ABD’DE uzun yıllardır
iki aşamalı bir seçim sistemi ve iki büyük parti bulunuyor. Partiler, Demokrat
Parti ve Cumhuriyetçi Parti.
Öncelikle
sandığa giden seçmenler, kayıtlı oldukları eyaletin seçici kuruluna
gönderecekleri delegeleri belirliyor ve böylece seçim başlıyor. Belirlenen
delegeler de başkan ve başkan yardımcısını belirliyor.
Toplam
538 delege bulunuyor ve eyaletler nüfuslarına göre kurulda belli delege sayılarına
sahipler. Başkan seçilmek için seçici kurulda adaylardan birinin toplamda en az
270 delegenin oyunu alması gerekiyor. Önemli olan delege sayısı olduğu için,
ülke genelinde en fazla oyu alan adayın başkan seçilememe durumu var.
Bunun
son örneği, bundan dört yıl önceki seçimde yaşandı. Demokrat Parti adayı
Hillary Clinton, ülke genelinde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olan Donald Trump’tan
daha fazla oy aldığı hâlde yeterli delege sayısına ulaşamadığı için
seçilememişti.
Seçimler,
haftalar önce başlayan oy verme işlemi nedeniyle uzun sürüyor. Bu yıl ABD
seçimleri için “3 Kasım”, oy kullanmak üzere belirlenen son gün ve aynı zamanda
sayımın başlayacağı gün demek. Ülkede başkanlık seçimleri her dört yılda bir,
Kasım ayının ilk Pazartesi gününü takip eden Salı günü yapılıyor. Kasım ayının
ilk Salı günü değil…
Seçim
için neden Salı günü olduğu sorusunun cevabı, geleneğin başlangıcı olarak 1800’lü
yılların ortalarında, çiftçiliğe göre ayarlanmış olması şeklinde... Çünkü
ABD’nin ilk kurulduğu yıllarda seçme ve seçilme hakkı sadece toprak ve mal
sahibi olanlara tanınan bir ayrıcalıktı. Hafta sonunu, çiftçilerin çoğu dinî
görevlerini yerine getirmek üzere kilisede geçiriyor. Çarşamba günü de birçok
kentte kurulan pazarlarda ürünlerini satıyorlar. Bu nedenle en uygun gün, Salı
olarak belirlenmiş.
Kasım
ayında yapılma nedenine gelince… İlk neden, havanın henüz aşırı soğuk olmaması.
Böylece çiftçiler oylarını kullanmaya giderken kötü hava şartlarına maruz
kalmıyorlardı. İkincisi, Kasım ayı çiftçiler için hasat zamanı değil.
ABD’de
seçim günleri tatil değil, herkes işine gücüne devam ediyor. Oy kullanmak
isteyen seçmen de çalıştığı işyerinden izin alarak oy vermeye gidebiliyor.
Yorum siz okuyucuların…
ABD
eyaletlerinin büyük bir bölümünde postayla ya da şahsen erken oy kullanma imkânı
sunuluyor. Bu anlamda düzenlemeler tamamen eyaletlerin yetkisinde. Bu yıl
pandemi nedeniyle hem postayla, hem de erken kullanılan oy oranları sayısında
ciddî artış vardı.
ABD’deki
2020 Başkanlık yarışı, Demokrat Parti adayı Biden ile Cumhuriyetçi Parti adayı,
mevcût Başkan Trump arasında…
2020’nin
Ocak ayı içerisinde aday belirleme süreci tamamlanmıştı. Cumhuriyetçi Parti’de
Trump tek isim olmasına karşılık Demokrat Parti’de aday sayısı birden fazla
olduğundan, aylar süren bir önseçim süreci yaşandı ve kazanan aday Biden oldu.
Ön
seçimlerde usûller, ABD Anayasası’nda herhangi bir düzenleme olmaması nedeniyle
eyalet yasaları ile belirleniyor ve önseçimler iki farklı usûlle yapılıyor.
İlk
seçenek, eyalet düzeyinde yapılan parti toplantıları (caucus). Bu usûlde oy
kullanılmıyor. Katılımcılar toplantıların yapıldığı alanlarda destekledikleri
adaya ayrılan bölgeye geçiyor, bekliyor ve yapılan sayım sonucu hangi adayın
daha çok destek aldığına karar veriliyor.
İkinci
seçenek ise, oy kullanma esâsına göre (primaries) yapılan ön seçim. Eyaletlerin
büyük bir bölümünde kullanılan bu usûlde oy kullanma süreci baştan sona sadece
eyalet yönetimi tarafından yapılıyor. Partiler bu süreçte yer almıyorlar.
Yapılan
ön seçimler sonucunda en yüksek sayıda delegenin desteğini alan isim, partinin
başkan adayı olarak belirleniyor ve partilerin büyük kurultayında resmî olarak
açıklanıyor.
