Altılı ganyan ittifakı

Kuşkusuz AK Parti’nin ve Erdoğan’ın sistem değişimi konusundaki en büyük ihmâli, bu değişimi sadece “yasal” eksende ele almasıdır. Oysa bu değişimin sosyolojik ve reform tarafı daha çok önemli idi. Olmadı. Erdoğan, süreci “Bana güvenmeye devam edin!” repliğinde tutmak istese de, artık süreç referandum öncesine dönmüştür. Çünkü muhalefet partilerinin tümü 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni “referandum” iklimine dönüştürerek yönetmekte kararlıdır. Zaten mutabakatın da esprisi budur.

ALTI parti bir araya geliyor ve ittifak sebeplerini içeren bir mutabakat metni oluşturuyor. Metnin detaylı açıklaması için 28 Şubat tarihini işaret ediyorlar.

Peki, altı parti bir araya niçin geliyor?

İki basit sebepleri var: Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişin yanlış bir karar olduğuna inanıyor ve doğal olarak tekrar parlamenter sisteme geri dönmek için iş birliği yapıyorlar. Tabiî bir de Erdoğan dönemini sonlandırmak istiyorlar.

Erdoğan dönemini sonlandırmak, her muhalefet partisinin doğal hedefi. Ancak parlamenter sisteme geri dönüş için bir araya gelmek politik açıdan çok ciddî bir karar. Yani bu mutabakatın bir iddiası var demektir: “Sistem krizi”!

Sistem krizi iddiasında bulunmak için birçok gerekçeniz ve örneklemeniz olmak zorunda. Ancak bu iddianın özünde iki önemli fotoğraf var: Dünyadan kopuş ve iç savaş ihtimâli… Daha açık ifade edersek, dünyadan kopuş ve iç savaş ihtimâli yok ise, siz bir sistem krizinden söz açamazsınız!

Dolayısıyla parlamenter sisteme geri dönüş ısrarı “dünya ile uyumu yakalamak” ve “sosyal kaosu çözmek” amacını taşımıyorsa, geriye tek ihtimâl kalıyor: Partilerin geleceğini garanti altına almak…

Çünkü Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde iktidar olmanın şartı yüzde 50 oran artı 1 oy almaktır. Bu güce erişme ihtimâli olmayan her parti için Cumhurbaşkanlığı sisteminde politika yapmak, “altılı ganyan” oynamak gibidir. Yani yarışan atlardan birine oynamak gibi... Daha önce parlamenter sistem vardı ve sistem değişimi gündem yapıldı. Peki neden? Evet, aynı iddia sebebiyle. Yani “sistem krizi”…

O dönemde Türkiye için dünyadan kopuş ve iç savaş riski vardı. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiş sayesinde hızla dünya ile uyum ve iç savaş riskinden uzaklaşma söz konusu olmalı, öyle mi? Türkiye, maalesef niçin sistem değişikliğine gidildiğini ve sonuçlarını hâlâ anlamış ve çözebilmiş değil. Çünkü toplum, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni anlayarak ve benimseyerek referanduma gitmedi. Sistem değişikliği teklifini getiren mevcut iktidar yani AK Parti de bunu anlatma ihtiyacı hissetmedi. Sadece toplumun Erdoğan’a olan güveni ve Erdoğan’ın bu güveni değerlendirmesi ile oluşmuş bir fiilî durum yaşandı.

Nitekim altı partinin parlamenter sisteme geri dönüş çağrısı da bir sistem tartışması ekseninde yürütülerek dillendirilmiyor. Sadece, “Erdoğan şahsî iktidarı için ona olan güveni suiistimal etti!” propagandası üzerine bir söylem şekillendiriliyor. Bir başka tarifle, “Erdoğan tek adam olmak istedi ve bunun için Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni oldurttu” deniliyor.

Yeri gelmişken bir fıkra anlatalım: Temel ve Dursun birlikte film izlerler. Bir sahnede siyah ile beyaz at yarışıyordur. Temel beyaz atın kazanacağını iddia eder, Dursun ise siyahın. Beyaz at kazanır. Temel film sonrası Dursun’dan, filmi daha önce izlediği için sonuçtan haberdar olduğunu söyleyerek özür diler. Dursun, “Ben de daha önce bu filmi izlemiştim, dolayısıyla özre gerek yok” der. Temel şaşkınlıkla, “Peki, neden siyah ata oynadın?” diye sorunca, Dursun, “Belki sürpriz yapar” diye cevap verir.

Parlamenter sistemin son yüzyılda yaşattıkları ortada iken yani bu filmde siyah at iken, altı partinin siyah ata oynaması sadece “Belki sürpriz yapar” demekten ibarettir. Oysa Cumhurbaşkanlığı Sistemi yenidir ve birçok aksaklık ve soruna sebep olacaktır. Belki en önemli teklif, “Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Müzakeresi” olacaktır.

Kuşkusuz AK Parti’nin ve Erdoğan’ın sistem değişimi konusundaki en büyük ihmâli, bu değişimi sadece “yasal” eksende ele almasıdır. Oysa bu değişimin sosyolojik ve reform tarafı daha çok önemli idi. Olmadı. Erdoğan, süreci “Bana güvenmeye devam edin!” repliğinde tutmak istese de, artık süreç referandum öncesine dönmüştür. Çünkü muhalefet partilerinin tümü 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni “referandum” iklimine dönüştürerek yönetmekte kararlıdır. Zaten mutabakatın da esprisi budur.

Peki, referandum süreçleri nasıl yönetilirse sonuç alınır? Tabiî ki “ata oynayarak” değil, “oya oynayarak”… Altı partinin en büyük iç sorunu da burada ortaya çıkıyor: “Hangi partiye oynayacağız? CHP’ye mi? İyi Parti’ye mi? HDP ye mi?”

Ne diyor partiler? “Partilere değil değerlere, ilkelere oynayacağız!”

İşte bu, stratejik bir hata! Çünkü konu Anayasa değişikliği olduğunda bu metot doğru iken, konu seçim ve iktidar ise bu metot bütün taraflara sadece zarar verir. Yani altı partinin hepsi bu süreçten büyük yaralar alarak çıkacaktır. Yani “güçlendirilmiş parlamenter sistem” iddiası, “zayıflatılmış partiler” ile sonuçlanacaktır.

Bunun anlamı çok açıktır: Parlamenter sisteme dönüş süreci sadece Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne yarar ve dolayısıyla da Erdoğan’a… Fakat Erdoğan’ın ihmâl ettiği bir şey var: Kendisi beyaz at iken, yanında yarışan siyah at, bu altı partiden hiçbiri değil.

O zaman kritik soru ortada duruyor: Siyah at kim?

AK Partili üst düzey yöneticilerin hepsi şu konuda hemfikir: “Beyaz at kazanıyor!”

AK Partili yöneticiler daha büyük bir ihmâlkârlık içindeler. Zira filmin içinde at yarışı var, ancak filmin ana konusu bu değil!