Ambargo ambargo büyümek (2)

TSS, İHA’larda geldiği teknolojik birikime paralel olarak Anadolu uçak gemisine konuşlanacak F-35’ler yerine bu gemiyi kendi üreteceği TB-3 SİHA’larıyla donatacağını söylemiştir. Bu amaca yönelik olarak üretilecek SİHA’lar, kısa zamanda üretim bandına girdiler bile. Böyle bir kısıtın sonucunda dünyanın ilk SİHA uçak gemisini üretim şerefi de bu aziz millete ait olmuştur. Kısa zamanda verilen bu refleksin ileride nasıl kazanımlar getireceği ve lehimize ne kadar etki oluşturacağı hususunun ucu açıktır.

RAKİPLERİMİZ, Türk SİHA’larının sadece hibrit ve asimetrik savaşta etkili olup konvansiyonel silah kullanan bir orduya karşı etkili olacağına ihtimâl vermediklerinden, bu yeni savaş konseptinin boyutunun nereye varacağını henüz kestiremiyorlardı. Ancak Türk SİHA’larının hibrit savaşlarda olduğu kadar konvansiyonel silah kullanan bir ordu karşısında da çok etkin olacağı Karabağ Savaşı’nda görüldü.

Türkiye’nin Suriye ve Libya sahalarında her türlü zaaf ve eksikliğini gidererek olgunlaştırdığı “Sürü SİHA Savaş Doktrini”, Karabağ’da Ermeni ordusuna karşı kullanım konseptinin zirvesine çıkmıştır. Ermenistan’ın İkinci Dünya Savaşı’nda denenmiş ve başarılı olunmuş kademeli hatlara dayanan Rus Savaş Doktrinini 30 yıl boyunca Karabağ’da inşâ ederek yerleşmesi, onlarda Azerbaycan Ordusunun bu yapılanmayı aşamayacağı kanaatini oluşturmuştu.

Rus Savaş Doktrinine göre tank, top, zırhlı araç ve mekanize birliklerin üç veya dört hat olarak birbiri ardına kademeli biçimde konuşlanması, taarruz edecek düşmanın bu dört hattı yararak geçmesini gerektirdiği için aşılması zor bir savunma yöntemiydi. Ancak Karabağ’da Türk SİHA’ları, Koral gibi yine kendisini sahada ispat etmiş yüksek teknolojiye sahip elektronik harp sistemleriyle mükemmel şekilde entegre olarak Ermenistan ordusunun kademeli hatlarını -tabir yerindeyse- tarumar etti.

Bu entegre sistem, Ermenilerin mevzilere yerleştirdiği Rus yapımı Pantsir, Tor ve S-300 gibi hava savunma sistemlerini başarıyla köreltmekle kalmamış, hatlarda yer alan top, tank, zırhlı ve mekanize araçları hedef şaşmaksızın imha ederek bu hatları yarmış ve Azerbaycan Ordusunun ileri harekâtında muazzam bir öncü görev üstlenmiştir.

Düşmanın direnek noktaları büyük ölçüde Türk Sürü SİHA Savaş Usulü ile kırılmış ve yarılan düşman saflarının arkasına sızan Azerbaycan Ordusu karşısında Ermenistan ordusunun ateşkes istemekten başka bir çaresi kalmamıştır. Zira savaş aynı minvâl üzerine gidecek olsaydı 44 günde cephe gerilerine sarkılan ve kuşatılan Ermenistan ordusunun külliyen imhası ve teslimi söz konusu olacaktı.

TSS, bu vesileyle Suriye ve Libya sahasında denenmemiş bazı savaş ürünlerini Karabağ’daki savaş ortamında deneme imkânı da bulmuştur. Özellikle STM mühendislik tarafından üretilen kamikaze SİHA’ların savaş yeteneklerinin bu sahada denendiğine dair bazı görüntüler vardır. Bu görüntülerden birinde, bir kamikaze SİHA’nın atıldıktan sonra hareket ediş biçimi çok ilgi çekiciydi. Atıldıktan sonra hedef sistemin arkasına doğru hareket eden SİHA, dairevî bir hareket çizerek gerisin geriye dönüp hedefi tam isabet imha ediyordu. Böylelikle kamikaze SİHA’larda ulaşılan dolanan mühimmat yeteneğinin nasıl bir gelişim çizgisi takip ettiğini izlemiş olduk.

Türk savunma ve taarruz sistemleri yeni doktrine uymaya zorluyor!

