Almanya’da tırmanan Hıristiyan terörü ve ırkçılık

Almanya’da genelde sinagoglara yönelik düzenli bir polis koruması varken, böyle bir koruma Müslümanların camileri için söz konusu değil. Bunun yanında Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilâtı (BfV), ülkede aşırı sağcılar arasında “terör potansiyeli” bulunduğunu değerlendirerek, Almanya’da yaklaşık 13 bini şiddet yanlısı olmak üzere 24 binden fazla kişiyi “aşırı sağcı” olarak görüyor.

GÜN geçmiyor ki, Almanya’da Türklere ve Müslümanlara yönelik yeni bir saldırı haberi duymayalım. Son olarak yine dört vatandaşımız öldürüldü, ikisi de yaralandı. Olayla ilgili açıklama yapan Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Irkçılık bir zehirdir, nefret de zehirdir. Bu zehir toplumumuzda vardır” diyerek âdeta bir itirafta bulundu.

Almanya’da yaşayan Türkler de geçtiğimiz günlerde Hessen eyaletine bağlı Hanau kentinde iki kafeye düzenlenen ve 4’ü Türk, 10 kişinin hayatını kaybettiği silahlı saldırının ardından terör ve İslâmofobi karşıtı yürüyüş için sokaklara döküldü. Hanau’da bulunan Kurt-Schumacher-Platz Kesselstadt noktasında toplanan kalabalık, gösterinin yapılacağı Hanau Marktplatz Meydanı’na kadar yaklaşık 2 buçuk kilometre yürüdü. Protestoya soydaşlarımızın yanı sıra İslâmî STK temsilcileri de katıldı.

“Neo-Nazi” kavramı

İkinci Dünya Savaşına girildiği yıllarda Avrupa’da ırkçılık hâd safhaya çıkmıştı. Bunların başında Almanya ve Hitler gelirken, ikinci sırada İtalya ve Mussolini geliyordu. Bu ikili kendi aralarında 1936 yılında Roma-Berlin Mihveri’ni kurmuştu.

İkinci Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Almanya ve İtalya’daki bu ırkçı yönetimler her ne kadar tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalsalar da tıpkı bir virüs gibi bu zamana kadar gizlice yayılarak varlığını sürdürmeyi başardı. 

“Neo-Nazist” denilen bu yapılanmaların amacı, nasyonal sosyalizm anlayışı yeniden canlandırmak ve demokratik veya silahlı yollarla devlet yönetimlerini ele geçirmektir.

1945’ten 1949’a kadar Müttefik Devletler’in işgali altında kalan Almanya’da nasyonal sosyalizme ait olan her şey kaldırılmış ve bu düşünceler Alman halkının zihninden silinmeye çalışılmıştı. Ancak Neo-Nazizm, Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, hattâ bütün dünyada yayıldı.

Wikipedia’da verilen bilgilere göre dünyada Neo-Nazizm’in durumu şöyle:

“Dünyanın hemen hemen her bölgesinde Neo-Nazi hareketler vardır. Avrupalı ve Amerikalı Neo-Naziler Neyaz ırkın üstünlüğüne inanıyor. Avrupa’da Almanya dışında Rusya, Yunanistan, Hollanda, Norveç, İngiltere, Polonya, Portekiz, İspanya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan ve daha pek çok ülkede Neo-Nazi partiler ile gruplar vardır. Yunanistan’daki ırkçı Altın Şafak Partisi parlamentoya girmeyi başarmıştır ve ülkenin etkili siyâsî partilerinden biridir. Rusya’daki dazlaklar, saldırılar ve işledikleri cinayetler ile zaman zaman gündeme gelmektedirler. Amerika Birleşik Devletleri’nde Beyaz ırk milliyetçisi, Siyahî karşıtı ve anti-Semitist Amerikan Nazi Partisi faaliyetlerini sürdürmektedir.”

Tehditten kundaklamaya vahşet saçan terör yapıları

Özellikle Almanya bu sevdâdan hiçbir zaman vazgeçmedi. Almanya’nın Doğu ve Batı diye ikiye bölünmesi üzerine savaşın bittiği 1945’ten Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1990’a kadar Almanya’daki Neo-Naziler iki Almanya’nın birleşmesini amaç edinmişlerdi. Her ne kadar ülkedeki göçmenleri ülkeden atmak gibi fikirleri olsa da ilk hedef buydu.

Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra ise ikinci durumdaki göçmen karşıtlığı ilk sıraya yerleşti ve göçmenlere karşı eylemlerde artışlar yaşandı. Zira Batı kesimine göre daha az gelişmiş durumdaki Doğu Almanya’da işsizliğin artması, beraberinde gençler arasında bu ırkçı fikirlerin artmasına sebep oldu. Bu ırkçı yapılanmalar işi cinayetlere, kundaklamalara ve tehditlere kadar götürdü.

