
Hayattan beklentilerimiz
neler? Ne istiyoruz?
AMAÇ
ve hedef, birbiriyle iç içe olan kavramlardır. Genellikle de birbirine
karıştırılmaktadır. Hedef ve amaçlar hem bireylerin, hem de örgütsel yapıların
elde etmek, ulaşmak istenileni başarmak yolunda başlangıçta yapmaları gereken
temel unsurlardandır. Bu iki kavram, bireyler için genellikle aynı anlamda
kullanılırken, örgütsel yapılarda biraz da olsa farklılıklar göstermektedir.
Hedefler uzun vadelidir, amaçlar ise
genellikle kısa ya da orta vadede gerçekleştirilir. Hedefler ve amaçlar yol
göstericidir, motive eder, yön verir, ufuk açar, motivasyon oluşturur. Biz bu
yazıda fazla kafa karışıklığına sebebiyet vermeden, ikisini aynı anlamda
kullanacağız. Örnekleri ise yoğunluklu olarak öğrencilere yönelik vereceğiz...
Gece karanlıkta yol alan kişi için navigasyon,
pusula, Kutup yıldızı veya deniz feneri ne ise, kişi için hedefler de odur.
Bunlar olmazsa kaybolma olasılığımız daha fazladır. Bu nedenledir ki, her
alanda hedeflerle ilerlemek her zaman faydalıdır. Amaçlar olmadığında ise,
bulunduğumuz yerde saymaya veya kendi eksenimiz etrafında daireler çizmeye
başlarız. Çünkü insan, referans noktası ve amacı olmazsa bocalayıp kalmaktadır.
Almanya’nın Tübingen
şehrinde bulunan Max Planck Biyolojik Sibernetik Enstitüsü’nde yapılan bir
araştırma, insanların bir referans noktası olmadan düz bir çizgi üzerinde
yürüyemediğini gösterdi (Souman, 2009). Araştırmacılar, GPS aygıtları
yardımıyla Tunus’taki Sahra çölünde, Almanya’da da Bienwald ormanında saatlerce
yürüyen gönüllüleri takip ettiler. Sonuçlar katılımcıların sadece Ay ya da
Güneş’i görebildikleri zaman düz bir güzergâhta ilerleyebildiğini gösterdi.
Referans noktaları bulutların arkasına girer girmez, katılımcılar farkında
olmadan çemberler çizmeye başladılar. Hem de istisnasız olarak, her seferinde
aynı sonuçlar ortaya çıktı.
“Amaçlı çalışmaya ne gerek
var? Olacak zaten olacaktır, kaderde olanın önüne geçilemez. Dolayısı ile
kendimizi yıpratmaya ne gerek var?” diyenlerle karşılaşıyoruz.
Amaç
belirlemek neden önemlidir?
“Çok çalışıyorum… Günlerdir gece geç saatlere
kadar çalıştım, masada uyudum, sabah saat beşte kalktım, çalıştım… Çok çalıştım.
Sınavım yine de iyi geçmedi. Çalışıyorum, beklediğim notu bir türlü alamıyorum”
gibi sözleri özellikle de sınava hazırlanan öğrencilerden sürekli duyuyoruz. Peki,
bu şekilde düşünerek yani sadece çok çalışarak başarıya ulaşılabilir mi
dersiniz?
Şu gerçek, artık herkes
tarafından bilinmektedir: Başarıya giden yol, çok çalışmaktan, çok
ezberlemekten ve saatlerce masa başında oturmaktan değil, amaçlı, plânlı, verimli
ve etkili çalışmaktan geçer. Her sınavdan sonra derece
elde eden öğrencilerle yapılan röportajları basından izleriz. Derece elde eden
öğrencilerin neredeyse tamamı sanki ağız birliği etmişçesine benzer cümleleri
kullanırlar: “Bir plân yaptım ve plânımdan asla taviz vermedim! Masa başında
çok vakit geçirmek yerine sistemli çalıştım. Öğretmenlerimin önerilerini
uyguladım. Öncelikle ders çalışma yöntemlerini, hâfıza ve hatırlama
tekniklerini, anlayarak çok hızlı okuma tekniklerini öğrenerek kullandım. Konu
eksiklerimi tamamladım, sonra sistemli tekrar yaptım. Soru çözme pratiğini geliştirmek
için bol test çözdüm…” (Bu ve benzeri cümleler uzayıp gitmektedir.)