ABD’de
Salı gününün bir diğer önemi, başkanlık için adaylık yarışında önemli
dönemeçlerden biri. Hattâ “Süper Salı” diyorlar ve bu yıl 3 Mart gününe denk
gelen bu günün özelliği, en fazla sayıda eyalette ön seçimin düzenlendiği tarih
olması. Genellikle Süper Salı’dan çıkan sonuçlara göre aşağı yukarı hangi ismin
partinin adaylığını alacağı netleşmiş oluyormuş.
ABD’de
başkanlık için seçim kampanyası noktasında herhangi bir süre kısıtlaması
bulunmuyor. Fakat parti adaylığını kazanan isimler genellikle 1 buçuk yıl gibi
bir süre kampanya yürütmüş oluyor.
Başkanlık
yarışında başkanlık münâzaraları da hayli heyecanlı geçen bir etkinlik. İki
partinin başkan ve başkan yardımcısı adayları seçimden önce münâzara formatında
3 kez karşı karşıya geliyorlar. Televizyondan canlı yayınlanan münâzaralarla özellikle
kararlı delegenin oylarını cepte sayıp kararsızların oylarına talip oluyorlar. Münâzaraların
kararlı olanlarda yaklaşık yüzde beşlik kısmının kararını değiştirmesinde de etkili
olduğu bilinmekte.
Trump
ve Biden, başkanlık münâzaralı kapsamında ilk kez 29 Eylül’de karşı karşıya
gelmişti. Bir sonraki tarih 15 Ekim’di. Fakat Trump’a Koronavirüs teşhisi konulması
sebebiyle bu oturum iptal edilmişti. Seçim öncesi üçüncü ve son kez, 22 Ekim
günü karşı karşıya geldiler ve altı başlık üzerinde durdular. Bu başlıklar; Covid-19
ile mücadele, Amerikalı aileler, ABD’de ırk, iklim değişikliği, ulusal güvenlik
ve liderlik şeklindeydi.
Bugün
tüm dünyanın gözleri ABD’de. ABD başkanını seçiyor olsa da bu seçim tüm
dünyanın ilgi alanına giriyor. Soluk soluğa süren yarışta ilk veriler Trump’u
işâret etse de açılan oylar Biden’i gösteriyordu.
Trump’a
göre Biden ekonomide başarısız olacak ve işsizlik artacak.
Biden’e
göre ise Trump, Koronavirüs salgını ile baş edemedi ve aynı zamanda ülkede
ırkçılığın artmasının sorumlusu oldu.
Kim
kazanırsa kazansın, yeni başkanın çok konuşulacağı kesin! Hâliyle biz de merak
ediyoruz. ABD haritası kırmızı maviye boyandı. ABD’de bazı eyaletleri değişmez
bir şekilde uzun yıllardır aynı partinin adayı kazanıyor ve doğal olarak
kazanan partinin kalesi olarak anılıyor.
Trump
taraftarı olanlar daha çok bireysel oy kullansalar da Biden taraftarları posta
yoluyla oy vermeyi tercih ettiler. Dolayısıyla Başkan Trump posta yoluyla
kullanılan oylarda hile yapılabileceği yönünde görüş belirtmekte. Hattâ bu
yöndeki sosyal medya paylaşımları, Twitter ve Facebook’u yanıltıcı olarak
etiketledi ve posta yoluyla kullanılan oyların neden güvenilir olduğuna dair
bir link paylaşıldı.
Demek
ki sosyal medya siteleri, yanıltıcı buldukları paylaşımlara etiket koyabiliyorlarmış.
Türkiye
söz konusu olduğunda da aynı yaklaşımı beklemek, ülke olarak en doğal hakkımız!
Amerika’da
seçmenler, pandemi, Paris İklim Anlaşması, iklim değişikliği ile mücadele,
göçmenlere kapıların açılıp açılmayacağı, değişen jeopolitik koşullarda ilişkilerin
nasıl olacağı gibi birçok soruya cevap aramakta...
Türkiye’de
ise ABD ile ilişkiler noktasında “Trump mu, Biden mi?” denildiği vakit,
günlerdir konuşulan senaryolar farklı gibi olsa da aynı noktada birleşilmekte.
Geçtiğimiz dört yıldaki ilişkilerin inişli-çıkışlı olduğu aşikâr.
Seçim
sonrası da Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Karabağ ve Türkiye’nin Rusya’dan aldığı
S-400 füze savunma sistemi gibi başlıkların iki ülke arasında konuşulmaya devam
edeceği kesin!
Seçim
sonucu ne olursa olsun, sonuçta Amerika her zamanki Amerika… Politikası belli:
“Dediğimi yapmazsan seninle uğraşırım!”
Bu
nedenle üreten bir Türkiye olarak her anlamda kendi kendine yetebilen bir ülke
olmak demek, sadece ABD değil, bizi yıpratmak isteyen herkese karşı dik durmak
demek.
Kazananın
her daim Türkiye olması dileğiyle…