Anadolu Ajansı’nın konuyla ilgili yaptığı bir araştırmanın verileri şöyle:

“1949-1990 yıllarında aşırı sağcı eylemler devlet kurumları ve basın tarafından kayıt alında alınmadığından dolayı, gerçek ölü sayılarının çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor. Aşırı sağla mücadele konularındaki çalışmalarıyla tanınan Amadeu Antonio Vakfınca geçen yıl yapılan bir açıklamada, geçmişte farklı tarihlerde meydana gelen 3 bin 300’den fazla olayın incelendiğini, bu olayların 745’inin aşırı sağ saikiyle işlendiğine yönelik ipucunun tespit edildiği aktarıldı.”

İslâm karşıtlığı ilk sebep!

Neo-Nazist yapılanmaların önemli bir ideolojisi de İslâm karşıtlığı… Neredeyse dünyadaki İslâmofobik saldırıların da kaynağı hâline gelen bu Neo-Nazist, yapılar aslında Hıristiyan terörünün de adresi konumunda. Hattâ bu amaçla yine Almanya’da İslam ve mülteci karşıtı “Batı’nın İslâmlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) adlı hareket bile kurulmuş.

Yine Almanya’da “Nasyonal Sosyalist Yeraltı” (NSU) adlı terör örgütü, 2000-2007 yılları arasında Almanya’da 8’i Türk, 10 kişiyi öldürmüş.

Geçtiğimiz günlerde Alman polisi “Gruppe S” adlı bir diğer Neo-Nazist terör örgüte yönelik bir operasyon yaptı ve örgüt üyesi 12 kişiyi camilere saldırı plânladıkları gerekçesiyle gözaltına aldı.

“Oldschool Society”, “Gruppe Freital”, “Freie Kamaradschaft Dresden”, “Nauener Gruppe”, “Gruppe Nordadler”, “Kamarasch aft Aryans”, “Devrim Chemnitz”, “Kuzey Kartal” ve “Combat 18” gibi birçok yapı, hâlen Alman Hükûmeti tarafından belirlenen ırkçı yapılanmalardan sadece birkaçı.

Bu yapılar 1990-2020 yılları arasında Almanya’da çıkan kundaklama, saldırı ve darp olaylarında 200’ün üstünde kişiyi öldürdü. Son olarak 43 yaşındaki Tobias Rathjen isimli Hıristiyan Neo-Nazist terörist, 19 Şubat gecesi Almanya’nın Hanau kentinde, Heumarkt ve Kurt-Schumacher Caddeleri üzerindeki iki nargile kafeye silahlı saldırı düzenlemiş, 9 kişiyi öldürmüştü.

Olay sonrasında da evine giderek 72 yaşındaki annesi Gabrielle Rathjen’i ve daha sonra kendisini öldüren gencin arkasında bıraktığı notlar dehşet verici!

Geçmişte yaşanan ve unutturulan birçok olay ile bu son olay da göstermiştir ki, intihar komandoları sadece Orta Doğu’da değil, medenî vahşetin beşiği Avrupa’da da mevcûttur.

Bu son saldırıda Ferhat Ünvar, Gökhan Gültekin, Fatih Saraçoğlu ve Sedat Gürbüz adlı dört Türk vatandaşımız ile Boşnak Hamza Kurtovi, Polonyalı Mercedes Kierpacz, Bulgar Kaloyan Velkov, Romen Vili Viorel Pun ile Afgan Said Nasser El-Hashemi hayatını kaybetti.

Yine bu olayda Bilal Gökçe ve Muhammet Beyazkendir isimli iki vatandaşımız da yaralandı.

Rakamlar ne kadar doğru?

SETA’nın verilerine göre, sadece 2019’un ilk çeyreği baz alındığında Almanya’da İslâm düşmanlığı bağlantılı 132 nefret suçu (hate crime) kayıt altına alınmıştır. Söz konusu saldırılar sadece camileri değil, doğrudan Müslüman vatandaşları da hedef almıştır. Geçtiğimiz yıllara bakıldığında ise, örneğin 2017’de 221 saldırı gerçekleştirilirken, 2018’de ise bu sayı 157 saldırı ile sınırlı kalmıştır.

Ancak bu dönemde saldırılar azalırken, yaralanan kişi sayısında ise ciddî bir artışın yaşandığı tespit edilmiştir. Irkçı saldırılar sonucu yaralananların sayısının 32’den 54’e yükselmesi, Almanya’daki Müslümanların can güvenliği tehlikesinin arttığına işaret etmektedir.