Verimli ve etkili çalışmak,
“belirlenmiş amaçlar ve saptanmış öncelikler doğrultusunda zamanı doğru
kullanabilmektir”. Başarılı olabilmek için, bilinçaltındaki amaçların açık ve
net olarak belirlenmesi ve tanımlanması gerekir. Amacını açık seçik
belirlememiş bir insan, “yere düşmüş kuru bir yaprak gibidir”. Yaprak, rüzgârın
ve hava şartlarının etkisiyle oradan oraya savrulur gider. Sonunda ya bir köşeye
sıkışır kalır ya da birilerinin ayakları altında ezilerek yok olur. Bilinmedik
bir köseye sıkışmamak ya da ayaklar altında ezilmemek için kendi kontrolümüzü
elimize almaktan başka çâre yoktur. Gidilecek yeri, izlenecek rotayı, zamanı
(süreyi) ve seyir kalitesini biz belirlemeliyiz.
Başarı üzerine bir şeyler
söylemeden önce, “Başarı ne değildir?” sorusunu sorarak kısaca cevaplamak
gerekir diye düşünüyorum. Günümüzde çoğu kişi, bilhassa genç nesil, başarıyı
çok para kazanmak, lüks içinde yaşamak, sağa sola emirler savurmak, fazla emek
harcamadan çok imkân sahibi olmak, sosyal medyada çok kişi tarafından takip
edilmek, popüler olmak ve bol miktarda beğeni almak olarak görüyor. Maalesef,
bazı yetişkin bireyler de bu durumu körüklüyorlar. İnsan ve mutluluğu üzerine
yapılan bütün araştırmalar ve çalışmalar şunu net olarak söylemektedir: Başarı;
çok para sahibi olmak, diğerlerinden üstün görünmek, markalar kullanmak,
popüler olmak ve alkışlanmak değildir.
Başarı bir veya birkaç
kişinin bakışına göre tanımlanamaz. “Başarı şöyledir veya böyledir” de diyemeyiz.
Başarının kriterlerini belirleyen onlarca kıstas ve yöntem vardır. En önemli
başarı kriteri ise, kişinin kendi iç dünyasında duyduğu huzur ve mutluluktur. Farklı
alanlarda başarılı olmuş insanların yaşamları incelendiğinde, farklılıkların
yanında ortak noktalarının çokluğunu da görürüz. “Hepsinin en temel ortak yanı ise,
net olarak tanımladıkları amaçları uğrunda bitmek bilmeyen enerji, azim ve
kararlılıkla yılmadan çalışmalarıdır” diyebiliriz.
Başarılı insanların, belirledikleri
amaçları doğrultusunda yılmadan, usanmadan, bıkmadan, korkmadan, risk alarak,
rahatlarını bozarak, disiplinli, plânlı, azim ve kararlılıkla mücadele
ettiklerini ve mücadelelerinin sonunda istediklerine ulaştıklarını görmekteyiz.
“Başarı önceden belirlenmiş amaçlara
ulaşabilmek ve mutluluk duygusunu kalıcı hâle getirmekle mümkündür” şeklindeki
bu söz de bize gösteriyor ki, başarının en temel kriteri, amaç sahibi olmaktır.
Başarı, önceden belirlenmiş
bir amacın, uğruna bedel ödenerek aşama aşama gerçekleşmesiyle mümkün
olabilmektedir. Buradan hareketle, “Amacı olmayan bir insanın herhangi bir
konuda başarılı olması beklenemez” ifadesindeki hükmü rahatlıkla çıkarabiliriz.
“İnsan ne düşünürse, odur”
sözünü duymuşsunuzdur. Biz neyi düşünürsek, o oluruz. Neyi düşünürsek, içimizde
onu çoğaltırız. Zihnimizi güzel olan, insanî ve evrensel düşüncelerle doldurursak,
bilinçaltımız bu düşüncelere doğru yönelecektir. Başarının en temel ölçütü; insanî
değerlerle çalışmanın yanında, çalışma amacına ulaşsın veya ulaşmasın, ne kadar
mutlu olduğumuzla değerlendirilebilir.
