Altılı Masa’dan altı kişilik ziyarete

Demokrasinin terakki etmesi anlamında ortaya konulan bu davranış biçimini şahıs anlamında destekleyebiliriz. Bireysel görüşler, ziyareti haklı ya da haksız göstermez, daha ziyade toplumun ekser kısmını ilgilendiren bu mevzuda söz sahiplerinin görüş beyan etmesi beklenir.

ÜLKE olarak iki şeye kilitlenmiş durumdayız: Küresel enflasyona bağlı geçim sıkıntısı ile 2023 yılının Haziran ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine…

Gündemin vazgeçilmez unsurları gerek yazılı, gerekse görsel medyada sıklıkla kendilerine yer buluyor ancak sokaktaki merak her geçen gün artıyor.

Her zaman söylüyoruz önümüzdeki seçim “önemli” ama ondan önce “zor” bir seçim. Hem seçime aday göstermek suretiyle katılım gösteren partiler, hem de tercih yapacak olan seçmen açısından zor.

Bu zorluğu gören siyâsî partiler, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra güçlerini pekiştirmek için iki kanatlı bir ittifak kurdular. Cumhur İttifakı AK Parti ve MHP’den oluşurken, yanına daha sonra BBP’yi almıştı. CHP, İyi Parti, DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’den oluşan Millet İttifakı ise tabiri diğerle “Altılı Masa” olarak anılmaya başlandı.

Cumhur İttifakı, rekabet edeceği “Altılı Masa” için görüşmelerin başladığı günden bu yana “masanın yedinci ayağı ve gizli adayı” olarak HDP’yi işaret etti ve terör örgütünün bir uzantısı olarak görülen partinin yanına HDP/PKK ibaresini yerleştirdi.

Geride kalan 40 yılda 40 bin cana kıyan terör örgütü PKK ile arasına mesafe koymayan HDP’nin, kıyılan bu nikâhtan rahatsız olmaması lâzım.

Geçen hafta gündeme bomba gibi bir haber düştü ve tesiri bugüne kadar uzandı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AK Parti heyetinin, “Anayasa Teklifi” üst başlığıyla HDP’nin kapısını çalmasından bahsedeceğimizi aşağı yukarı anlamış olmalısınız.

Bu sıra dışı ziyaret, meydana gelen depremlerin ardından devam eden artçılara benzer bir refleks gösterdi ve parti liderleri ile sözcülerinin yanı sıra gazeteci meslektaşlarımız konuyu sürekli gündemde tutmayı başardılar.

Örneğin Cem Küçük, katıldığı bir televizyon programında, AK Parti tarafından yapılan bu ziyaretin “bir çelişkiden ibaret olduğu” yönünde görüş bildirirken, tezini güçlendirme adına daha önce Gürsel Tekin tarafından ortaya atılan “HDP’li vekillere bakanlık verilebilir” çıkışını tırnak içinde “Teknik açıdan doğru” diyerek detaylandırdı ve HDP’li vekillerin TBMM çatısı altında bulunduğunu, kırmızı plaka kullandıklarını, polis korumasından istifade ettiklerini ve lojman hakkından yararlandıklarını, dolayısıyla teknik açıdan bakanlık da verilebileceğini vurguladı.

Devamında ise, bayramlarda HDP’ye randevu vermeyenin de, TOGG ve Türkiye Yüzyılı vizyon toplantısına davet etmeyenin de, hakeza bugün onların kapısına gidenin de iktidar partisinin olduğunu belirterek bu yönelişi şiddetle eleştirdiğini dile getirdi.

Küçük mü söylediklerinde haklı, yoksa anayasa değişikliği için PKK ile arasına mesafe koymayan HDP’yi ziyaret eden AK Parti heyeti mi?

Cem Küçük’ün dile getirdiği konu başlıklarının kamu vicdanını rahatsız ettiği bir gerçek. Özellikle çocuklarının dağa kaçırılmasından HDP’yi sorumlu tutan ve 3 Eylül 2019 tarihinde başlattıkları oturma eylemi ile adından söz ettirmeyi başaran “Diyarbakır Anneleri” ile tüm şehit yakınlarını… Bu anlamda alınacak yol, kullanılacak argüman, tokmağı vurulacak kapı, ağızdan çıkacak söz, verilecek vaatler yahut taahhütler çok daha büyük bir önem arz ediyor.

Bir yandan demokrasinin işlemesi ve kısır döngüye sahip kilitlerin kırılması adına sevinilecek bir tavır, diğer yandan daha önceki eylem ve söylemleriyle çelişen bir iktidar partisinin manevrasının ardında saklı kalan gizemin bilinmezliği var.

Şehit annelerinin ve yakınlarının gözü kulağı HDP ve PKK’nın hakkında yapılan yorumlarda. Gara şehitleri için “Devlet yaptı” diyen HDP ile yakınlaşmanın AK Parti açısından bir maliyeti ya da avantajı olur mu, onu elbette zaman gösterecek.

Türk siyâsî tarihinde kara bir leke olarak anılacak 6-8 Ekim olaylarındaki rolü nedeniyle şu an cezaevinde bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın partisine anayasa değişikliği sebebiyle ziyarette bulunulması, 2023 Seçimlerine kadar gündemde yer edineceği izlenimi taşıyor.

Cem Küçük ile aynı manzaraya sahip pencereden bakanların görüş ve yorumları, AK Parti cephesinde cereyan eden davranış semptomlarının bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Tabiri caiz ise bazı gazetecilerin bizzat AK Parti tarafından kale içine yapılan ortaya ayaklarını ya da kafalarını uzatması gol için kâfi geliyor.