Karabağ Savaşı’ndan sonra Bayraktar TB-2 SİHA’larının kameralarına Kanada tarafından getirilen ambargo, karşımızdaki açık ve örtülü ambargo cephesinin büyüklüğünü göstermesi açısından çok ilgi çekiciydi. Fakat bu tip hassas ürünlere karşı muhtemel bir ambargo geleceğini öngören TSS, ASELSAN’a bu kameraların alternatifini çoktan ürettirmişti. Nitekim TB-2’lere uygulanan ambargo üzerine, Bayraktar firması, ASELSAN kamerasını kullandığını söyleyerek bu ambargonun asla işe yaramayacağını dost düşman herkese gururla duyurmuştur.

Zaten ambargoların kademe kademe artacağı tahmininden hareketle TUSAŞ ve Bayraktar, yeni ürettikleri oyun değiştirici iki TİHA olan Aksungur ve Akıncı gibi TİHA’larda (Taarruzî İnsansız Hava Aracı) yerlilik oranını yüzde doksan beşlere çıkararak ülkemizi, İHA/SİHA/TİHA sahasında bağımsız ve aktif bir oyuncu olarak sahneye sürmüştür.

Artık karşı cephenin SİHA’lara ilişkin uygulayacağı herhangi bir ambargo kalmamış gibidir. Nitekim SİHA motorlarına karşı uygulanan örtülü ambargolar da kısa zamanda üretilen yerli ve millî SİHA motorlarıyla aşıldı.

TSS’nin ambargo yediği hava savunma sistemlerinde, kısa zamanda nasıl yerli ve millî bir hava savunma sistemi üretmeyi başardığına değinmiştik. Karşımızdaki güçlerin özellikle 15 Temmuz ihanetinden sonra, bağımsız hareket ettiğimizi gördükçe ambargo kartına gizli ve açık şekilde daha sıklıkla başvurduğuna şahit olduk.

Beylik ve piyade silah ve tüfeklerine kadar sirayet eden bir ambargo silsilesi, bizi, beylik silah ve piyade tüfekleri konusunda yeni bir tavır almaya itmiştir. Böylece kısa zaman içinde bize verilmeyen piyade silahlarından daha iyi ve etkin olanlarını yaparak ordu ve polis teşkilâtına dağıtmaya başladık.

Ambargonun TSS’yi en çok yıprattığı alanlardan biri de tank meselesidir. Türkiye’nin yerli ve millî olarak üretmeyi plânladığı Altay tank projesi, ithâl edilen pek çok parçaya ve özellikle tank motoruna konulan ambargo yüzünden gecikmeye uğramıştır. Ancak bu ambargo yerli ve millî tankımızı üretme azmimizin önüne geçemedi ve yine kısa zamanda Altay tank projesinde “Batu” adı verilen bin 500 beygirlik tank motorunu üreterek bu kısıtı aşmayı ve bu konudaki mühendislik eksiğimizi tamamlamayı başardık.

Altay tank moturunun yanında zırhlı araçlar için kullanılan motorları da üreterek teknolojik bilgi birikimimizi bu konuda dünya ile yarışacak bir seviyeye getirdik. Bu aşamadan sonra yerli motorlarla üretilecek Altay tanklarının sahada oluşturacağı kuvvet çarpanı etkisini kısa vadede görmemiz mümkün olacaktır.

TSS, özellikle füze motorlarının da açık ve örtülü bir biçimde kısıtlara tâbi olduğunu görünce, onları da mercek altına almış ve her türlü füze için yerli ve millî motorlar üretmeyi projelendirmiştir. Kimini sonuçlandırmıştır, kimini de sonuçlandırmak üzeredir.

Yoğun şekilde maruz kaldığımız motor ambargolarından büyük ölçüde kendi imkânlarımızla üretmek suretiyle kurtulmamız, bağımsız hareket etme kabiliyetimizi oldukça güçlendirdiği gibi rakiplere karşı da elimizi güçlendirmiştir.

Ürete ürete kazanacağız!

TSS, özellikle deniz kuvvetlerinde ambargo yemesi mümkün olan hassas aksamları kendisi üretmek üzere yola çıkmış ve hedeflediği şeylerde büyük ölçüde göz kamaştırıcı başarılar yakalamıştır. Yeni nesil fırkateyn, korvet, denizaltı ve hibrit uçak gemilerinde gelinen mesafe, bizi Doğu Akdeniz’in efendisi konumuna yükseltmiştir.