Ayrıca Alman Federal Hükûmeti’nin açıklamaları baz alındığı takdirde, kayıt altına alınmamış benzer saldırıların da mevcût olduğu bilinmektedir.

İşin daha da vahim olan tarafı ise, İslâm düşmanlığı bağlantılı saldırıların faillerinin cezalandırılmasına yönelik hukukî süreçlerin işletilmesi oranının yüzde 10’un altında olmasıdır. Bu durum, saldırıları önleyeceği yerde daha da özendirmektedir.

İşin bir diğer kirli yüzü de bu saldırıların sadece Alman Neo-Nazilerince işlenmediği gerçeği… Zira geçtiğimiz yıllarda terör örgütü PKK’nın da Almanya’daki camilere ve Türk vatandaşlarına saldırması ayrıca bir vakıadır. Bu durum, Alman mâkâmlarının işine gelmektedir.

Avrupa’nın aşırı sağ gerçeği

Almanya’da genelde sinagoglara yönelik düzenli bir polis koruması varken, böyle bir koruma Müslümanların camileri için söz konusu değil.

Bunun yanında Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilâtı (BfV), ülkede aşırı sağcılar arasında “terör potansiyeli” bulunduğunu değerlendirerek, Almanya’da yaklaşık 13 bini şiddet yanlısı olmak üzere 24 binden fazla kişiyi “aşırı sağcı” olarak görüyor.

Anadolu Ajansı’nın verdiği BfV kaynaklı bilgilere göre BfV, aşırı sağcıların organize olduğu Almanya Nasyonal Demokrat Parti (NPD), Die Rechte, Pro NRW ve Der 3. Weg adlı partilerin faaliyetlerini takip ediyor.

BfV’ye göre, Ocak 1990 ile Aralık 2016 arasındaki dönemde siyâsî rakiplerine, göçmenlere ve polis memurlarına yönelik şiddet kullanma yanlısı, ırkçı, yabancı düşmanı olduğu gerekçesiyle birçok aşırı sağcı örgüt ve kuruluş kapatıldı.

Kapatılan parti, dernek ve örgütlerin bir kısmı şöyle:

1992’de Ulusal Taarruz (Nationale Offensive-NO), Alman Alternatifi (Deutsche Alternative-DA) ve Milliyetçi Cephe (Nationalistische Front-NF), 1994’te Viking Gençlik (Wiking-Jugend-WJ), 1995’de Özgür Alman İşçileri Partisi (Freiheitliche Deutsche Arbeiterpartei-FAP), 2000’de Almanya Kan ve Onur Tugayı (Blood & Honour Division Deutschland-B&H), 2008’de Holokostu Reddettiği İçin Zulüm Görenlerin Rehabilitasyonu Derneği (Verein zur Rehabilitierung der wegen Bestreitens des Holocaust Verfolgten- VRBHV) ve (İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin sistematik şekilde katledildiklerini inkâr eden) Collegium Humanum (CH), 2009’da Vatan Sâdığı Alman Gençliği (Heimattreue Deutsche Jugend -Bund zum Schutz für Umwelt, Mitwelt und Heimat- HDJ), 2011’de Ulusal Siyâsî Mahkûmlara ve Yakınlarına Yardım Organizasyonu (Hilfsorganisation für nationale politische Gefangene und derenAngehörige- HNG), 2016 yılında (aşırı sağcı) Beyaz Kurtlar Terör Ekibi (Weisse Wölfe Terrorcrew-WWT) ve ırkçı, yabancı düşmanı, İslâm ve Yahudilik karşıtı içerik yayınlayan internet sitesi “Altermedia Deutschland”…

Sonuç

Umarız Alman Hükûmeti başta olmak üzere diğer Hıristiyan ülkeler, bu İslâm karşıtlığı yapan örgütler ve nefret söylemleri ile gerçek anlamda mücadelenin yanında yaptıkları bu ihmalkârlığın ırkçı Hıristiyan terörünü azdırdığını fark eder, terörün kimseye bir fayda getirmeyeceğini öğrenirler. Zira teröre bel bağlamak, fitilini kendi elinizle ateşlediğiniz bir bombanın üzerine oturmak gibidir.

Yine temennimiz, bu sözde medenî ülkelerin başta Orta Doğu olmak üzere tüm üçüncü dünya ülkelerindeki terör yapılarını desteklemekten vazgeçmeleri, yeni örgütleri kurmamaları ve onları finanse etmemeleri, silah ve mühimmat yardımında bulunmamaları, onlara askerî eğitimler vermemeleri yönündedir.