Amaçla
yol almanın faydaları nelerdir?
1. Amaç, azmin ve
motivasyonun ana kaynağıdır. Amacı olmayan insanlar zamanla tembelleşirler.
2. Amaç yaşama azmini
güçlendirir, davranışlara yön verir. Kişi, amaçlarına uygun yaşar ve davranır.
3. Amaçlar yöne ışık
tutar. Hangi yöne dönüleceği, hangi doğrultuda ilerleneceği de amaçlarla
açıklık kazanır.
4. Beyin boşluk kabul
etmez ve boş durmaz. Amaç belirlemek, beyne hedef göstermektir. Beyin o amaçlara
odaklanınca, tüm verileri amaçları doğrultusunda kullanır.
5. Amaçlı olan kişi, plânlamasını
kolay yapar.
6. Amaçlı olmak, seçici
algılamayı geliştirir ve algı, amaçlar doğrultusunda daha da güçlenir. Kişi,
yaşadıklarından ve çevresinden, amaçları doğrultusunda işine yarayacak olanları
fark etmeye başlar. Araba almaya niyetlenen insanın, o zamana kadar dikkatini
çekmemesine rağmen, çevresinde istediği modelden ne kadar çok araba olduğunun
farkına varması gibi…
7. Amaç sahibi olmak,
insanın azmini, irade ve çalışma gücünü arttırır.
8. Belirlenen ve ulaşılan hedefler
kişide “Yapabilirim” inancını destekleyerek kişinin kendine güvenini geliştirir.
9. Amaca yaklaşmak hissi
insanda mutluluk duygusu uyandırır.
10. Amaca ulaşmak, kişiyi
mutlu eder.
Amaç
belirlerken dikkat edilecek noktalar
Amaçlar net, belirgin, ölçülebilir, ulaşılabilir, kontrol edilebilir, yeteneklerle uyumlu, düşüncelerle uyumlu, değer ve inançlarla çatışmayan, yaşam koşulları ile uyumlu, fizyolojik özelliklerle uyumlu, aile ve toplum yapısıyla uyumlu olmalıdır. Amaçların gerçekleşeceği dönem (zaman) de belirgin olmalıdır.
Belirleyeceğimiz
amaca giden yolda nasıl hareket edeceğiz?
Hayatında istediklerini
gerçekleştirenler, kendi mevcût güçlerini ve potansiyellerini zorlayan kuvvetli
amaçlar belirlerler ki bir meydan okuma duygusu ile harekete geçebilsinler.
Güçlü amaçlar onlar için motive edici birer unsur olurlar. Eğer kişisel amaçlar
yetenek, beceri ve kabiliyetlerin altında kalırsa, bilinçaltı için de basit
kalacağından, yeterince çaba gösterilemez. Tavşan ve kaplumbağanın yarışında
olduğu gibi, fazla özgüven ve azmin mücadelesi, beklenmedik sonuçlar ortaya
çıkarır.
Bazı kişiler amaçlarını
potansiyellerinin ve imkânlarının çok üzerinde belirlerler. Hattâ amaçlarını ve
yapacaklarını çevrelerindeki kişilere bazen de abartarak anlatırlar. Kişi
yapmak istediklerini, amaçlarını ne kadar abartırsa abartsın, her şeyin
farkında olduğundan, bilinçaltı direnç göstereceği için, amaçlara ulaşmak da o
kişi için mümkün olmayacaktır.
Bu nedenle kişinin kendisini (zihinsel, duygusal, ruhsal, fiziksel) tanıyarak
belirleyeceği amaçlarının gerçekçi, ulaşılabilir, olumlu, değer olan, değer
katan, katkı sunan, motive edici, sevgiyle yoğrulmuş, insanî değerlerle dolu ve
arzulanabilir olması gerekir.
Amacımızı
nasıl belirleyeceğiz?
Öncelikle nelerin istenip
nelerin istenmediğine karar verilmeli, eksik ve yetersiz yanlar, güçlü ve iyi
olduğu düşünülen taraflarla birlikte objektif bir şekilde değerlendirilerek ele
alınmalı ve buna göre konum belirlemesi yapılmalıdır.
