ALTI parti bir araya
geliyor ve ittifak sebeplerini içeren bir mutabakat metni oluşturuyor. Metnin
detaylı açıklaması için 28 Şubat tarihini işaret ediyorlar.
Peki,
altı parti bir araya niçin geliyor?
İki
basit sebepleri var: Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişin yanlış bir karar
olduğuna inanıyor ve doğal olarak tekrar parlamenter sisteme geri dönmek için
iş birliği yapıyorlar. Tabiî bir de Erdoğan dönemini sonlandırmak istiyorlar.
Erdoğan
dönemini sonlandırmak, her muhalefet partisinin doğal hedefi. Ancak parlamenter
sisteme geri dönüş için bir araya gelmek politik açıdan çok ciddî bir karar.
Yani bu mutabakatın bir iddiası var demektir: “Sistem krizi”!
Sistem
krizi iddiasında bulunmak için birçok gerekçeniz ve örneklemeniz olmak zorunda.
Ancak bu iddianın özünde iki önemli fotoğraf var: Dünyadan kopuş ve iç savaş
ihtimâli… Daha açık ifade edersek, dünyadan kopuş ve iç savaş ihtimâli yok ise,
siz bir sistem krizinden söz açamazsınız!
Dolayısıyla
parlamenter sisteme geri dönüş ısrarı “dünya ile uyumu yakalamak” ve “sosyal kaosu
çözmek” amacını taşımıyorsa, geriye tek ihtimâl kalıyor: Partilerin geleceğini
garanti altına almak…
Çünkü
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde iktidar olmanın şartı yüzde 50 oran artı 1 oy
almaktır. Bu güce erişme ihtimâli olmayan her parti için Cumhurbaşkanlığı
sisteminde politika yapmak, “altılı ganyan” oynamak gibidir. Yani yarışan
atlardan birine oynamak gibi... Daha önce parlamenter sistem vardı ve sistem
değişimi gündem yapıldı. Peki neden? Evet, aynı iddia sebebiyle. Yani “sistem
krizi”…
O
dönemde Türkiye için dünyadan kopuş ve iç savaş riski vardı. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne
geçiş sayesinde hızla dünya ile uyum ve iç savaş riskinden uzaklaşma söz konusu
olmalı, öyle mi? Türkiye, maalesef niçin sistem değişikliğine gidildiğini ve
sonuçlarını hâlâ anlamış ve çözebilmiş değil. Çünkü toplum, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni
anlayarak ve benimseyerek referanduma gitmedi. Sistem değişikliği teklifini getiren
mevcut iktidar yani AK Parti de bunu anlatma ihtiyacı hissetmedi. Sadece
toplumun Erdoğan’a olan güveni ve Erdoğan’ın bu güveni değerlendirmesi ile
oluşmuş bir fiilî durum yaşandı.
Nitekim
altı partinin parlamenter sisteme geri dönüş çağrısı da bir sistem tartışması
ekseninde yürütülerek dillendirilmiyor. Sadece, “Erdoğan şahsî iktidarı için
ona olan güveni suiistimal etti!” propagandası üzerine bir söylem
şekillendiriliyor. Bir başka tarifle, “Erdoğan tek adam olmak istedi ve bunun
için Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni oldurttu” deniliyor.
Yeri
gelmişken bir fıkra anlatalım: Temel ve Dursun birlikte film izlerler. Bir
sahnede siyah ile beyaz at yarışıyordur. Temel beyaz atın kazanacağını iddia
eder, Dursun ise siyahın. Beyaz at kazanır. Temel film sonrası Dursun’dan,
filmi daha önce izlediği için sonuçtan haberdar olduğunu söyleyerek özür diler.
Dursun, “Ben de daha önce bu filmi izlemiştim, dolayısıyla özre gerek yok” der.
Temel şaşkınlıkla, “Peki, neden siyah ata oynadın?” diye sorunca, Dursun,
“Belki sürpriz yapar” diye cevap verir.
Parlamenter
sistemin son yüzyılda yaşattıkları ortada iken yani bu filmde siyah at iken, altı
partinin siyah ata oynaması sadece “Belki sürpriz yapar” demekten ibarettir.
Oysa Cumhurbaşkanlığı Sistemi yenidir ve birçok aksaklık ve soruna sebep
olacaktır. Belki en önemli teklif, “Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Müzakeresi”
olacaktır.
Kuşkusuz
AK Parti’nin ve Erdoğan’ın sistem değişimi konusundaki en büyük ihmâli, bu
değişimi sadece “yasal” eksende ele almasıdır. Oysa bu değişimin sosyolojik ve
reform tarafı daha çok önemli idi. Olmadı. Erdoğan, süreci “Bana güvenmeye
devam edin!” repliğinde tutmak istese de, artık süreç referandum öncesine
dönmüştür. Çünkü muhalefet partilerinin tümü 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni
“referandum” iklimine dönüştürerek yönetmekte kararlıdır. Zaten mutabakatın da
esprisi budur.
Peki,
referandum süreçleri nasıl yönetilirse sonuç alınır? Tabiî ki “ata oynayarak”
değil, “oya oynayarak”… Altı partinin en büyük iç sorunu da burada ortaya
çıkıyor: “Hangi partiye oynayacağız? CHP’ye mi? İyi Parti’ye mi? HDP ye mi?”
Ne
diyor partiler? “Partilere değil değerlere, ilkelere oynayacağız!”
İşte
bu, stratejik bir hata! Çünkü konu Anayasa değişikliği olduğunda bu metot doğru
iken, konu seçim ve iktidar ise bu metot bütün taraflara sadece zarar verir.
Yani altı partinin hepsi bu süreçten büyük yaralar alarak çıkacaktır. Yani “güçlendirilmiş
parlamenter sistem” iddiası, “zayıflatılmış partiler” ile sonuçlanacaktır.
Bunun
anlamı çok açıktır: Parlamenter sisteme dönüş süreci sadece Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne
yarar ve dolayısıyla da Erdoğan’a… Fakat Erdoğan’ın ihmâl ettiği bir şey var: Kendisi
beyaz at iken, yanında yarışan siyah at, bu altı partiden hiçbiri değil.
O
zaman kritik soru ortada duruyor: Siyah at kim?
AK
Partili üst düzey yöneticilerin hepsi şu konuda hemfikir: “Beyaz at kazanıyor!”
AK Partili yöneticiler daha büyük bir ihmâlkârlık içindeler. Zira filmin içinde at yarışı var, ancak filmin ana konusu bu değil!