Ambargo ambargo büyümek (1)

Hava savunma sistemi istiyoruz, vermiyorlar. Yani ambargo uyguluyorlar. Peki, uyguluyorlar da ne oluyor? Ambargo azmimiz bileniyor ve durum, kademeli bir hava savunma sistemine acil sahip olmamız gerektiğini ihtar ediyor. Bu zorunluluğa bağlı olarak Sungur, Korkut, Hisar A+, Hisar O+ hava savunma sistemleri vücut buluyor, Hisar U ve Siper’e hız verilirken bunların en üstünde yer alacak olan S-400’ler Rusya’dan ithal ediliyor…

“AMBARGO” kelimesinin TDK Sözlüğü’nde dört anlamı var:

“1. Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak, engelleyim.

2. Bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasını yasaklama buyruğu, engelleyim.

3. Bir ülkenin dış dünya ile ilişkilerini engelleme, engelleyim.

4. Bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini engelleme, engelleyim.”

Ambargo, Türk milletinin hafızasında hiç de iyi çağrışımları olmayan bir kelime.

Türkiye’nin yediği ilk ambargo, 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Barış Harekâtı’nı icra etmesi üzerine ABD’nin 5 Şubat 1975 yılında uyguladığı silah ambargosudur.

Üç yıl süren bu ambargonun iki temel gerekçesi vardır: Türkiye’nin icra ettiği harekâtta ABD silahlarını kullanması ve haşhaş ekim yasağını kaldırması…

Ambargo başlangıçta uygulayanın lehine, maruz kalanın aleyhine gibi görünür ama süreç içerisinde göstergeler tersine işleyerek uygulayan devletin aleyhine döner.

Türkiye maruz kaldığı bu ambargoya, üç karşı hamle ile cevap vermiştir:

1-13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulması.

2-25 Temmuz 1975’te ABD’ye verilen bir nota ile 3 Temmuz 1969’da imzalanan Türkiye-ABD Savunma İşbirliği Anlaşması’nın yürürlükten kaldırılması.

3-Ülkedeki bütün ABD üs ve tesislerinin TSK’nın kontrol ve denetimi altına alınması.

Pekâlâ… Sonuç ne oldu?

Sonuç Türkiye lehine oldu. ABD, Türkiye’nin bu karşı yaptırımlarına fazla dayanamayarak 26 Mart 1976’da üslerle ilgili yeni bir savunma işbirliği anlaşması imzalamak mecburiyetinde kaldı. Ancak bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ambargonun kaldırılması şartına bağlandığı için, ABD, 26 Eylül 1978’de bu ambargoyu tıpış tıpış yürürlükten kaldırdı. Bedel ödedik, ancak zaferi de kazandık.

Ambargonun bu şekilde açık uygulananı olduğu gibi, bir de sinsi ve örtülü olanı vardır. Nitekim 15 Temmuz ihanetinden sonra ABD güdümünden çıkarak kendi çıkarlarını önceleyen bir siyâset izleyen Türkiye, 2016 -elbette öncesi de var- yılından beri (F-35 ambargosu istisna edilirse) örtülü ve sinsi bir ambargo altındadır.

Başta söylediğimiz gibi, 1974 Ambargosu Türkiye için bir milât niteliğinde olmuştur. Ambargoya tepki olarak, 1975 yılında ASELSAN’ın kurulması, TSS (Türk Savunma Sanayii) için bir zihniyet devrimi olarak nitelenebilir.

Ancak TSS’nin asıl işlevine rahmetli Turgut Özal döneminde, 7 Kasım 1985 tarihinde TSSB’nin kurulmasıyla başlanmıştır. Özal sonrası kör topal ilerleyen TSS, Erdoğan döneminde âdeta uçuşa geçmiştir.

Hele 15 Temmuz ihanetinden sonra yerli ve millî silah sistemlerine duyulan şedit ihtiyaç, TSS projelerindeki çarkların bir bekâ algısıyla dönmesine yol açmıştır. Türkiye’nin kendi sınırları içindeki terör unsurlarıyla uğraştığı süreçte bile silah aldığı ülkelerin kısıtlarına maruz kalması, ondaki bu eğilimi kamçılamıştır.

Terörle mücadelede İHA lâzım oluyor, fahiş fiyatlarla İsrail’den ithal ediyorsunuz, size bunları tam randımanla kullandırmıyorlar ve neredeyse her biri kısa zamanda çöpe dönüşüyor.

Helikopter lâzım, birini alıyorsunuz, öbürü ABD Kongresi’ne takılıp yılan hikâyesine dönüyor.

Mühimmat gerekiyor, ayak sürüyorlar, geciktiriyorlar.