Amaca giden yolda nelerin
yapılması, nelerinse yapılmaması gerektiği değerlendirilirken, yetenekler ne abartılmalı,
ne de küçültülerek değersizleştirilmelidir. Doğru değerlendirmelerle durum
tespiti yapılmalıdır. Eksik ve zayıf olarak tespit edilen yönleri güçlendirecek
yol, yöntem ve stratejiler belirlenerek kontrollü bir eylem plânı oluşturup
çalışıldığında daha da başarılı olunmaktadır.
Bu arada ihmâl edilmemesi
gereken bir durum da, güçlü yönlerin amaçlara giden yolda nasıl kullanacağıdır.
Bu değerlendirmelerden sonra şu tavsiyelerle ilerleyin:
Her zaman kendinize ve
amaçlarınıza inanın! İsteklerinizi ve yeteneklerinizi gerçeğe uyarlayın! Ulaşmak
istediğiniz amacınıza erişmek yolculuğunda, vazgeçmeniz gereken
alışkanlıklarınız olduğu gerçeğini unutmayın ve nelerden vazgeçmeniz gerektiğine
karar verdiyseniz, canınızı acıtsa da vazgeçmesini bilin!
En değerli iki hazîne
olarak zaman ve sağlık iyi kullanılmalıdır. Zamanı öncelikler doğrultusunda
kullanabilmek için plânlama yapmak ve uzun, orta ve kısa dönemli amaçlar
belirlemek gerekir. Kişilerin, özellikle de öğrencilerin en çok yaptığı
plânlama yanlışlarından biri, öncelikle kısa vadeli amaçlar belirleyerek işe
başlamalarıdır. Amaç belirlemenin birinci basamağı ise konum belirlemedir.
İkinci basamaksa, uzun vadeli amaçların belirlenmesidir.
Uzun dönemli amaçları belirlerken, aşağıdakilere
benzer sorulara cevap verilmelidir:
Hayattan beklentileriniz
neler? Ne istiyorsunuz? Bunu gerçekten kendiniz için mi istiyorsunuz, yoksa
başkalarının hoşuna gitsin diye mi istiyorsunuz? Yaşamınız boyunca en çok neyi
başarmış olmayı istersiniz? Bundan 10-15-20 yıl sonra hangi pozisyonda/pozisyonlarda
bulunmayı istiyorsunuz? Sizi en çok gururlandıracak ve onurlandıracak şeyler
nelerdir?
Yaşam standartlarınızın nasıl
olmasını istiyorsunuz? Yaşam kalitenizin nasıl olmasını istiyorsunuz? Yöneten
mi, yoksa yönetilen mi olmak istiyorsunuz? Emir veren mi, alan mı olmak
istiyorsunuz? Yapan mı, yapılana bakan mı olmak istiyorsunuz? Hayret eden mi,
gayret eden mi olmak istiyorsunuz? Kendiniz ve çevrenizle iletişim biçiminiz
nasıl olacak? Amaçlarınıza ulaşmanız neleri nasıl ve ne şekilde etkileyecek?
Bu sorulara karşılık
aklınıza ilk gelen cevapları yorumlamadan, sadece en çok yapmak
istediklerinizden başlayarak yazın!
Orta dönemli (1-5 yıl
arası) amacınızı saptarken, bir yıl sonra neleri başarmış olmayı isteğinizi
sıralayın. Kısa dönemli amaçlarınızı saptarken, gelecek ay yapmanız
gerekenleri, hangi konuları bitireceğinizi, o ay içinde yapmanız gereken
etkinlikleri sıralayabilirsiniz. Daha sonra her üç listede bulunanları önem
sırasına göre numaralandırın. Böylece her dönemdeki amaçlarınızın listesi oluşacaktır.
Her dönemdeki amaç
listelerinin ilk iki veya üç maddesini alarak yeni bir liste hazırlayın.
Böylece ulaşmak istediğiniz amaçları gösteren bir cetvel yapmış olacaksınız. Kısa
dönemli amaçlarınız için her ay veya 2-3 ayda bir yeni hedefler belirleyebilirsiniz.
İlk anda ulaşılamayacak ve gerçekçi olmayan amaçlar belirlemek, kişide hayâl
kırıklığı oluşturabilir. Amaçlarınızı belirlerken gerçekçi, tutarlı ve makul
olmaya özen gösterin! Eskilerin deyimiyle, amaçlarınızın ayakları yere
basmalı...