Bir yandan ittifakın iki güçlü sandalyesine sahip CHP ve İyi Parti’ye yönelik “HDP/PKK sizin gizli ortağınız” denilecek, akabinde adı geçen partiye ziyarette bulunulacak… Bu çıkmaz sokaktan ileriye giderek çıkılır mı? Meçhul! Ama gerisin geriye çıkılması da bir o kadar zor ve demokrasi adına atılan adımların heba olması bir o kadar gereksiz.

Hakkında kapatma dâvâsı açılmasına ve vekilliği düşürülerek cezaevine konulan Semra Güzel gibi vekillere sahip olmasına rağmen HDP, hâlihazırda “legal” parti olma özelliğini koruyor.

AK Parti’nin tavır değişikliği

HDP ile görüşen AK Parti’nin yörüngesinde bir değişiklik olmasa da elini rahatlatacak koz hükmündeki bu avantajdan yararlanma adına tavır değiştiğini net olarak görüyoruz. Ancak anlamakta zorlanıyor olabiliriz. Tam da bu noktada kamuoyunu teskin edici açıklamalar yapmaları lâzım.

Demokrasinin terakki etmesi anlamında ortaya konulan bu davranış biçimini şahıs anlamında destekleyebiliriz. Bireysel görüşler, ziyareti haklı ya da haksız göstermez, daha ziyade toplumun ekser kısmını ilgilendiren bu mevzuda söz sahiplerinin görüş beyan etmesi beklenir.

Sözün özü, sadece AK Parti değil, tüm partiler 6 milyonluk HDP seçmeninden oluşan Kürt vatandaşlarımızın oyuna talip ve asıl hedefin 2023 Seçimleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ki bunu daha önceki yazılarımızda ifade etmiş, HDP’nin “anahtar” parti rolüne soyunduğunu dile getirmiştik.

Buraya kadar her şey doğru. Bundan sonrası yan yana ve omuza gelmenin hangi ihtimâller doğrultusunda gerçekleşeceğini ne yazık ki kestiremiyoruz.

Başörtüsünün kişinin temel hak hürriyeti olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bir referanduma dahi ihtiyaç duyulmadan çözülebileceğine inanların sayısı ise her geçen gün artmakta.

Geçmiş yıllara dönüp siyaset kültürü üzerine bırakılan ayak izlerine baktığımızda da benzer yakınlaşmaların olduğunu rahatlıkla görüyoruz. Yan yana gelmeyecek partiler dün İhsanoğlu’nu, bugün İmamoğlu’nu ya da Kılıçdaroğlu’nu destekleyebiliyor.

Doğal bir adım

AK Parti-HDP görüşmesine dair en çarpıcı ve dikkat çeken yorum, MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi: “AK Parti heyetinin Meclis’te grubu bulunan siyâsî partileri ziyaret etmesi son derece doğal bir adımdır. HDP’ye nasıl baktığımızı tekrar etmeye tenezzül etmiyorum. Bizim gözümüzde HDP neyse CHP de odur ve aynısıdır. Biz görüşüldüğüne değil, makul ve demokratik çözümün nasıl olacağına bakıyoruz.”

Bahçeli’nin söylediklerinde eksen kaymasını tespit etmek zor ama HDP’ye ve PKK’ya karşı duruşu net olan Bahçeli’nin bu net duruş nedeniyle 2015 yılında kendisine HDP desteğiyle altın tepside sunulan Başbakanlık yolu açılırken elinin tersiyle ittiğini de unutmamak gerekir.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın, “Bir görüşmeyi iş birliği diye yorumlayanlara sözümüz olacak. Biz mücadelemizden de, siyasetimizden de taviz vermiyoruz” şeklindeki açıklamasına bakacak olursak, görüşme HDP cephesinde olumlu karşılanırken, bundan sonraki süreçte özgüvenle hareket edeceklerinin sinyalini veriyor.

Önemli olan, bu görüşmenin toplum nezdindeki yansımalarını göğüslemek ve bunu müspet bir zeminde sonuçlandırmak.

Reklâmcı yazar Ateş İlyas Başsoy, Birgün gazetesindeki son yazısında, “Türkiye’de muhalif seçmenin genel ruh hâli, pasif agresyon. Olumsuzluktan beslenmek, iyiliği ve sevgiyi küçümsemek, düşmanca hisleri dengesiz biçimde açığa vurmak, hiçbir çözüm önerisi getirmemek, sürekli şikâyet etmek ve durmaksızın birilerini suçlamak” sözleriyle muhalefetin dilini eleştiriyor.

Kılıcını doğruluk için kaldıran Başsoy, yazısını vurucu bir paragrafla sonuçlandırmış: “Bu ülkenin yüzde 99’u işinde gücünde, barış ve kardeşlik isteyen güzel insanlar. Beni sevmeyenlerin de beni sevmesi için, o insanları dinlemek ve anlamak zorundayım… Seçimi kazanmak değil, ülkemi kazanmak istiyorum. Karşıtlık dilinden bir kez sıyrılırsak, geriye eğitimdeki başarısızlıklar, gençlerin mutsuzluğu ve adaletsiz gelir dağılımı kalır. Bu sorunlar bu ülkenin kördüğümleri ve bu düğümleri çözersem ben çözerim.”

Asıl merak etmemiz gereken şey, AK Parti’nin HDP’ye yaklaştığı ölçüde HDP/PKK ekseninden uzaklaşıp uzaklaşmayacak olması mı? AK Parti’nin şaşırttığı kadar HDP kanadının da bizi şaşırtması ümidiyle…