan kıvranıyor, bir yandan da bir Hakk dostu olan Mevlâna’nın şu beytindeki hikmeti kavrıyordu:

“Üremek, çift sürmek, dolaplar çevirmek ve nefes almak,/ Hakk’a bağlı olaylardır, iyi bak!”

Dolaplar çeviren Amr, Zeyd’in belâ okuyla vurulup nefes bile alamaz hâle gelip saltanatını kaybedince, onun yerine, Hakk karşısında hâddini bilen lâyık ve makbul bir kul geçti.

Bu bey paylaşıyor, adaleti gözetiyor, yoksul hakkına dikkat ediyor, zekâtı yerine ulaştırıyor ve yetmiş iki millete bir gözle bakıyordu. Yokluk ve belâya sabır, nefes alıp verdiğine de şükrediyordu.

İşte bu bey, bir gün saltanatın külleri altında kalan ve küstahlığı nedâmete dönüşen Amr’ın yardımına koştu! Açlık ve hastalıktan ölmek üzere olan Amr’a, bir kanadında devâ, bir kanadında da nevale taşıyan bir kuş gönderdi.

Amr, kendine ulaşan yardım paketini açarken, gözü paket üzerine celî hatla yazılmış olan şu hikmete ilişti:

“Ümitsizlik yurduna gitme, ümitler var.

Karanlıklar içinde güneşler parlar.”

***

Amr, hikmet azığını yedi ve hikmet ilâcını içti. Binlerce testerenin kestiği ciğerleri feryattan kurtuldu ve tekrar “Hayy Hû” diyerek fıtrî âhengine döndü…