Salt kendi arzularınızın
tatminine yönelik gerçekçi olamayacak ifadeler (“Herkes bana hizmet edecek, insanlara
emirler vereceğim, çok lüks arabalarla dolu bir koleksiyonum olacak, şatoda
yaşayacağım” gibileri) yazılmamalıdır. Amaç belirleme kriterlerinde
belirttiğimiz maddeler doğrultusunda amaçlar yazılmalı, onların hangi eylem
veya çalışmalarla gerçekleştirileceği ele alınmalıdır.
Amaçlar motivasyon için temel oluştururlar ve
davranışları yönetirler. Sizler de yukarıda açıkladığımız bilgiler ışığında bir
liste oluşturarak amaçlarınızı yazabilirsiniz. Onları yazarken önce uzun
vadeli, sonra kısa ve orta vadeli amaçlarınızı kaleme alınız.
Başarıya
giden yolda gemileri yakmak
İspanya Fatihi ve Endülüs medeniyetinin
kurucusu Tarık Bin Ziyad’ın hikâyesi, detayları ile okunması gereken bir
örnektir. O komutan, emrindeki askerleri ve komutanları motive ederken yüreklendirmesi
ile anılmaktadır. Bir konuşmasında şöyle der: “Gidiyoruz arkadaşlarım, yoldaşlarım,
kardeşlerim! Daha alınacak kentler, aşılacak upuzun yollar var! Gözlerimi
kapattım mı geceleri, uzak şehirlerin ışıkları görünüyor gözlerime... Ana
caddeleri, dar sokakları, adımızın anılacağı meydanlarıyla koca koca şehirler…”
Bu sözlerle emrindekilere ulaşmayı amaçlamış ve hedefler koyarak onları
yüreklendirip büyük başarılara imza atmıştır.
Tarık bin Ziyad, büyük
kahramanlıklar göstererek 711 yılında, deniz yoluyla yüzlerce gemiyi yanına
alarak İspanya topraklarına vardığında askerlerindeki yılgınlığı görür. Bunun
üzerine, tüm askerler kıyıya çıkınca, limanda ve açık denizde bekleyen
gemilerin yakılması emrini verir. Askerlerine dönerek uzun bir konuşma yapar. Yaptığı
o muhteşem konuşmanın bir bölümü şöyle:
“Ey kardeşlerim! Görüyorsunuz,
arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana
saldırıp bu toprakları almaktan başka çâremiz yoktur.
Ey askerlerim! Bize ancak
doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda düşmana saldırıp hedefe varamaz isek,
kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesaret vermiş oluruz. Bunun için muhakkak
düşmanı yere sermemiz lâzımdır. Biliyorum, ölümden korkmazsınız. Fakat ölmek çâre
değildir. Hedefimiz ölmek değil, İslâm’ı yaymaktır.
Ey askerlerim! Benim
durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlikeler, aynen benim
için de geçerlidir. Kendimi tehlikeden bertaraf edip sizleri ölüm ile karşı
karşıya getirmiş değilim. Sıkıntılara, tehlikelere katlanmadan rahata kavuşulamaz.
Sıkıntılara katlanın ki, sonunda tatlı meyveleri toplayalım. Halîfemiz sizin
yiğitliğinizi, kahramanlığınızı bildiği için bu işle vazifelendirdi.
Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak, bütün Müslümanlardan hayır duâ
alacaksınız.
Savaşta sizin önünüzde
olacağım, bütün gücümle düşmana saldıracağım. Düşman komutanını bizzat kendi
elimle öldüreceğim. Eğer hedefe varamadan şehit düşer isem, hemen içinizden
birini komutan tayin edin, sakın savaştan dönmeyin!”
Tarık Bin Ziyad’ın bu
konuşması ile harekete geçen askerler, büyük bir zafere imza atmış ve büyük bir
medeniyetin kurulmasına vesîle olmuşlardır. Peki, bizi harekete geçirecek
unsurlar nelerdir? Tarık Bin Ziyad’a, Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmed’e o
motivasyonu veren neydi? Aynı motivasyon kaynaklarımızı harekete geçirmek için
neler yapmalıyız?