
BİR gün biri, hakkımda hakaretvari ifadeler yazmış. Okuyunca
tepem attı. Onun yazdığının beş katı şiddetinde ifadeler yazmak için acayip hırslandım.
Tam o arada bir işim çıktı, hemen yazamadım. Aradan bir müddet geçtikten sonra
ilk baştaki öfkem dindi, yazma hevesim azaldı, hatta “Hakaret edene niye
hakaretle cevap veriyorum ki?” diye düşünmeye bile başladım. Sonra meselenin
başka yönlerini de düşününce fark ettim ki aslında adamın şahsıma hakaret
etmekle beraber durduğu yer gayet güzel.
Meselâ,
“Alçak, niye çaldın?” gibi bir şey diyor. Siz de onu yapmadığınız ve kötü bir
iş yapmakla itham edildiğiniz için sinirleniyorsunuz. Aslında adam “çalmama”yı
savunuyor. Bir de yapmadığınız bir şeyi yapmakla suçlamasa ve kötü şeyi
yaptığınız iddiasıyla kötü kelimeler kullanmasa daha iyi olacak. Adam
hırsızlığa karşı çıktığı için bence bir tebriki hak etmişti. İftira etmemeyi ve
kötü sözler söylememeyi de öğrenirse süper olacaktı.
Bunları
lisan-ı münasiple yazdım kendisine. 24 saat sonra özür dileyen bir
mesaj aldım. Peki, benim için yapılan hakarete tebrikle cevap vermek aşamasına
geçmek kolay mı olmuştu?
Çocukluğumdan
itibaren öğrendiğim, “Sana bir yumruk atana sen daha fazlasını atmalısın”
şeklinde idi. Bir çay ısmarladığım kişi eğer daha sonra bana çay ısmarlamamışsa,
ben de ona bir daha çay may ısmarlamıyordum. Yediğimden fazla yumruk attığımda
gayet memnun oluyordum. Çay ısmarladığım kişi de bana ısmarlarsa sorun yoktu ve
işler yolunda gidiyor demekti. Ya tersi olunca? O hâlleri Allah kimseye
yaşatmasın!
Yumruk
atmadıkça veya atamadıkça ya içiniz bir intikam deposu oluyor ya da muhatabınızın
karşısında ezik bir hâl alıyor, istemeye istemeye onu üstün görmeye
başlıyorsunuz. Kişiliğiniz falan kalmıyor. O hâlet-i ruhiyedeki insan, yumruk
atamayınca yeni yumruklardan korunmak için “kul” olmayı tercih etmeye başlıyor.
Çay ısmarlayıp da size ısmarlanmadığında da kendinizi kandırılmış
hissediyorsunuz. O muhatabınızla her karşılaşmanızda bir şey ısmarlamamak veya
ısmarlayacak duruma düşmemek için kafanızda ne plânlar ne plânlar… O hâlden
kurtulunca ise tadına doyulmayan yeni bir hâl...
Müsaadenizle
eski hâli “alt seviye”, yeni hâli de bir “üst seviye” olarak adlandıracağım…
Yeni
hâlde yumruğu yeme sebebinizi düşünüyorsunuz. Gerçekten bir yanlışınız, bir
hatanız olduysa yumruk atana teşekkür ediyor ve özür diliyorsunuz. İçiniz de
intikam deposuna falan dönüşmüyor. Eğer haksız yere yumruk yediyseniz, o zaman
da, “Ona öyle bir ders vermeli ki hem yanlışını öğrensin, hem de başka kimseye
yapmasın” diye düşünüyorsunuz. Yani orada mesele kendiniz değil, o yanlışı
yapan şahsı kazanmak ve başkalarına yanlış yapmasına mani olmak… Bir başka
ifadeyle, toplum yararına bir niyete sahip oluyorsunuz. Tabiî bu hâller hem iç
dünyanızı güçlendiriyor, hem de haklılık pozisyonunuzu. Şahsınız ve
şahsiyetiniz asla zarar görmüyor.
Tüm
bunları niye anlattım?
Alt
seviyedeyken yaşadığım sıkıntıları, acıları biliyorum. Bir seviye iyileşince
yaşadığım mutlulukları, huzuru, tatmini de biliyorum. Şimdi daha üst
seviyelerdeki hâlleri merak ediyorum. Acaba o üst seviyedekiler kim bilir neler
hissediyor, neler yaşıyorlar? O kadar gelişip gelişemeyeceğimi bilmiyorum. O
durumları da yaşamak isterdim. Benim şaşkına döndüğüm şey ise şu: Genel olarak
sanki üst seviyeler yokmuş gibi, hayat sanki alt seviyeden ibaretmiş gibi bir
anlayışta olmamız.
Trafikte
biri diğerine olumsuz bir hareket yapıyor, hurra, arabalardan iniliyor,
sopalar, silahlar çıkıyor ve
sonrasında birileri mezarı, birileri de hapsi boyluyor. Bunun için mi geldik dünyaya? Eşlerden biri boşanmak istiyor,
sonuç malûm, mezar-cezaevi ikilisi… Bunların yaşlılıkları
nasıl olacak sanıyoruz ki? Eğer alt seviyede ısrar edersek, hiçbirimizin akıbeti
hayr olmaz. Niyet hayr değil ki akıbet hayr ola…
Önerim
şu: Farklı seviyeleri merak edelim. O seviyelerdeki insanlarla tanışmaya
çalışalım. Her hâl ve hissiyatta kendimizi referans almayalım. Zira bir mesele
karşısında senin alt seviyede yaşadığın duyguları insanlar üst seviyede
yaşayabilir ve hakaretimize tebrikle cevap verebilirler. Bu durumu “ahmaklık”
olarak yorumlayıp idrak edemezsek, sadece ve sadece acınacak hâlde kalmaya
devam ederiz. O yüzden alt katlardan ahkâm kesmeyi bırakıp gözümüzü üst
seviyelere dikmeyi öneriyorum.
Çok
basit olarak, hakarete tebrikle cevap verebilmenin sonucundaki hâli yaşamış bir
insan olarak, ben bile eşsiz, tarifsiz, müstesna duygular yaşadıysam, gerisini
siz düşünün!