Roket ve füze lâzım, kulaklarının üstüne yatıyorlar…

Ama Türkiye’nin bekleyecek vakti yok ve bıçak kemiğe dayanmak üzere. Ve Savunma Sanayii bütçesine olağanüstü bir para aktarılarak destan yazılmaya başlanıyor.

En acil ihtiyaç İHA ve SİHA’lar. Bayraktar ve TUSAŞ kısa sürede derde derman olmaya başlıyor. Ardından kendi amacımıza uygun ürettiğimiz T-129 Atak helikopterleri devreye giriyor. Müttefik ihanetiyle vatan evlâtlarını yutan doğu ve güneydoğu kısa zamanda müttefik kuklalarına mezar oluyor.

Türkiye içteki mücadele ile eş zamanlı olarak, bekâ kaygısıyla sınırları dışına çıkarak Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapmak zorunda kalıyor. Elinde az sayıda da olsa yerli ve millî SİHA, Fırtına obüsleri ve ÇNRA’lar var. Henüz emekleme döneminde olsa da bu yerli ve millî silah sistemleri bize ilk başarıyı getiriyor.

Türkiye bu harekâtta, yerli ve millî olanın oyun bozuculuğunu ve kuvvet çarpanı etkisini gördüğü için devam eden projelere hız veriyor. Ardından Afrin Harekâtı… Henüz bir elin parmakları adedince SİHA var ama harekâta katkıları inanılmaz oluyor. Dünya ilk kez Türk SİHA’larının savaş kabiliyetini görmeye başlıyor. Türkiye bu harekâtta ÇNRA’ları, Fırtına obüslerini ve SİHA’ları mükemmel bir ahenk ve bütünlük içinde kullanarak yerli ve millî bir savaş konsepti oluşturmaya başlıyor. Ayrıca bu harekâtta kamikaze İHA’lar ve açıklanmayan bazı projeler de test ediliyor. 

Ancak TSK unsurlarının yurt dışına açılması, bizi en büyük zaafımız olan hava savunma sistemi açığımız ile yüzleştiriyor. Terör örgütünün havan ve roketleri elini kolunu sallayarak sınırdaki vilâyet, kasaba ve köyleri vuruyor.

Hava savunma sistemi istiyoruz, vermiyorlar. Yani ambargo uyguluyorlar. Peki, uyguluyorlar da ne oluyor? Ambargo azmimiz bileniyor ve durum, kademeli bir hava savunma sistemine acil sahip olmamız gerektiğini ihtar ediyor. Bu zorunluluğa bağlı olarak Sungur, Korkut, Hisar A+, Hisar O+ hava savunma sistemleri vücut buluyor, Hisar U ve Siper’e hız verilirken bunların en üstünde yer alacak olan S-400’ler Rusya’dan ithal ediliyor.

Barış Pınarı Harekâtı’nda yeni Türk savaş konseptinin ayak sesleri belirgin bir şekilde duyulmaya başlıyor. Başta SİHA’lar olmak üzere yerli ve millî ateş destek vasıtaları, sonucu bir haftada belirliyor. Bu üç harekât, TSS için mükemmel bir idman sahası işlevi görüyor. Eksikler gideriliyor, aksaklıklar düzeltiliyor, sahadan gelen geri bildirimler ile eldeki sistemler geliştiriliyor. Özellikle bu harekâtta Türk SİHA’ları, ABD’nin bile çekindiği, başta Pantsirler olmak üzere efsanevî Rus hava savunma sistemlerini tarumar ediyorlar.

Bu üç harekât, istisnaî durumlar olsa bile daha tam anlamıyla dünyanın dikkatini çekmiyor; ancak 2020 Şubat’ında icra edilen Bahar Kalkanı Harekâtı esnasında dünya, “sürü SİHA hücumu”na şahit oluyor. Bu o kadar hızlı ve verimli işleyen bir savaş tarzı oluyor ki TSK, üç günde Suriye Rejimine havlu attırıyor.

2020 yılı, TSS ürünlerinin ambargolara aldırış etmeden büyümeye ve icra edilen harekât ve savaşlara kuvvetli ve belirgin destek verdiği bir yıl oluyor. Nitekim Türkiye’nin düşmek üzere olan Libya Meşru Hükûmeti’ne 2020 yılının Nisan ayından itibaren verdiği yoğun destek, yerli ve millî silahlarının savaş kabiliyetini bir kez daha gösteriyor. Modern ve son teknolojiye sahip Türk SİHA’ları, Suriye’de olduğu gibi Libya’da da Rus sistemlerini ezip geçiyor. Libya sahası TSS’nin yeni ürünlerini test ettiği bir alan oluyor aynı zamanda. Açıklanmasa da lazer silah sistemlerinin başarılı işler yaptığını biliyoruz.

(Devam edecek…)