ABD’nin bize uyguladığı hava savunma sistemi ambargosunu, S-400 hariç, kendi imkânlarımızla kademeli bir üretim yöntemiyle aşmayı başardık. Hatta bu durum, bize şu anda fark edilmeyen ancak bir çatışma veya savaş esnasında adından önemli ölçüde söz ettirecek bir hava savunma sistemine sahip olmamıza yol açtı.

Şayet ABD’den Patriot alarak bu yerli ve millî hava savunma sistemlerine sahip olmasaydık, ileriye dönük zaaflar yaşayacağımız bir gerçekti. Ancak yerli ve millî hava savunma sistemlerimizin gelişen teknolojik süreçlerin de gözetilerek en yeni savunma konseptine göre üretilmeleri, bizi bu sahada, ileride adından çok söz ettirecek bir güç ve kudrete doğru taşımaktadır.

ABD’nin en son yaptığı F-35 ambargosu sadece ambargo değil, göstere göstere düşmanlıktır. Türkiye’nin bu projeden çıkarılması ilk başta hava hâkimiyetimizde bir zaaf olarak görülebilir. Çünkü Türkiye F-35’lerin dikey iniş kalkış yapan C serisini de talep etmiş ve bu talebine bağlı olarak da ürettiği Anadolu savaş gemisini dikey iniş kalkış yapacak F-35’lere göre yapılandırmıştı. Türkiye F-35 Projesi’nden çıkarılınca, hem bu dikey iniş kalkış yapan uçaklardan, hem de F-16’ların yerini alacak en modern uçak filolarından mahrum kalmış ve görece olarak modern savaş uçaklarının savaş imkân ve kabiliyetinden uzak düşmüştür.

Ancak Türkiye’nin ortak olduğu bu projeden çıkarılması kısa vadede bir handikap gibi görünse de, bendeniz, uzun vadede bu durumun da lehimize seyredeceğini düşünüyorum. Bir kerre, bu uçakların Türkiye’ye verilmesi ve kullanımı hâlinde bile birtakım kısıtlara tâbiydik. Meselâ bu uçakların yedek parçaları ABD’li personelin görev yapacağı depolarda muhafaza edilecek ve bizim bu parçaların mühendislik sırlarına erişmemiz engellenecekti. Âdeta aldığınız uçağa mahkûm olarak 50 yıl boyunca hem kendi millî savaş uçağımızı üretmeyecek, hem de milyarlarca doları ABD’ye aktaracaktık.

Bu amborgonun bize iki faydası oldu: Birincisi, “TFX” adı verilen millî muharip uçağımızın üretimine hız verdik ve 2030 yılında dünyanın en seçkin uçaklarından birine malik olmak üzere hayırlı bir yola çıktık. Bu arada ürettiğimiz Hürkuş eğitim ve savaş uçağından edindiğimiz bilgi ve birikim, TFX’in mükemmel şekilde ortaya çıkışına da büyük katkı sağlayacaktır.

Ayrıca TSS, Bayraktar aracılığıyla “MİUS” adı verilen insansız jet savaş uçaklarının üretim sürecine başladığını duyurmuştur. Şimdilik ses hızı düzeyinde, daha sonra ses hızını aşan ve her türlü it dalaşını pilotlu uçaklardan daha iyi yapan yapay zekâlı insansız savaş jetleri devreye girerek havada oyun değiştirici olacaktır.

İkinci olarak TSS, İHA’larda geldiği teknolojik birikime paralel olarak Anadolu uçak gemisine konuşlanacak F-35’ler yerine bu gemiyi kendi üreteceği TB-3 SİHA’larıyla donatacağını söylemiştir. Bu amaca yönelik olarak üretilecek SİHA’lar, kısa zamanda üretim bandına girdiler bile. Böyle bir kısıtın sonucunda dünyanın ilk SİHA uçak gemisini üretim şerefi de bu aziz millete ait olmuştur. Kısa zamanda verilen bu refleksin ileride nasıl kazanımlar getireceği ve lehimize ne kadar etki oluşturacağı hususunun ucu açıktır.

“N’oldu?”

Velhasıl F-35 ambargosu, bizi hem deniz, hem de havada özgün ve büyük bir güç olmaya doğru itmektedir. Bu sayede ülke içinde kalan milyarlarca dolar, Türkiye’yi bölgesinde lider yapmakla kalmayacak, kısa zamanda Türk ve İslâm devletlerinin hâmisi de yapacaktır.

Yazıyı, Aliyev’in Paşinyan için kullandığı meşhur “N’oldu Paşinyan?” repliğini dönüştürerek bitirelim:

“N’oldu ABD, hani bize ambargo uyguluyor ve yolumuzu kesmeye çalışıyordun?”